Koray Düzgören

Koray Düzgören

Meğer Kuzey Suriye’de de yolun sonuna gelinmiş!

İktidar cephesi de Erdoğan’ın  Güvenli Bölge için ABD’ye üç hafta süre tanıyarak rest çekmesinden tedirgin soruyor: 'ABD ile mi savaşacağız?'

Pazar günü yayınlanan yazımda, iktidar koalisyonunun İdlib’de yolun sonuna geldiğini yazmıştım.

Şimdi son gelişmelere baktığımızda Kuzey Suriye’de de yolun sonuna gelindiği anlaşılıyor.

ABD ile yapılan Güvenli Bölge Anlaşması bir hikaye imiş! ABD yönetimi Türkiye’nin beklentilerini karşılamak yerine Kürtlerin ve diğer halkların, grupların da taleplerini dikkate almak konusunda kararlı imiş!

Nasıl İdlib’te yolun sonuna varıldığına ilişkin kanıma, "İdlib’te işlerin beklendiği gibi gitmediğini" ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine dayanarak vardıysam, Kuzey Suriye’de de yolun sonuna gelindiğini de yine Erdoğan’ın geçtiğimiz cumartesi günü yaptığı açıklamalardan öğreniyorum.

Biz bunları zaten öngörmüyor muyduk? Tabii ki uzunca bir süredir bu sonucu görüyoruz ve gördüklerimizi ifade etmeye çalışıyoruz.

Kuşkusuz gelişmeleri yakından izleyen, bağımsız ve doğru analizler yapan her meslektaşımız-özel güvenlik uzmanı ya da stratejist olmaya gerek yok- bu sonuca varmış bulunuyor.

Erdoğan’ın sözleri ise bizi doğruluyor.

Hep söylüyorum. Erdoğan tam yetkili olarak, ne öğrenmek istiyorsak bize anlatıyor.

O gün, Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreni’nde yaptığı konuşmada, "Fırat'ın doğusunda 2-3 hafta içinde kendi belirlediğimiz şartlar dahilinde, kendi askerlerimizle fiilen bölgeyi oluşturmaya başlamazsak, varsın gerisini karşımızdakiler düşünsün." ifadelerini kullandı

Erdoğan, "Fırat'ın doğusundaki tüm sınırlarımız boyunca kurulacak güvenli bölgeyle ilgili çok fazla zamanımız ve sabrımız yoktur." diye de devam etti.

Bunlar devlet sırrı mıydı orasını bilemeyiz ama amacı, herhalde ABD’yi, etkilemek, korkutmak ve hatta tehdit etmekti.

O nedenle, Saray kurmaylarının titizlikle hazırladıkları B,C ve diğer harflerden oluşan planları kolayca dile getirebiliyor.

ABD yönetimi bu laflardan etkilenir mi? Etkilense de durum değişir mi?

Son Güvenli Bölge anlaşmasının serüvenine ve vardığı noktaya baktığımızda bu tür efelenmelerin pek fazla etkili olmadığını görüyoruz.

Bu sonuçlar nedeniyle bir süredir Saray broşürlerinden de endişeli, kaygılı sesler yükseliyor. Sadece İdlib, Kuzey Suriye değil, tümüyle Suriye politikasında nasıl yolun sonuna gelindiği anlatılıyor. En kısa zamanda mevcut politikanın köklü bir şekilde değiştirilmesi gerektiğinden söz ediliyor.

"ABD’YE RAĞMEN NE KADAR ADIM ATABİLİRİZ?" SORUSU

Mesela, bir Saray broşürü olan Yeni Şafak’ta dün çıkan, "Amerika ile karşılıklı parmak ısırırken acıya dayanmaktan başka çaremiz yok" başlıklı Hasan Öztürk imzalı yazıda bu Güvenli Bölge anlaşması eleştirilerek, "ABD’ye ne kadar güvenebiliriz ve ne kadar adım atabiliriz?" soruları soruluyor.

Yazı, "Bu köşeyi takip edenler, 'Amerika ile Fırat’ın doğusunda Güvenli Bölge konusunda mutabakat sağlandı' açıklaması yapıldığı günden bu yana konuyla ilgili çekince ve eleştirilerimizi gündeme getirdiğimizi bilir." diye başlıyor.

Geçmişteki Çekiç Güç uygulamasının Türkiye’nin güvenliği için ne gibi tehlikelere neden olduğu hatırlatılarak iktidarın bu son anlaşmayı neye dayanarak yaptığı sorgulanıyor.

