Alp Altınörs
Trump’ın kararı
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kuzey Suriye’deki sınır bölgelerinden ABD askerlerini çekerek Türkiye’nin askerî hareketine izin vereceğini açıklaması, dünyada, Türkiye’de ve ABD’de büyük bir şaşkınlıkla karşılandı.
Oysa aslında, Aralık 2018’deki sahnenin bir benzeri ile karşı karşıyayız.
O dönemde, 31 Mart yerel seçimleri öncesinde mutlaka "Fıratın Doğusuna" girerek seçmenlerini şovenizmle kaynaştırmayı ve metal yorgunluğunu atmayı hedefleyen AKP hükümeti yine Gire Spi (Tel Abyad) karşısına birliklerini yığmış ve Erdoğan telefonda Trump’a bu yönlü basınç yapmıştı.
Aralık 2018’de yaşananların bir devamı
19 Aralık 2018’de Donald Trump bütün dünyayı şaşırtan bir karar alarak ABD’nin Suriye’deki bütün askerlerini çekeceğini ilan etmişti (tabii ki, adeti olduğu üzere Twitter’dan). Bu mesaja göre, bir güvenli bölge oluşturulacaktı (kimin oluşturacağı belirtilmemişti). Trump’ın bu kararı bir anda büyük bir güç boşluğu doğurmuş, Trump’ın "Tek yanlı hareket ederse Türkiye’nin ekonomisini mahvederim" açıklamasıyla da birleşince, AKP Hükümeti planlarını ertelemek durumunda kalmıştı.
Oluşan boşluğu Rusya ve Şam yönetimi ile doldurmaya girişen PYD/YPG, rejim güçlerini Menbiç’e davet edince, bu kez Trump’ın kararı ters etki doğurmaya başlamıştı. ABD bünyesindeki geleneksel Rusya karşıtı refleks güçlü biçimde karşılık vermiş ve nihayetinde Trump’ın planı akamete uğramış, Suriye’deki ABD varlığı azaltılarak da olsa sürmüştü.
Beyaz Saray’ın 7 Ekim tarihli basın açıklaması, 19 Aralık’ta yaşananların bir devamı niteliğinde. Yine sınır boyunca, Türk ordu birlikleri yığılmış durumda. Erdoğan’ın açıklamasına göre, amaç, Rakka’ya kadar olan bölgeye yerleşmek ve buradaki nüfus yapısını kalıcı ve kökten biçimde değiştirmek. Böylece bir taşla beş kuş vuracak AKP iktidarı: Suriye Kürtlerinin bugün ve gelecekte herhangi bir statü sahibi olmasını engelleyecek; bu bölgeye yerleştireceği Müslüman Kardeşler sempatizanı kitle ile kendi özerk bölgesini yaratacak; İdlib’e yönelik mukadder Suriye ordu harekâtının ardından buradan gelecek onbinlerce militanı bu yeni açtığı bölgelere yerleştirecek; Türkiye’de her türlü barışçıl demokratik muhalefeti savaşı bahane ederek şiddetle bastıracak; dağılmakta olan iktidarını savaşın ateşleriyle yeniden lehimleyecek. Tabii ki, hiçbir şey masa başında planlandığı gibi yürümüyor, hele de Ortadoğu’da!
Rusya’ya attığı pas
Trump’ın attığı adımın mantığı ise şöyle özetlenebilir: ABD’nin savaş ve işgal politikalarını Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya ve Asya-Pasifik’e doğru yönlendirmek, Kuzey Suriye bölgesini, NATO üyesi Türkiye üzerinden denetlemek, böylece Türkiye’yi İran karşıtı stratejisinin etkin bir unsuruna dönüştürmek, SDG tarafından tutuklu bulundurulan IŞİD çetelerinin ve ailelerinin gözetimini Türkiye’ye devretmek.
Ama ya Kürtler, etnik temizlik tehdidine yanıt olarak, alternatifsiz olmadıklarını göstermek için bir kez daha yüzlerini Şam’a ve Rusya’ya dönerlerse? Böylece Trump Suriye’nin üçte birlik bölümünü kendi elleriyle Rusya’ya teslim etmiş olmayacak mıdır? Açıkçası bu Donald Trump’ın doğrudan veya dolaylı olarak Rusya’ya verdiği ilk pas sayılmaz. Zira Trump’a göre, ABD’ye yönelik tehdit Rusya’dan değil Çin’den gelmektedir. Dolayısıyla Trump göreve geldiği günden beri Rusya’yla yakınlaşma, Çin’i darbeleme siyasetini izlemiştir. (Bu siyasetin bir yansımasını Türkiye’nin S-400 alımına ılımlı yaklaşmasında da görmüştük) Açıkçası, belki de bu, Suriye’de kalıcı bir çözüm için, Suriyeli olan unsurların açık ve dolaysız diyalogunu geliştirmekte ileri bir adıma da yol açabilir.
