Ragıp Duran
'Önce Manhattan’ı fethedeceğiz sonra Berlin’i'
Cumartesi ve Pazar günleri Berlin’de ‘’Demokratik Türkiye İçin Toplumsal Sözleşme Arayış Konferansı’’ düzenlendi. Avrupa’nın dört bir yanından gelen siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler, STK yöneticileri iki gün boyunca Türkiye’yi, Erdoğan rejimini, Erdoğan sonrasını konuştu, tartıştı. Son derece olumlu ve verimli bir toplantı oldu. Çünkü sosyal demokratlardan liberallere, komünistlerden demokrat müslümanlara kadar çok farklı ufuklardan gelen şahsiyetler, hukuk, adalet, barış, özgürlük ortak paydası temelinde görüş ve önerilerini gündeme getirdi.
İlk gün ikinci oturumda CHPli, Saadet Partili ve HDP’li milletvekillerinin paneli de önemli ve değerli idi. Burada belki de Erdoğan’a teşekkür etmek gerekir. Çünkü Tek Adam istibdat rejimi, geçmişte pek teması olmayan ve normalde bir araya gelemeyecek kurum, kişi ve siyasetleri bir araya getirmeyi başardı.
Akit, Aydınlık, Yeni Şafak, Veryansın gibi yandaş medya, anlaşılan bu konferanstan o kadar korkmuş ki, bu çok renkli, çok boyutlu biraradalığı karalamak için elinden geleni ardına koymadı. Korku ve hınç o kadar devasa ki, Konferansı ‘’Darbe planladılar’’ diye sundular. Konferansın bütün oturumlarının en az iki televizyon kanalından naklen yayınlanmış olmasını unutmuş olsalar gerek. En az 10 internet sitesi de konferansın tüm konuşmalarını peyderpey yayınlıyordu. Böylelikle yandaş medyaya göre, dünya siyaset tarihinde ilk kez bir darbe planlama toplantısı televizyonlardan naklen yayınlandı.
Toplantıya katılan bütün şahsiyetler Erdoğan rejimine muhalefet eden kişiler olduğu için de, yandaş medya tarafından ‘’Terörist’’, ‘’FETÖcü’’, ‘’Miadı dolmuş liboş’’ gibi aşağılayıcı sıfatlarla sunuldu.
Komik!
Bu konferansa, içeriğine, konuşmalara, katılımcıların siyasi-ideolojik konumlarına her türlü eleştiri herhalde serbestçe yapılabilir. Ama yandaş medyanın yayınlarında bunların hiçbiri yok. Dolayısıyla ‘’siyasi olarak eleştiremediğine çamur at, izi kalır’’ anlayışı ile hareket etti yandaş medya. Acizler.
Kendi dışındaki tüm akım ve kurumları, Reis’e biat etmeyen herkesi terörist/FETÖcü/PKKli diye nitelersen iktidar partini üçe bölersin, 13 bin oyla kaybettiğin seçimleri yenileyip 800 bin farkla yenilirsin ve şap diye oturursun kıçının üstüne.
23 Haziran’da iktidarın Istanbul seçimlerinde uğradığı ağır hezimetin yansımalarından biri de işte bu Konferans oldu. Muhalefet artık silkiniyor, ayağa kalkıyor, birleşmeye başlıyordu. Korku duvarı, yargılanma, gözaltı, hapis gibi tehditler artık giderek geçersiz hale geliyordu. Kürsüde belki sadece 6 ay önce söylenemeyecek fikirler, öneriler konuşuluyordu.
Erdoğan’ın en büyük korkusu olan muhalefet bloğunun oluşması, yani Kürtlerin ve solcuların sosyal demokratlarla liberallerle, demokratlarla ve mütedeyyin kesimlerle bir araya gelmesi, Saray’ın sona yaklaştığını gösterdiği gibi, bir sonraki dönemin iktidar ufkunu da genişletiyor. Astığı astık kestiği kestik rejim, artık ne asabiliyor, ne de kesebiliyordu. Zaten işte bu nedenle de son ve tek çıkış yolu olarak da Suriye’ye savaş açma seçeneğini gündemde tutmak zorunda kalıyor.
Bu tür konferansların iki önemli yanı var: Tayin edici siyasi, toplumsal, kültürel konular ciddi bir şekilde ele alınıyor, canlı, yararlı tartışmalara olanak sağlanıyor. İkinci olarak da, bir kısmı eskiden beri tanışan bir kısmı yeni tanışan insanlar bir araya gelerek hoş, gırgır, eğlenceli bir sosyal temas ortamına giriyor. Aralarda kahve molalarında, akşam yemeklerinde bazen konferans konuları çok daha rahat çok daha derin bir şekilde tartışıldığı gibi, devasa kahkahalara yol açan anılar, fıkralar, takılmalar günün yorgunluğunu güzel bir şekilde alıyordu.
Organizasyon neredeyse mükemmeldi. Hiçbir şey aksamadı. Herkes her konuda tabii ki hem fikir değildi, zaten amaç da bu değildi, ama herkes Konferansın olumlu ve yararlı olduğu konusunda hemfikirdi.
Türkiye’nin rehabilitasyonu, inanç, kadın, lgbti, medya, çevre, yoksulluk, emek, ittifak, medya gibi konularda çalışma grupları önemli ve değerli çalışmalar yapıp, toplantıda sunumlar yapıldı ve bu raporlar nihai bildiriye de eklendi.
Tabii ki böyle bir toplantının Berlin yerine İstanbul, Ankara, İzmir ya da Diyarbakır’da yapılması tercih edilirdi. Ne yazık ki Türkiye’nin mevcut siyasi koşulları henüz böyle bir toplantıya bu kentlerde izin vermiyor. Zaten Berlin’deki konferansa da Türkiye’den sadece 3 kişi davet edilmişti. Üçü de dokunulmazlıkları olan milletvekilleriydi.
Her muhalif dokunulmazlık kazandığında bu tür toplantılar Türkiye’de de herhalde yapılacak.
Yazının başlığı Leonard Cohen’in bir şarkısı. Cohen bir başka şarkısında demokrasinin nasıl ve nereden geleceğini anlatır.