Ve şu soru soruluyor:

"'Terör koridoru için başından bu yana destek veren, hatta kuran Amerika’ya ne oldu da Türkiye ile ilgili Güvenli Bölge konusunda anlaştı' sorusunun cevabı ise tam bir muamma."

Arkasından adeta bizim yazılarımızdan alınan bir alıntıya benzeyen:

"Türkiye’nin tezlerini kabul ettiler" diye açıklayabileceğimiz net bir durum yok maalesef" hayıflanması geliyor.

Daha sonraki soru daha can alıcı:

"O zaman soruyu tersten sormak gerekiyor. "Acaba ne oldu da Türkiye Amerika ile anlaştı?"

Evet. Ne oldu da Erdoğan, her gün terör destekçisi olmakla suçladığı ABD yönetimi ile anlaştı?  

İktidar ilk başlarda bunu iç politika tribünlerine başarı olarak sunmaya çalıştı. Oysa durum hiç de öyle değildi.

ABD ile, Türkiye sınırları içinde bir Ortak Harekat Merkezi kurulmuştu ama ufukta, Ankara’nın istediği gibi bir Güvenli Bölge görünmüyordu.

Buna rağmen yetkililer, ABD ile görüşmelerin devam ettiğini söylemeyi sürdürüyorlardı.

İktidar adeta ABD ile sorunların sona ermesini ve F-35 gibi anlaşmaların yeniden yürürlüğe girmesini ister gibi davranıyordu.

ERDOĞAN’IN MOSKOVA DÖNÜŞÜNDE ABD İLE SERTLEŞME

İşte tam bu sırada İdlib’de birden işler kötüleşti. Rusya’nın desteklediği Şam güçleri Türkiye’nin gözlem istasyonlarının da bulunduğu bölgeleri ele geçirmeye başladılar. İstasyonlarda mahsur kalan askerlere yardıma giden bir TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) konvoyu Rus savaş uçağı tarafından vuruldu.  

Durum oldukça vahimdi. Rusya’nın, Ankara’nın gözlem istasyonlarından çekilmesini istediği söyleniyordu.

İşte bu noktada Erdoğan, istasyonlardaki tehlikeli ablukaların kaldırılması hatta mağlubiyetin kamufle edilebilmesi amacıyla daha kuzeye çekilerek devam etmesi için Putin’e rica etmek üzere Moskova’ya gitti.

Erdoğan’ın gezisindeki Rus savaş uçağı alımı ile ilgili havanda su döğme faaliyeti ile ilgili bölümleri geçiyoruz...

Buna karşılık gezinin sonucunda yapılan ortak açıklamada, Rusya’nın Kuzey Suriye’de Güvenli Bölge’yi olumlu karşıladığına ilişkin ifade önemliydi.

Erdoğan’ın ABD’ye üç hafta süre tanıyarak adeta ultimatom çekmesi de adeta bu açıklamadan saatler sonra gerçekleşti.

Besbelli Erdoğan Moskova’dan aldığı destekle ve teşvikle(!)  yine ABD’ye yüklenerek Kuzey Suriye’de Güvenli Bölge’yi sağlayabileceğini hesap etmiş olmalı.

Fakat bu sefer işin dozunun  hayli kaçtığını söylemek gerekiyoır.

Yine Saray yazarının endişelerine dönersek. Şunları yazıyor:

"Anlaşılan o ki Amerika ile müzakerelerde Türkiye’nin tezlerinin kabulü konusunda ciddi sıkıntılar var."

Peki şimdi ne olacak?

Üç hafta içinde ABD yönetimi Erdoğan’nın tehdidini kabul etmezse TSK Suriye’yi işgal mi edecek?

Cevap Saray’ın yazarından geliyor:

"Amerika’ya rağmen Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda harekat yapabilmek çok güç. Ancak imkansız değil. Hava koridorunun açılmaması durumunda sıkıntılar çıkabilir. Amerikan askerleriyle karşı karşıya kalınabilir.

Peki böyle bir durumda, Amerikalılar ne yapar diye soracak olursak...

Bu noktada, Amerikalıların Türkiye mi YPG-PKK mı ikileminden kurtulup kurtulamayacağını kestirmek çok güç."

O da, daha birçokları gibi, iktidarın ve saplantılı Suriye politikasının ülkeyi getirdi noktaya işaret edip yolun sonuna gelindiğini kabul ediyor.

Bu durumda önceki yazmızın başlığını şöyle düzeltmek daha doğru olacak:

İdlib ve Kuzey Suriye’de yolun sonu!

Aslına bakarsanız, Suriye’de yolun sonu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi