Sinemanın ‘Kürtçesi’ duyulacak mı?

Kürtçe filmlerin içeriğinin kriminazile edildiği bir noktadan, dilinin suçlu ilan edildiği başka bir yere geldik. Böyle bir zamanda Kürtçe filmlerin üzerindeki baskının artacağını öngörmek kahinlik olmasa gerek.

Artı Gerçek okurları son dönemde Kürt dili üzerinde artan baskı siyasetini yakından takip ediyor. Düğünlerde Kürtçe türküler söylenip halaylar çekilmesine karşı fiili engellemelerle başlayan süreç, şimdilerde tutuklama dalgasına dönüşmüş durumda. Kürt halkının on yıllardır süren mücadelesinin en önemli kazanımlarından birisi olan Kürtçenin kamusal alında özgürce ve korkusuzca kullanılmasını bastırmaya yönelik kadim inkar politikalarının devamına şahitlik ediyoruz bir kez daha.

Kürt dili üzerindeki türlü çeşitli baskıları Artı Gerçek’ten takip ediyor, politik gerekçe ve sonuçlarını, tarihsel boyutlarını ise yazarlardan takip ediyorsunuzdur. Ben bu süreci “Kürtçenin kamusal alanda kullanımı” ve “Kürtçe sinema” bağlamında kısaca ele almaya çalışacağım. Zira sinema dünyasında dönen fısıltılara, herkesin bildiği sırlara bakılırsa hem dağıtım şirketleri ama özellikle de festival yöneticileri içeriklerinden bağımsız olarak Kürtçe filmler söz konusu olduğunda endişeler taşıyorlarmış. Bunun anlaşılabilir gerekçeleri var tabii. En nihayetinde eşinin dostunun düğününde halay çeken insanları tutuklayıp götüren bir rejim, Kürtçe bir filmin geniş kitlelere ulaşmasına aracı olanlara ne yapmaz!

image-w1280.jpg
Büyük Adam Küçük Aşk (2001) / Yön: Handan İpekçi

Kürt’ün ve Kürtçe’nin Türkiye sinemasındaki yolculuğuna bir bakalım önce. Memleket sinemasında ‘Kürt’ kelimesinin kullanılmasının bile yasak olduğu dönemlerden başlayabiliriz. 1970 tarihli “Kralların Kaderi”adlı filmde yer alan Kürtçe şarkılar ve bir karakterin söylediği “Kürt kafamı kızdırma” repliğinin çıkarılması istenmişti. 2000’li yıllar geldiğinde içinde Kürt geçen değil, Kürtçe konuşulan filmler boy göstermeye başladı. Handan İpekçi’nin “Büyük Adam Küçük Aşk”(2001), Aydın Orak’ın "Bêrîvan: Bir Başkaldırı Destanı" (2010) yasaklandı. Uzun uzun yasak sıralamayacağım. Ama “İki Dil Bir Bavul”, “Min Dit”, “Bahoz”, “Gitmek: Benim Marlon ve Brandom”, “Press”, “Annemin Şarkısı” gibi filmlerin yolunu açan bir sürecin kapıları açıldı bu yolun sonunda. Kazım Öz, Ali Kemal Çınar, Mehmet Ali Konar, Özgür Doğan ve Zeynel Doğan gibi Kürt yönetmenler adlarından söz ettirdiler. Önemli bir kısmı Kürt illerinde yaşayan genç sinemacılar belgesel ve kısa filmleriyle dikkat çektiler, festivallerden ödüllerle döndüler.

cmh9dqbukaa9ovy.jpg
Kralların Kaderi (1970)/ Yön: Yılmaz Atadeniz

Diyeceğim o ki, Kürt halkının mücadelesi Kürtçenin her alanda olduğu gibi sinemada da kullanılabilmesinin yolunu açtı. Sinema ise Kürtçeyi kamusal alanda daha da görünür kıldı. Şimdi devlet bir kez daha en başa, “Kürt kafamı kızdırma” dönemlerine dönmeye hevesleniyor son bir gayret. Bu çabanın nafileliğini bir yana koymakla birlikte, ciddi zararlar verebileceği, gerilemelere neden olabileceğini de görmezden gelemeyiz. Film festivalleri babında düşünecek olursak, özellikle son 15-20 yıldır ağırlıklı olarak Kürtçe filmlerin ‘politik içeriği’ hassasiyet oluşturuyordu. Ki, ilk dönemlerde festival direktörlerinin cesaretli tutum aldığı daha fazla görülüyordu. Ancak, giderek artan siyasal baskı ‘politik’ olduğu varsayılan filmlerin festivallerde daha az görünür olmasına neden oldu. Özellikle de 2015’te “Bakur” belgeseline yönelik sansür ve ardından yaşananlar sonrası ciddi bir “endişe” hakim oldu festival yöneticileri ve tabii ki yerel siyasetçilerde.

zer-1600x900-1.jpg
Zer (2017)/ Yön: Kazım Öz

Şimdilerde ise Kürtçe’nin toptan reddi gibi bir çabanın içinde devlet. Hal böyle olunca, cesaretli olma, sanat alanını, düşünce özgürlüğünü genişletme misyonunu çoktan terk etmiş festivallerin (geçen yıl Altın Portakal Film Festivali örneğin) içeriğine bakmadan ‘Kürtçe’ filmlere karşı tutumunda değişiklik olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Geçmiş yıllarda kimi zaman içeriğinden rahatsız olunan bir Kürtçe filmin “estetik olarak yeterince iyi bulunmadığı” gerekçesiyle festivallere kabul edilmediği olmuştu. Şimdi bu estetik çıtanın Kürtçe filmler söz konusu olduğunda çok daha yukarılara çıkarılması gerekebilir!

bahoz1.jpg
Bahoz (2008)/ Yön: Kazım Öz

Memleket sineması yapım, üretim ve dağıtım modeli, festivallerin biçimi başta olmak üzere ciddi bir krizin içinden geçiyor. Ama Kürtçe sinemanın üzerindeki devlet şiddetinin bir kez daha kuvveden fiile geçeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Sînemaya Kurdî kuşkusuz ulusal festivallerden vazgeçmemeli ama kendi gösterim olanakları, seyirciyle buluşmanın yeni yolları üzerine de kafa yormak zorunda!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenay Aydemir Arşivi