Ayşegül Kars Kaynar
Seçimlerin adaleti ve Avrupa
28 Mayıs saat 20.30 civarı oy pusulasına bastığımız mührün mürekkebi daha yeni kurumuşken BBC, CNN ve Skynews “Erdoğan kazandı” haberi geçerek, eski ve yeni Cumhurbaşkanı’nın Kısıklı’da bir otobüsün üstünden yaptığı konuşmayı yayınlıyordu. Otobüsün çevresi, ellerinde Türk Bayrağı, sesini eski ve yeni Cumhurbaşkanı’na duyurmaya çalışarak kutlama yapan insanlarla çevriliydi. Az sonra hem “herkesin Cumhurbaşkanı olacağım, biz kimseyi ayrıştırmadık” hem de “onlar terörist, onlar LGBT’ci” sözleri aynı coşkuyla alkışlanacaktı.
Batı medyası bu sahneyi seviyor. Kısıklı’dan gelen “sandıktan çıkan bir lider çevresinde, ellerinde bayraklarla toplanmış kutlama yapan kadınlı erkekli kitle” sahnesi, Arap Baharı’nın yaşatıldığı coğrafyadaki herhangi bir seçim sonrasında kayda alınan sahneyle neredeyse aynıdır. Bu aynılık ikinci yüzyılına girerken Türkiye Cumhuriyeti’nin yerini de gösteriyor; onun rejimine, onun halkına, onun seçimlerine biçilen yeri.
28 Mayıs gecesine geldiğimizdeyse Batı demokrasilerinin liderleri arka arkaya tereddütsüz ve koşulsuz tebrik mesajları atıyor, eski ve yeni Cumhurbaşkanı'ndan ve onun seçilme tarzından ne derece memnun olduklarını gösteriyorlardı. Sanırım en çarpıcısı da Avrupa Komisyonu Başkanı von der Leyen’in Erdoğan ile AB-Türkiye ilişkilerini geliştirmeye devam etmek istediğini belirttiği mesajıydı. Erdoğan’ın AB için değerini biliyoruz. Bu değer sadece sayısı milyonları bulan göçmenin Avrupa’ya hücumunu önleyerek Avrupa’yı ekonomik istikrara ve kültürel çeşitliliğiyle dengeye sahip bir barış adası olarak korumasında değil. Erdoğan’ın demokrasi ve hukukun üstünlüğüne aykırı yönetimi aynı zamanda AB üyeliğini alanen imkânsız kılarak, AB içinden bir ülkenin itirazına gerek kalmadan Türkiye-AB ilişkilerini adaylık dışı bir hatta oturtuyor. Bir nevi, AB’nin “Türkiye” sorununu kendiliğinden çözüyor. Diyebiliriz ki Cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken Türkiye Avrupa’yı; Avrupa da Türkiye’yi karşılıklı bırakmış durumdalar.
Avrupa liderlerinin eski ve yeni Cumhurbaşkanı’na alelacele meşruiyet teslim ettikleri esnada, uluslararası seçim gözlemcileri raporlarını duyurmak için hazırlıktaydı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) bağlı Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu, AGİT Parlamenterler Asamblesi ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin oluşturduğu heyet, 28 Mayıs seçimlerine dair ortak raporunu 29 Mayıs öğlen saatlerinde yayınladı.
Rapor, seçimlerin adil ve şeffaf olmadığını, kamu kaynaklarının eski ve yeni Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyası için kullanıldığını, bu durumun haksız avantaj sağladığını belirtiyor ve medyanın tarafgirliğini eleştiriyordu. AB liderleri, kendi kurumlarının raporlarını hiç mi kaale almıyor? Kendi ülkelerinde yüzde birinin gerçekleşmesini kabul etmeyecekleri seçim ihlalleri Türkiye’de gerçekleşince tek bir sözle dahi kınanmıyor. Tebrik mesajlarının içine adaletsiz seçimlerden duydukları kaygı girmiyor.
Seçimler de yine tam da bu adaletsiz haliyle Avrupa için oldukça değerli. Bir yandan sandıkla iş başına gelen Erdoğan’ı “müzakere edilip, işbirliği yapılabilecek kadar meşru” kılıyor. Öte yandan, adaletsizliğiyle Türkiye’yi “demokrasi” kategorisinden çıkarıyor. Seçimlerin adaletsizliği, Türkiye’nin dışında duran otantik ve ideal Batı demokrasilerini bir arzu nesnesi olarak tasdikliyor.
Ayşegül Kars Kaynar: 1980 yılında Ankara’da doğdu. 2014 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünden doktora derecesini aldı. 2015 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği Genç Sosyal Bilimciler Ödülleri’nde doktora tezi kategorisinde ödül ve 2017 yılında Halit Çelenk Hukuk Ödülleri’nde mansiyon kazandı. New School for Social Research ve Hamburg Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve ardından Humboldt Üniversitesi’nde çalıştı. Çağdaş Türkiye siyaseti, hukuk devleti ve asker-sivil ilişkileri üzerine yayınları bulunmaktadır