Trump kararını uygulayabilecek mi?
Peki, bizzat Kongre’de yürütülen bir azil sürecinin içerisinde bulunan Donald Trump, bütün bölgenin kaderini derinden etkileyecek böyle bir kararı kendi başına alabilir mi?
Kararı takiben, Amerikan devleti içinden büyük bir itiraz yükseldi. Tıpkı Aralık’ta olduğu gibi, Amerikan devletinin (Trump grubu dışındaki) bütün merkezi odakları, karara ateş püskürdüler. Örnek olsun, Demokrat Partili Kongre başkanı Nancy Pelosi de, Cumhuriyetçi Parti Senato çoğunluk lideri Mitch McConnell da art arda Trump’ın kararını en sert ifadelerle kınadılar. Trump’la aynı partiden olan Senatör McConell, şöyle diyordu: "Suriye’deki ABD güçlerinin acele biçimde çekilmesi sadece Rusya, İran ve Esad rejimine yarar. IŞİD ve diğer teröristlerin yeniden örgütlenmesi riskini ortaya çıkartır." Trump’ın yakın bir müttefiki olan (ve yakın tarihte Ankara’da üst düzeyde ağırlanıp Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştürülen) Senatör Graham ise, "Türkiye Suriye sınırından bir adım atarsa, Senato’nun ekonomik yaptırım kararları alması gerekir. Bu amaçla şimdiden Demokratik Partili Senatör Chris Van Hollen ile görüştüm. Hele Türkiye Kürt müttefiklerimize saldırırsa, NATO’dan çıkartılması için çalışacağım" dedi. Senatör Bob Casey, geri çekilme kararının Trump Holdingin Türkiye’deki ekonomik çıkarlarıyla ilgili olabileceğini öne sürdü.
Bu açıklamalar, Trump’ın kararının, Aralık’ta olduğu gibi yine, karşıt eğilimleri tetiklediğini gösterdi.
Ekonomik yıkım tweeti tepki boşaltma aracı
Yükselen büyük itiraz, kuşkusuz Trump’ın kararının uygulanabilirliğini de sorguluyor. Nitekim Pentagon kesinlikle bu karara uyma eğiliminde değil. Tıpkı Aralık’ta olduğu gibi, alttan alta kararı boşa çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Örneğin Suriye’nin kuzeyindeki hava sahasını Türkiye’ye fiilen kapatan bir karar aldı.
Trump bu kez tam ters uçtan bir tweet atarak, "eğer Türkiye, harika ve benzersiz mantığıma göre haddini aşan bir şey yaparsa, Türkiye Ekonomisini tamamen imha ederim ve işlemez hale getiririm" dedi. Trump’ın bu tweet’inin, kendi partisinden yükselen tepkileri boşaltma aracı olduğu açıktı. Buna rağmen, aşırı önemsendi ve olayın kendisinden daha fazla gündem yapıldı.
Rusya ise, önüne çıkan büyük imkânlar karşısında ellerini ovuşturuyor. İki NATO müttefiki arasındaki gerilimi alttan alta tetikleyen de, bundan sonuç devşirmeye en fazla imkânı bulunan da, nihayetinde, Rusya.
ABD tuzak kurmuş olabilir
Rus basınında çıkan bir haber yorumda, siyaset bilimci Konstantin Sivkov; "Erdoğan’ın Suriye’de ABD’ye istediğini kabul ettirmesi S-400 alımı sayesinde mümkün olabildi" tezini savunarak mevcut durumu bir nevi Rusya’nın kazanımı olarak yorumladı. Bir diğer yorumcu Aleksey Malaşenko ise, Trump’ın Erdoğan’a Suriye’de hareket serbestisi sağlama kararının "Sultan’a kurulmuş bir tuzak" olabileceğini öne sürdü: "Eğer Suriye’ye girerse ve orada gerçekten Türk-Kürt savaşı çıkarsa, Erdoğan’ın hızlı ve kansız bir zafer elde etmesi pek mümkün gözükmüyor, zira Kürtlerin yanıtı sert olacaktır. ... Bu da hali hazırda içeride zor bir konumda olan, partisinin içinde bir kriz ve rekabet yaşanan Erdoğan için iyi bir senaryo olmayacaktır. Eğer Kürtlerle ilgili fikri pahalı bir seçeneğe dönüşürse, o bundan kayıplı çıkacaktır."
Trump’ın kararının, Rusya’nın Suriye üzerindeki tam hakimiyetine yol açması da, Amerikan geleneksel dış politikasının güncellenmesiyle sonuçlanması da mümkün. AKP hükümeti, kendi iç sorunlarını bastırmak, parçalanmasını durdurmak, yükselen demokratik muhalefeti bastırmak için, uluslararası hukuku çiğneyen yeni bir maceraya hazırlanıyor, ancak bu adım hem Türkiye hem de başta Kürtler olmak üzere bölge halkları için onulmaz sonuçlara yol açabilecektir.