Şahap Eraslan
Mutluluk (2): Masallar
Ben de bir zamanlar çocuktum; yetişkinler bana da masallar anlatırdı. Can sıkıcı ve eğlencesizdi; ama kendi halimize bırakılmışlıktan çıkmanın bir yolu da masallar dinlemekti. Benim dinlediğim masallardaki kahramanlar biraz garip insanlardı. Oğlan nedeni belirsiz yolculuklara çıkar, ülkesini terk edip başka diyarlara giderdi. Yolculuğunda kötü insanlarla karşılaşır, onlarla mücadele eder ve uzun cenklere girerdi. Sonra devler vardı o ülkelerde. Devleri yenebilenler hem kahraman olur hem de yolculuklarına devam edebilirlerdi.
Bu kadar macera ve mücadeleden sonra masal kahramanı bir ülkeye varır. Sular akar, ağaçlar meyve verir, kuşlar öter, ceylanlar gezer, böyle bir ülke. Biraz cennet anlatılarıyla da süslü, mutlu olunabilecek bir ülke. Burada ırmak kenarında güvercinler yemleyen bir kadın da şarkı söylüyor. Karşılaşma ve sevdalanma anı... (Mutluluk aslında bu kadar da basit ve kolay bir şey değil.)
Sonra o kötü adam... Kötü adam bir baba, bir kral. Kızının büyüyüp babasıyla yollarını ayırmak istemesini, babasının pabucunu dama atıp yabancı bir erkeği sevmesini kabul edemediği için daha da kötüleşen bir adam. Gelişmeyi ve büyümeyi engelleyemeyen kötü, kral, baba... Kızını evde tutmanın bir yolu olarak bir sınav koyuyor ortaya. Bu sınav katılanların kaderini belirliyor, yani okullardaki giriş ve bitirme sınavları gibi önemli ve zor. "Kim ki bu zor sınavı geçe, kızımı o ala!" diye ferman çıkarıyor. Sonra yarışmalar, mücadele, kahramanlık, zeka, akıllılık, stratejik düşünme, taktiksel hata yapmama ve başarı! Sınavın, yarışmanın ödülü olarak sunulan bir kadın... Ve sınav boyunca kötülüğünün de değişimine tanık olduğumuz iyi bir baba... Bu masallardaki mutluluk tasarımı: mutluluğun hak edilmesi gerek. Mutluluk başarıya verilen ödül, büyüdüğünü, hak ettiğini teşhir ettiğinde yaşanabilen bir duygu.
Bazen 40 gün 40 gece, bazen 3 gün 3 gece yapılan düğün. İşte düğün bittiğinde aerotik ve aseksüel bir an olarak karşımıza çıkıyor mutluluk: "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine." Yani mutluluk murada ermek, kavuşmak demek. Masal burada bitiyor. Masalın bittiği yerde, reel hayatın başladığı andaki o kesişme çizgisindedir mutluluk. Ve mutluluk masallarda bir an, bir hafta, bir ay değil, ömür boyu!
İyi de mutluluk nedir? Masallar mutluluktan söz eder; olabildiğini, hatta ömür boyu bile olabildiğini anlatırlar ama mutluluğun ne olduğunu anlatmazlar. Masalların sunduğu bir mutluluk tasarımı yoktur. Daha doğrusu, mutluluk masallarda mümkündür reel hayatla ilişkili değildir. Çöpü kim döker, kahvaltıyı kim hazırlar, patatesi kim soyar, banyoda kim kimin sırtını sabunlar, bilinmez. Mesela kışlık biber kuruturken mutlu olunur mu, ya da televizyon taksiti öderken mi mutluyuz? Günlük hayatta mutluluk nereye düşer? "Mutluğun resmi" yoksa eğer, tanımı ve öyküsü var mıdır?
Masalların mutluluk tanımı
Masalların verdiği ip uçlarından yola çıkarsak, mutluluk doğup büyüdüğünüz, sosyal çevrenizin olduğu yerde olmuyor. Mutluluk vatanı terk ederek uzak diyarlarda aranıp bulunabilen bir şey. Sıradan, basit ve çok can sıkıcı görünen bir hayatta olamayan, macera sonrasına dair bir şey. Sadece bir mekanı ve sosyaliteyi terk etmek olan yolculuk aşkla renklenip heyecanlanıyor. Mutluluk o halde aşkla da ilişkili bir şey. Mutluluk aşkı da gerekli kılıyor ve aşk, hissetmemeye karşı yaşamak zorunda bırakıldığımız bir şey. Aşık olma mecburiyeti! Mutluluk hak edenlerin, kahraman olanların ulaşabildiği bir şey; benim gibi sıradan insanlara göre, yani hak edemeyenlere göre değil. Mutluluk tüm sınavları geçen akıllı, yeterince yaşama direnci ve becerisi olanların ulaşabileceği bir şey!