Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

Oraya gelmiyoruz, boşuna çağırmayın

Altı yaşındaki çocuklara bile cinsiyet esaslı bakan güruha, yaptıklarının akıl dışı olduğunu söylemesi gereken bir bakan, karma eğitimi iptal ederek onları mutlu etmeye çalışmakta. “Buradan hiçbirimize bir mutluluk çıkmayacak.

Finlandiya'daki eğitim sistemi hakkında bir yazı okuyordum, okullar arasındaki başarı farklarını en aza indirmiş, bağımsız, sorgulayıcı, aktif yurttaşlar yetiştirmeyi bir amaç olarak önüne almış ve öğretmenleri dar bir müfredata hapsetmedikleri ve onların yaratıcı katkılarını dikkate aldıkları için öğretme ve öğrenme edimini daha aktif bir hale getirmeyi başarmışlar, diyordu yazı.

Bilgi edinmenin zevkten, neşeden koparıldığı bu ülkede ise, okul hatıraları bir çeşit askerlik hatıralarına dönüşmüş, öğreteni öğreneni canından bezdirmiş, minik bir azınlık dışında çoğunluk için okullar, atlamaları gereken taş basamaklara dönüşmüştü. Kimin niye yazdığı belli olmayan sıkıcı ders kitaplarıyla kuşatılmış öğrenciler ve öğretmenler, hükümetlerin deneme tahtası haline getirilen sistemin içinde iyice büzülmüş; geçmişte düşük gelirli bile olsalar, toplumsal saygınlıklarının farkında olan ve buraya sarılan eğitimciler, bilginin alenen aşağılandığı bir dönemde ise yaptıkları işle, kurdukları düşler arasındaki uçuruma düşüp yuvarlanmışlardı.

Danışılabilecek, akıl sorulacak yetkin eğitimciler her zaman mevcuttu burada. Alternatif eğitim programlarına kafa yoran, eğitim politikaları üzerine çalışmalar yapan ve dünyadaki gelişmelerden haberdar bu kişilere, bir biçimde alan açılsaydı, geniş ufuklarıyla-hiç şüphesiz gelmiş geçmiş bakanlardan daha fazla faydaları olacaktı eğitime.

Ben bunları düşünürken bir haber geçti ekrandan. Milli Eğitim bakanının, kızlar için ayrı okullar açılmasının gerekli olduğunu söylediğine ilişkin bir haber. Hep böyle oluyordu işte, ne zaman bir mesele hakkında daha incelmiş bir yerden düşünmeye kalsak, önümüze arkaik zamanlara ait bir şey düşüyordu. “Konum atın oraya ışınlanalım” diye seslendim ekrana. Tam Cahil Hoca'da Ranciere'in öğretme ediminin kendini nasıl sorunsal haline getirdiğini anlatacakken, yine çağrılıyordum bir türlü geçemediğimiz, bıkıp usandığım o yere.

Bir defa da biriniz, iyi bir yere çağırın, bir kahve ısmarlayın, ne düşündüğümüzü ve ne istediğimizi sorun Allah aşkına. Bir defa da biriniz şaşırtsın bizi, kendimizi iyi hissedelim, vay diyelim, en azından bir koordinatta buluştuk bu arkadaşlarla. Kız çocukların ayrı okula ihtiyacı varmış. Ülke eğitimi çökmenin eşiğine gelmiş, çocuklar parasızlıktan o kötü eğitimi bile alamaz hale gelmiş, korkunç bir geleceksizlik herkesi sarmış, neden sonuç bağı kopmuş, ailelerin okula göndermediği çocuklara sahip çıkan bir kurum kalmamış, altı yaşındaki çocuklara bile cinsiyet esaslı bakan güruha, yaptıklarının akıl dışı olduğunu söylemesi gereken bir bakan, karma eğitimi iptal ederek onları mutlu etmeye çalışmakta. “Buradan hiçbirimize bir mutluluk çıkmayacak” dedim. O çocuklara hiç çıkmayacak.

Mutlu etmeye çalıştıklarınız eskiden o kız çocuklarını okula başları açık göndermeyeceklerini söylüyorlardı. Onlar haklı değildi, okumak isteyen ve başını örterek okula gitmek isteyen kızlardı haklı olan. Çünkü o kızlar sadece anne babalarına ait değillerdi, özerk bir varoluşları, iradeleri ve kişisel seçimleri olmalıydı. On üç yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen aileler vardı, kızlara bir şey sorulmuyor, onları bir çeşit mülkü haline getirenlerin, “çocuk benim, hayatını istediğim gibi karartırım” diyenlerin frene ihtiyacı vardı, yollarını açmaya değil. Ve her nasılsa bütün sınırlandırmalar, yasaklar, engeller kız çocuklarının etrafında dönüyordu, karma eğitim onlar için sakıncalı, sokaklar onlar için, bütün özgürlük alanları onlar için sakıncalıydı.

KIZ ÇOCUKLARININ VARLIĞINA SAYGI YOK

Henüz kendi seçimini yapamayacak yaşta olanlara çocuk denir ve onların ruhu, bedeni üzerindeki bütün aşırı yaptırımlar-kim yaparsa yapsın- istismara girer. Devletin görevi bu çocukları, nötr bir alan yaratarak korumaktır. Aileleriyle işbirliği yapmak değil. Bütün ailelerin çocukları için istediklerinin uygun ve isabetli olacağını nereden çıkarıyorsunuz? İçiniz kaldırırsa aile içi şiddetten, enseste kadar, erken evliliğe zorlamaktan, psikolojik ve bedensel baskıya kadar kabarık suçlarla kaplı aile defterlerine göz atın. O çocukların ne istediğini nereden biliyorsunuz, kızları okula göndermemek diye bir seçenek mi var, olmasın! İşiniz zaten bu olmalı, kimsenin çocuğunun temel eğitim hakkını engellemeye gücü yetmesin diye bulunmalısınız orada.

Karma eğitimin tespit edilmiş, bilinen bir sakıncası yok ama kız çocuklarını canının istediği kafese koyan zihniyetin ve o ailelerin epey sakıncası var. Ben olsam bu durumu “farklı yaşam biçimlerine saygı” olarak açıklamazdım. Çünkü burada saygı zaten yok. Bir kolektifin ortak değerlerine saygı yok. O kız çocuklarının varlıklarına saygı yok. Gelecekte olmak istedikleri kişi olma hakları alınıyor belki ellerinden. Eğer saygıdan söz ediyorsak, kız çocuklarının düş kurma haklarına, istedikleri mesleği seçme haklarına, kendi istedikleri zaman evlenme haklarına ve babalarından analarından başka biri olma haklarına saygı duymalıydık. Öznel varoluşlarını üstlendikten sonra, kişisel gelişimlerini onlara seçenekler sunan bir düzende tamamladıktan sonra istedikleri biçimde yaşamalarının en doğal hakları olduğuna saygı duymalıydık.

En dindar bireyin bile seküler bir devlete ihtiyacı vardır görüşüne saygı duymalıydık. Ülkenin önemli bir bölümünün vazgeçmeyeceğini defalarca haykırdığı ortak ilkelere saygı duymalıydık. Kendini çoğunluk sana bir azınlığın karşısında, tıpkı gelecekleri hakkında hep başkalarının konuştuğu kız çocukları gibiyiz. Ey kendini çoğunluk sanan azınlık, ne o çocuklar senin ne de ülke senin tekelinde. Burası hepimizin ülkesi, sizin hayal gücünüzden daha geniş hayalleri var bizim çocukların. Başka bir dille konuşmak istiyorlar, özgürlük talebinin birincil olduğu politikalar istiyorlar, sizin çağırdığınız kurak yerin çoktan tarihselleştiğini biliyorlar. Geleceği geçmişe havale etmenizin bir sonu olmadığını da. O çocuklara saygı duymalıydık, canlarına okumak yerine, hayata küstürmek yerine.

Hakikaten bir defa da serin bir akşam üzerine çağırın bizi, II. Enternasyonali konuşamasak bile evrensel insan hakları beyannamesini konuşabileceğimiz bir yere çağırın bizi. Kız çocukları denildiğinde bir lunaparka çağırın bizi, onlara ailelerine rağmen sahip çıkan bir kamunun olduğu


Süreyya Karacabey: Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.yere çağırın bizi. Oraya çağırmayın, bulunduğunuz yere, gerçekten gelmek istemiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi