Erol Köroğlu
Tarihi açıdan edebi intihal
Bu hafta da edebiyatta intihal konusunu konuşalım. Fakat artık Kırıkkanat-Şafak davasından değil de, biraz geçmiş örneklerden söz edelim.
Aşağıda Ömer Seyfettin’den bir alıntı yapacağım. Hülya Argunşah tarafından yayına hazırlanan ve Dergâh Yayınları’nın yayımladığı Bütün Eserleri’nin “Makaleler” birinci cildinde yer alan “Yeni Lisan” başlıklı bir yazıdan bu alıntı. Kitabın 102. sayfasında başlıyor. Ömer Seyfettin bu pasajda Servet-i Fünûn edebiyat akımı yazarlarını Fransız yazarlardan çalmakla suçlamaktadır.
“Halit Ziya Fransız romanlarını, hassaten René Maizeroy’yı okuyarak sayfa sayfa nakle başlamış, hâsılı hiçbirisi esaslı ve mühim bir teceddüt gösterememişler, yalnız çalmışlar, çalmışlar, çalmışlar, eserlerinin isimlerini bile Fransızcadan aynen aşırmışlardır.
Amours Défendu’leri, Perlés Noires’ları bilmiyorsanız işte bu fenadır. Zira bir gün elinize Emile Bergerat imzalı bir kitap geçer ve isminin Lyre Brisée olduğunu hayretle görürseniz o vakte kadar zihninizde büyüttüğünüz Fikret’in meşhur kitabına kendiliğinden bir isim bulamayarak şu ufacık terkibi bile Fransızcadan aşırmağa mecbur kaldığına müteessir ve müteessif olursunuz.”
DİL ÜZERİNDEN MİLLİYETÇİ SİYASET
Ömer Seyfettin bu yazıyı Selanik’te çıkmakta olan Genç Kalemler dergisinin 11 Nisan 1911 tarihli sayısında yayımlamaktadır. Bu dergide Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birliktedir ve dilin sadeleşmesi hedefi doğrultusunda İstanbul’daki edebiyatçılarla kavga etmektedirler.
Aralarında Köprülüzâde Mehmet Fuat, Yakup Kadri, Refik Halit gibi genç yazarların bulunduğu İstanbul çevresi, Selanik’ten gelen bu dili sadeleştirme çağrısına karşı koymaktadırlar. Çünkü onlar Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Mehmet Rauf ve Halit Ziya gibi isimlerin başını çektiği Edebiyat-ı Cedide akımının bir anlamda devamı olan Fecr-i Âtî grubunda yer almakta ve incelikli bir edebiyat üretmek istemektedirler.
Fakat buzdağının görünmeyen bölümü de vardır. Genç Kalemler, başkentin daha ünlü edebiyat çevrelerine meydan okumaya yeltenen basit bir dergi değildir. Dergide yer alan Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik’teki genel merkezinin üyesi ve kültür işlerinden de sorumlu ideoloğudur. Bu ideolog aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin en önemli isimlerinden biri olmak üzeredir ve bunun gerçekleşmesinde Genç Kalemler’in yürüttüğü yeni lisan polemiği ve kampanyasının büyük katkısı olacaktır.
Nitekim buradan yürüyen polemik, hem İttihatçıların hem de Genç Kalemler yazı kurulunun Balkan Savaşları’nın ardından Yunanistan’ın ele geçireceği Selanik’ten İstanbul’a gelmeleriyle farklı bir evreye ulaşacaktır. 1913’e geldiğimizde, Genç Kalemler’e karşı polemiğe giren pek çok genç yazarın Ziya Gökalp’ın kanatları altına girmesine ve bundan şu veya bu oranda uzak duracak Yakup Kadri veya Refik Halit gibi düzyazı yeteneklerinin bile son derece sade bir Türkçeyi kurmaca alanında etkili bir biçimde kullanmaya başlamalarına tanık oluruz.
O BAŞLIKLAR YÜZDE KAÇ İNTİHAL
Ömer Seyfettin’in yukarıda alıntıladığım yazısı insanı hop oturtup hop kaldıracak bir polemik yazısıdır. Nitekim bu pasajda Halit Ziya’nın bir Fransız romancıdan satır satır çaldığını iddia ederek işe girişir. Bu, doğrusu kolay kanıtlanabilecek bir şey değildir. “Göster o sayfa sayfa nakli,” derler insana. Polemikçi Ömer Seyfettin’in böyle bir niyeti yoktur tabii. Polemikteki karşıtlarını zora düşürmek için “çamur at izi kalsın” mantığıyla hareket etmektedir.
Ünlü yazar Halit Ziya orada ayağa kalksa ve “hayır efendim, nereden çıkarıyorsunuz, kanıt gösterin” filan dese, polemik büyüyecek ve etkilenmesi muhtemel okur sayısı artacaktır. Ömer Seyfettin’in hedefe ulaşmada en büyük araçlarından biri sansasyon üzerinden ajitasyona yol açmaktır.
Ne var ki, Halit Ziya’ya çamurunu attıktan sonra, daha esaslı bir suçlamaya geçiverir: başlıklar. Mesela Perlés Noires. İnternete göz atarsanız, 1900’de ölen Fransız yazar Louis Énault’un 1872’de bu başlıkla bir roman yayımladığını görürsünüz. Siyah İnciler demektir bu ve Ömer Seyfettin, Edebiyat-ı Cedide’den romancı Mehmet Rauf’un Siyah İnciler başlıklı düzyazı şiir derlemesine gönderme yapmaktadır. Ya da açık açık, Tevfik Fikret’in “kırık saz” anlamına gelen “Rübab-ı Şikeste”sini Emile Bergerat’ın aynı anlama gelen şiir kitabı başlığından çaldığını söylemektedir.
Bundan açık intihal suçlaması mı olur? Mehmet Rauf Siyah İnciler ve Tevfik Fikret Kırık Saz başlıklarını Fransızcadan çalmışlar. Gerçi Mehmet Rauf’un düzyazı şiirleri için başlık çaldığı kitap, bir roman.
Tevfik Fikret’in başlık çaldığı kitap ise şiir kitabı ama burada bir yayım tarihi çelişkisi var: Fikret’in ünlü eseri 1900’de ilk baskısını yapmış, Ömer Seyfettin’in işaret ettiği Bergerat ise kitabını 1903’te yayımlamış. Acaba Bergerat mı Fikret’ten çalmıştı?
Bir de şu var: Her şey bir yana, her iki başlığı da internete yazınca, bunların pek çok dilde ve farklı türden eserlerde başlık olarak kullanıldıklarını görebiliyorsunuz.
TAKLİTÇİ İNTİHALCİ HIRSIZLAR!
Tabii o dönem Osmanlı aydınları, Ömer Seyfettin’in polemik yazısındaki kaynağı-kanıtı belirsiz bu suçlamaları sessizce göz ardı etmişler. Sonuçta iddia sahibi dönemin önemli ve korkulan gücü İttihat ve Terakki ile bağlantılı bir edebiyat dergisi imiş ve asıl hedefi de bu hedefle ilgili önerisi de akla mantığa uygun imiş. Genç Kalemler, dilde sadeleşme hareketini hızlandırarak milli edebiyat akımının daha etkili hale gelmesine hizmet etmiş ve edebiyat tarihlerine de bu yönüyle yazılmış. Daha sonra Türk edebiyatının önemli isimlerinden olacak Ömer Seyfettin’in desteksiz sallamaları unutuluşa terk edilmiş.
Fakat Ömer Seyfettin’in bu polemiğinde oryantalist bir eğilim de var. Bir tür öz-oryantalizm: “Türk yazarlar özgün bir şey yazamaz ve hep yabancı, çoğunlukla Fransız yazarları taklit eder, taklit yetmediğinde de kopyalar, çalarlar.”
Bu konu Türk edebiyatıyla ilgili araştırmalarda bir hayalet gibi kendini hissettirir. Bunca yıllık çalışmam sonucunda, ben ciddi miktarda kanıt ve akademik özen görmediğim takdirde, bu tür suçlamaları pek ciddiye almamayı öğrendim.
SEN DE Mİ FİKRET?
Öte yandan, özellikle Fransız edebiyatı ile Türkçe edebiyat arasında ciddi bir “merkez-çevre” ilişkisi de mevcut. Bunu kimse reddedemez. Meseleye sözünü ettiğim kanıt bolluğu ve akademik ciddiyetle yaklaşan bir kitabı anacağım: Gül Mete Yuva’nın Modern Türk Edebiyatının Fransız Kaynakları. Yapı Kredi Yayınları’ndan 2011’de çıkan bu kitap, özellikle şiir alanında Tevfik Fikret ve roman alanında Halit Ziya’nın Fransızca kaynaklarla ilişkisini, içine düştükleri gri alanları da göstererek büyük bir ciddiyetle tartışıyor. Benim başucu kitaplarımdan olan bu çalışmada Gül Mete Yuva, kolay yoldan “çaldılar çırptılar” edebiyatına da girişmiyor.
Mete Yuva, kitabının 198 ila 210. sayfaları arasındaki “‘İlerleme’ye İnanan İki Şair: Victor Hugo ve Tevfik Fikret” bölümünde, Fikret’in önemli ilham kaynaklarından biri olarak Hugo’yu gösterir. Tüm örnekler bir yana, Fikret’in ünlü “Hân-ı Yağma” şiirinin Hugo’nun “Neşeli Hayat” şiirine benzerliği inanılmaz boyutlardadır.
Fikret şiirini İttihat ve Terakki’nin onda yol açtığı hayal kırıklığı üzerinden yazmaktadır. Hugo da şiirini Fransız siyasetini eleştirmek için yazmıştır. Fikret’in nakarat dizelerini hatırlayalım:
“Yiyin, efendiler yiyin; bu hân-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”
Şu da Hugo’nun şiirinin başlangıcının Gül Mete Yuva tarafından yapılan tercümesi:
“Haydi yağmacılar, dalavereciler, kalleşler, sersemler, nüfuzlular!
Çabuk masanın başına geçin zevkler ortada!
Koşun! Herkes yerine!
Efendiler, yiyin, için, hayat çok kısa.
Bu tav olmuş millet, bu ahmak millet,
Bütün bu millet sizin!”
“ÖTEKİNİN ESERİYLE BULUŞMA”
Hemen aklınıza “işte gerçek ortaya çıktı” demek geliyor, öyle değil mi? İşte Fikret Hugo’dan çalmış. Ben bu hafta başka hiçbir şey demeden, Gül Mete Yuva’nın bu konuda ulaştığı sonuç paragrafını vereceğim. Ve çarnaçar, gelecek hafta da bu konuda yazmaya devam edeceğim. Gül Mete Yuva’nın 208. sayfasından aktarıyorum:
“Fikret’in, Hugo’nun şiirinden hareket ederek yeni bir şiir yazdığı açık. Akla ilk gelen sorulardan biri ise şairin bir başkasının şiirini yeniden yazarak ne yapmak istediği, niçin böyle bir tercih yaptığıdır. Burada, daha önce şairin Lamartine’in günbatımını anlatan yazısını aktarırken üstünde durduğum, öteki ‘gibi’ yazma ve hissetme arzusunu tekrar ele alabiliriz. Bu yazıyla ‘Han-ı Yağma’yı birbirinden ayıran zaman ve koşullara rağmen Fikret’in her iki durumda da Fransız meslektaşlarına karşı benzer tavırlar aldığını görüyoruz. ‘Öteki’ni okuma, aynı zamanda benzerini, dünyaya aynı bakışla bakanı keşfetme anı olur. Hassasiyetler aynı ruh halinde, aynı noktada buluşur. Marmara’daki günbatımının önünde Lamartine ‘gibi’ kendinden geçerken ülkesinin politikacılarının karşısında da Hugo ‘gibi’ öfkelidir. İçselliklerin buluşması, ötekinin eseriyle buluşmayı da getirir.”
Erol Köroğlu: Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Edebiyatı, maddi üretim koşulları ile aynı derecede maddi okuma ve alımlanma biçimleri üzerinden anlamaya çalışan bir edebi kültür tarihçisi. Türkçe roman, anlatı kuramları, milliyetçilik kuramları ve tarih-edebiyat etkileşimi ana ilgi alanları. Çalışmalarının pek çoğuna academia.edu sayfasından erişilebilir.