Koray Düzgören

Koray Düzgören

'Reis Minbiç’e' diyenler bedelli askerliğe koşuyor

'Bırakın bizi, Afrin’e, Minbiç’e, Kandil’e gidelim' diye yeri göğü inletenler bir yandan da bedelli çıksın da askere gitmeyelim' diye bakıyor.

Geçtiğimiz yıl Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirilen ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunu hatırlayın.

Daha yakına gelin, Afrin’i işgal harekatını da hatırlayın.

Yaratılan hamasi havayı, vatan millet söylevlerini… Erdoğan’ın oy devşirmek amaçlı milliyetçi nutuklarını, askerlik çağındaki genç grupların, "Reis bizi de Afrin’e, hatta Minbiç’e götür" haykırışlarını.

Onlara verilen cevapları…

"Gideceğiz, sırası gelince hep birlikte gideceğiz" laflarını.

Bedelli askerlik konusunu ağzına alanlara ne gözle bakıldığını…

"Ülkemiz savaşırken şimdi bu lafları etmenin sırası mı?",  

"Vatan haini mi yoksa bunlar?" diyerek parmak sallayanları…

Doğru ya…  NATO’nun en büyük ikinci büyük ordusu Suriye’de önce Cerabulus ve El Bab’da cihatçılarla savaştı. Sonra da Afrin’i Kürtlerin elinden aldı.

"Savaş ortamında kesinlikle böyle bir şey söz konusu olamaz"dı. Bedelli askerlikten söz bile edilemezdi.

Erken seçim propaganda döneminde bile bu yola başvurulmadı. Çünkü AKP, MHP ile koalisyona gitmişti ve MHP’nin desteği çok önemliydi.

Milliyetçi oyların aşkına kamuoyundan gelen yoğun bedelli askerlik taleplerine, "Vatan millet, Sakarya, asker ocağı-peygamber ocağı vb." laflarıyla, karşı çıkıldı.

Buna rağmen bedelli askerlik lafları ve temennileri hiç sonlanmadı.

"Bırakın bizi, Afrin’e, Minbiç’e, Kandil’e gidelim" diye yeri göğü inletenler bir yandan da, ‘Reis, bedelli askerliği çıkart da askere gitmeyelim" diye basbas bağırıyorlardı.

Tabii bağıranlar gençlerden daha çok onların ana babaları.

Çocukları askere gitmesin istiyorlar. En değerli zamanlarını anlamsız bir hizmet için harcamalarına, çatışmaların, savaşların kurbanları olma ihtimaline isyan ediyorlar.

Bu nedenle onların asker kaçağı olmasına bile göz yumuyorlar. Hatta bunu destekliyorlar.

YÜZ BİNLERCE YOKLAMA KAÇAĞI, BAKAYA

Murat Sevinç önceki gün Diken’de, ‘Yaygın bir toplumsal pratik olarak, riyakârlık…’ başlığı altında yazdığı yazıda bu duruma, ‘Riyakarlık’ adını vermiş.

"Toprağımızın ‘riya’ tarihinin en çarpıcı başlıklarından biridir askerlik konusu" diye başlıyor yazı.

"Bir yanda davul zurnayla gidilen Peygamber ocağı, diğer yanda yıllarca beklenen bedelli askerlik. Yüzbinlerce bakaya ve asker kaçağı…"

Yüz binler ne demek? Milyona vuruyor sayılar.

Geçtiğimiz yıl, dönemin Milli Savunma Bakanı’nın açıklamasına göre tecilli ve bakaya olanların sayısı 3 milyon 250 bin… Bakaya ve yoklama kaçağı sayısı ise 1 milyonu geçiyor.

Tecilli olanlarla yoklama kaçağı ya da bakaya olanlar arasında nihayetinde bir fark yok. Bunların tümü birden gerekçeleri farklı olsa bile askere gitmek istemiyor.

Olay bundan ibaret. 

Vatan, millet, Sakarya, Afrin, Minbiç, Kandil vb. hepsi laf.

Aslında çoğu savaşmak istemiyor. Savaşa gitme ihtimali dahi onları korkutuyor. Mecbur kaldıkları için askere gitmek zorundalar. Bundan kaçamayanlar da işi mümkün olduğu kadar geciktirmenin yollarını arıyorlar.

Ama askerliğini yapmayana ne hikmetse, ne iş ne de kız veriliyor.

Askerlik hep bir ayak bağı olarak ortaya çıkıyor.

Buna rağmen kaçak duruma düşseler bile gitmiyorlar askere. Neredeyse 500 bin bakaya var.

Sebebi malum: "Nasılsa devlet bir af daha çıkarır" beklentisi.

Devlet hep yapmış bunu. Askerlik meselesine köklü bir çözüm getirmek ve orduyu küçültüp paralı askerlerden oluşturmak yerine ülkenin gençlerini bedava işgücü, savaş gücü olarak kullanmayı tercih ediyor.

Üstelik de yüz binlerce genç nüfusu uzunca bir süre üretimden kopartmış oluyor. Bu tabii lafın gelişi. Bunların çoğu şu anda işsizler ordusunun bir mensubu durumunda.

Devlet gitmek istemeyenleri asker kaçağı ilan ediyor. Asker kaçağı olmak birçok haktan yararlanmayı engelliyor. Buna rağmen yüzbinler, hatta milyonlar gitmiyorlar askere.

Mesele tabii bu noktada siyaseti ilgilendiriyor. Bu kadar insan, aileleriyle birlikte bir hayli oy demek. Ülkeyi yöneten-yönetmeyen partilerin tümü bu seçmen kitlesi ile ister istemez ilgileniyor.

Bu nedenle asker kaçakları için bir af çıkartılması toplumsal bir talep olarak ülkenin sürekli gündemine yerleşmiş bulunuyor.

TEK AMAÇ BEDELLİDEN KAYNAK YARATMAK

AKP iktidarı döneminde önce hamasi gerekçelerle karşı çıkılsa da iki defa bedelli askerlik kararı alındı.

Şimdi üçüncüsü çıkartılıyor.

İktidarlar tabii bu affı sadece oy devşirmek değil, ekonomik çıkar sağlama olanağı olarak da görüyor.

Hatta bu son bedelli askerlik uygulamasının tek amacı buradan sağlanacak milyarlar. Ülke zaten savaşın içinde. İktidar her an Suriye ve Irak’taki savaşı genişletecek adımlar atabilir. Buna rağmen birkaç ay önce söyledikleri hamasi lafları unutup geniş kapsamlı bir bedelli uygulamasına girişmeleri bundan.

Ülke giderek ekonomik bir krize yuvarlanırken AKP’nin acilen sıcak paraya ihtiyacı var.

Tabii işin içine para girince bu affın, sadece istenen parayı karşılayabilenler için özel bir af olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Birçok insanın 15 bin TL olması beklenen bu parayı bulabilmesi neredeyse olanaksız. Dolayısıyla bu uygulamadan yararlanacakların sayısı yine çok fazla olmayacak. Sorun yine çözülmemiş olarak devam edecek.

Buna rağmen gelen haberlere bakılırsa insanların askerlik hizmetinden kurtulabilmek için olanaklarını çok aşan fedakarlıklara baş vuracakları anlaşılıyor. Şimdiden bu amaçla arabasını, evini ya da değerli herhangi bir malını satmaya çalışanlar olduğu görülüyor.

İlan verenler bile var. "Bedelli için satılık oto" gibisinden

Bir kısmının ise borçlanarak bu parayı ödemeye çalışacağı anlaşılıyor. Nitekim Bankalar Birliği Başkanı’nın bu amaçla bankalara yönelik bir çağrısı oldu.

Bu parayı vermeyi göze alabilenler ya da olanaklarını zorlayacak olanların bu fedakarlık karşısında bazı talepleri var.

28 gün olarak öngörülen eğitim sürecinden de muaf tutulmalarını istiyorlar. Bir de yaş sınırının geniş tutulmasından yanalar.

Bakalım çıkacak yasa onların beklentilerini karşılayabilecek mi?

VİCDANİ RET’ÇİLER CEZALANDIRILIYOR

Bu arada parayı veren askerlikten kurtaracak ama, bir de siyasi ya da dini inançları gereği, savaşa, askerliğe, silaha karşı oldukları için askerlik yapmak istemeyen Vicdani Ret’çiler var.

Silah altına alınmayı reddeden Vicdani Ret’çilerin bir kısmı bu görevi kamu hizmeti olarak yapmayı tercih ediyor. Total Ret’çiler ise buna da karşı.

Devlet, askerlik yapmak istemeyen kaçakları para karşılığında sık sık affederken Vicdani Ret’çileri mahkemelerde süründürüyor, hapse atıyor.

Ve insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen bu hakkı bir türlü tanımak istemiyor.

Aslında sorun bedelli değil zorunlu askerlikten doğuyor.

İşin doğrusu zorunlu askerliği kaldırmak.

Bedelli meselesinin arkasındaki gerçekler aslında toplumdaki iki yüzlülüğü ve çarpıklığı da gözler önüne seriyor.

Kimse en güzel ve verimli gençlik yıllarını devletin, iktidarın militarist hevesleri uğruna harcamak yanlısı değil.

O yüzden, bir yandan zaman zaman iktidarların hamasi kışkırtmalarına kapılıp militarizm şarkıları söylüyor olsalar da askerden kaçmak için her yolu denemekten çekinmeyen milyonlar var.

Şimdi de "Parasını verelim bizi askerlikten affedin" diyorlar.

İşin doğrusu zorda kalınca değil, tümden militarizme karşı çıkmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi