Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Mutsuz edin!..

Çivinin çiviyi söktüğü söylenen bir ülkede mutlu değilseniz, homurdanıp durmayın hayatınızın içinde. Bir yolunu bularak sizi bu hâle düşürenleri mutsuz edin derim hepinize.

Ey... Yolsuzlar, yoksullar ve başını koyacak hayalleri ellerinden alınan ve her yağmurda mutlaka iliklerine kadar ıslanacak olan huzuru kaçanlar...

Ey... Kimlikleriyle, dilleriyle, yaşadıklarıyla doğar doğmaz suçlanan o uzun hikâyeden çıkıp gelenler; Nereden geldikleri değil, nereye gittikleri önemsenen ve yollarına durmadan barikatlar kurulan uzun yolun yolcuları; Mutluluktan payını almamış, parçalanmış ayakları ve bölünmüş düşleriyle kendilerini tanımlayan uğultunun sahipleri...

Ve askere alınsalar bile asla silah verilmeyen sakıncalılar; Askere diri alınıp ölü terhis edilen güneşin bir daha asla yüzlerini yıkamayacağı gençler, o gençlerin dudaklarında öpücüğü kurumuş sevgilileri, kalbi mezarlığa dönen anneleri, gözlerine kara perde inmiş babaları...

Kendileri için değil, zulme uğrayanlar, yok sayılanlar ve hakkı olduğu halde o haklardan mahrum edilenler için içeride-dışarıda ömürlerini dişleri arasında taşıyan açlığın uzun yol süvarilerinden Leyla...

‘Çok sevildikleri’ için mutlaka öldürülecek olan kadınlar ve sokağa dökülünce toprağın emdiği, mum gibi söndürülen hayatlar; O hayatlardan geride kalarak umutsuzluğa düşen kim ve ne varsa onların tek tek her biri, yani onlara verilmiş adlarından çok uzakta yaşayanlar...

Yetiştirme yurtlarından hayata kaçan, kaçtıkça geçmişleri onlarla beraber giden, sokağı evi sayan, o hırpani yüzlerinde güneş batmış ve bir daha doğmayacak olan ömürlerine mahkûm bütün çocuklar...

Kadına, çocuğa uygulanan her türlü ev yapımı şiddeti Allah’ın emri sayıp bir ibadet gibi yüksünmeden yerine getiren kara cahil kocalara boyun eğmek dışında bir şey yapmayan, kara yazgılarını alınlarında taşıyan, kuyunun en dibinde kalan ve iniltileri duyulmayan kadınlar ve harcanmış kadınlıkları...

Tırnaklarını kesmeyen o kirli sakallı, hâl ve gidişten bir gün mutlaka ‘zayıf’ alacak olan adamların kara bakışları altında ezilerek, kapalı pencere ve perdelerin gerisinde yaşadıklarını sananlar...

Sabahçılar, öğlenci öğrenciler, akşamcılar, çiğ börek ve çayla beslenenler; Durmadan küfre kaşık çalan, umutsuzluğun koynunda uyuyup uyanan, elleri el, yüzleri yüz olmaktan çıkmış, siyah beyaz fotoğraflarda bile kendilerine yer bulamamış bir kentin en dibinde yaşayanlar...

Gün içinde iki adım ileri giderek haddini aşarken, yine de yolunu şaşırmadan akşam evlerine yarım yamalak geri dönenler; İş bulmak için çalmadık kapı bırakmayanların yanında işten çıkarılarak kapı önlerine koyulan mutsuz babalar, umudunu son zerresine kadar tüketirken yüzü dökülen anneler...

Çivinin çiviyi söktüğü söylenen bir ülkede mutlu değilseniz, homurdanıp durmayın hayatınızın içinde.

Bir yolunu bularak sizi bu hâle düşürenleri mutsuz edin derim hepinize. Çünkü bütün bunları hak etmeden yaşıyorsanız, suçu başkasında aramadan önce kendinizden başlayarak hak edilmiş bir mutluluğa varmalısınız. İşte o zaman tarlaya ekilmiş, biçilmiş, değirmene götürülerek un edilmiş, evde yoğrularak sacda pişirilmiş ekmek kadar sıcak bölüşülür özgürlük. Silahlanın ve barikatların arkasına geçin demiyorum. Sizi kimin ve neyin mutsuz ettiğinin farkına varmak en can alıcı eylemdir bana göre.

Yıkılmış kendimizi yeniden bina ederek; Elmaya elma der gibi Kürde Kürt diyeceğiz ve bunu ilk sefer biz söylemişiz gibi büyük bir doğallıkla. Yağmura yağmur der gibi Alevi’ye Alevi diyeceğiz, hiçbir inancı aşağılamadan. Suya su der gibi doğallıkla dudaklarımıza götüreceğiz bütün dillerde söylenmiş şarkıları. Çünkü başka kimlikleri kendi varlığımızın bir parçası saymadıkça, yankısı boşlukta yitip gitmiş bir sesten öteye gidemeyiz...

***

HÜZNE BOYUYORLAR

gör ya da görme
aynı derttir bizi vuran
aynı yerden yara almışız
aynı denizdir su alıp battığımız
aynı karadır üstünde yaşamak adına
elimize, yüzümüze bulaştırdığımız...

doğmadan önceye
ölümden sonraya
gidip, gidip geliyoruz
hayatımız bölük pörçük
arada bir rüyasını gördüğümüz
uyku mu, ölüm mü bilmediğimiz...

adını ne koyarsanız koyun
ölüm karşında yok hiçbir farkımız
dünyayı aynı hüzne boyuyorlar
geride kalan bütün sevdiklerimiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi