Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Turgay Kantürk’ün toplu şiirleri ve elmas için külünü karıştırmak

On altı kitap, bu yıl çıkan iki kitabı da sayarsak on sekiz şiir kitabıyla modern Türkçe şiirde yerini almış bir şair Turgay Kantürk. Şairle toplu şiirlerinin, yakın zamanda yenilenmiş biçimde yayımlanması vesilesiyle söyleştik.

On altı kitap, bu yıl çıkan iki kitabı da sayarsak on sekiz şiir kitabıyla modern Türkçe şiirde yerini almış bir şair Turgay Kantürk. Şairin ilk şiiri 1981’de, ilk kitabı 1991’de yayımlanır.

Kantürk’ün yenilenmiş ve genişletilmiş baskısıyla toplu şiirleri bu defa "Külden Sözler" adıyla okurla buluştu. Toplu şiirler, daha önce 2010’da “Peri Çıkmazı” adıyla yayımlanmıştı. Şairin 2019’da çıkan “Övgüler Kitabı”nın da yeni baskıya eklendiğini belirtelim. Kantürk’ün SRC Yayınları Bi’dünya şiir dizisinden çıkan toplu şiirleri “Külden Sözler”de yer alan kitapları şunlar: “İlk Gibi Son” (1991), “Siyah Eşya” (1996), “Öteki Sahne” (1996), “Ay İçin Küçük Şeyler” (1996), “Göl Felaketleri” (1997), “Alfabe Meleği” (1997), “Alacakaranlık” (1999), “Tuzak Kitap” (2000), “Sis İçin Şarkı” (2010), “Hepsi Bu” (2010), “Ay… İçim” (2010), “Kent Kırıkları” (2010), “Kışevi” (2010), “Yaprak Arası Sözler” (2010), “Yakın Tarih” (2010) ve “Övgüler Kitabı” (2019).

6.png

Kantürk’ü şiir çevreleri, şiir okurları için tekrar uzun uzun tanıtmaya gerek yok. Çünkü kırk yılı aşkın süredir şiirin içinde olan biri o. Şiirin her türlü üretim sürecinde yer almış bir isim, aynı zamanda. Dergiler çıkarmak, yayınevleri kurmak, yönetmek, şiir dışında şiiri sorun edinen yazılar yazmak gibi. Şairle toplu şiirlerinin, yakın zamanda yenilenmiş biçimde yayımlanması vesilesiyle söyleştik. İlk olarak; şiire nasıl yöneldiğini, başlangıçtaki kaynaklarını ve “yazmasan çıldırır mıydın” diye sorduk. Söze, “Çocukluktan gelen birkaç görüntü anahtar olabilir belki bu soruyu yanıtlamak için” diye başladı ve şöyle devam etti: “Annemin gri kumaş kaplı, el yazması şiir defteri ve babamın yüklükte (kitaplıkta değil) sakladığı Zevaco’nun "Pardayanlar” serisi. Oradan okul yıllarına uzanan okuyan bir çocuk ve çok değerli edebiyat hocalarıyla, özellikle değerli öykücü Celâl hocayla (Özcan) yolumun kesişmesi ve edebiyat dergilerini bana tanıtmasıyla yoğunlaşan şiir sevgisi. Galiba macera böyle başladı. Yani kız tavlamak için şiire bulaşanlardan değilim.”

Şiir çocukluktur; çocukluğunu terk etmeyen şairin, çocukluğunun değerini bilmesidir, yaşama çocukluğuyla vedalaşarak değil onunla devam etmesidir diye ekleyebiliriz.

İlk kitaplar biyografiktir. Kantürk’ün ilk kitabı “İlk Gibi Son”da da biyografik izler bulunur. “Düş müydü” şiirin ikinci betiğini okuyalım:

Gece! O uzun mumlarla aydınlanırdı sofa,
Solgun yapraklar gibi uçuşurdu kadınlar
Odalarda, sedirde yorgun adamlar, tüten çorba,
Bölünen somun, çatal kaşık, ağlayan bir çocuk
Beşikte, yoksul çıngırağı kapının, konu
Komşu, doygun uçuk, tanıdık yüzler eşikte,
Düşsel gemilerle yolculuk, kahve falında,
Mutfakta koyulaşan o pekmez, ekşi gece!

OKUR BİR AVUÇ KALABALIK

Okurlara karşı, bilhassa onların beğenisi nedeniyle acımasız olan şairler biliniyor. Baudelaire örneğin. Kantürk’e şairlerin okurla gerilimli ilişkisini hatırlatarak bu minvalda şu soruyu yönelttik: “Okurdan ne bekliyorsun? Bilindiği üzere şairlerin okurla ilişkisi gerilimli olagelmiş. Senin okura yaklaşımın, ondan beklentilerin neler? Okurunu tahayyül ettiğin, onunla örneğin içinden konuştuğun oluyor mu?”

Her ne kadar tartışmalı, çekişmeli de olsa şiir, aynı zamanda, okunması için yazılır. Hatta diyebiliriz ki şiir okunarak var olur, varlık kazanır. Kantürk’ün sorumuza karşılığı şöyle oldu: “Okuru, o bir avuç kalabalığı çok değerli ve önemli bulduğumu söylemeliyim. Çabamızın tüm karşılığını onlar belirliyor sonuçta. Toplu şiirlerimin yeni baskısı olan ‘Külden Sözler’in arka kapağına onca şiir arasından ‘Sana gelince ey cani okur/kolla kendini, koru tenini benden’ dizeleriyle başlayan bir parçayı seçmem hiç de masum rastlantı sayılmaz. Yani dediğin gibi okurla sadece içten değil, dıştan da konuşan, hatta seslenen biriyim. Ama bu ilişkinin pek çok ilişki gibi garip bir şiddet de içerdiğini söylemeliyim. Bedeli ödenerek yazılan şiirleri, bedel ödeyerek tüketen okura saygı duyuyorum açıkçası.”

Kantürk’ün konuları, temaları, izlekleri kısaca anlatısı çoğunlukla şiirin içinden. Örneğin bir klasik müzik konser kaydı gibi de okunabilen ikinci kitabı “Siyah Eşya”nın “Yaz! Boz!” başlıklı bölümünde “usta” ya da “kılavuz” olarak benimsediği şairlere ithaf edilmiş şiirler yer alıyor. Oktay Rifat’a ithaf edilen “Birkaç Yolu Bakışın” başlıklı şiirden bir betik sunalım:

Atlar kişner başucumda

Başucumda ağaç bir bahçe

Bahçedir ev ve sokak. Bak!

ŞİİR YOLCULUĞU

Şairin şiirle olan üretme sürecini ve serüvenini de kapsayan en isabetli tanımlama galiba “yolculuk”. Buna dayanarak şaire bu defa dedik ki: “Yayımlanan şiirleri, kitapları, şiir yazmanın dışında şiir için harcanan emek, gösterilen çabayı yolculuk sözcüğüyle derleyip toparlarsak sen bu yolculuğun nasıl geçtiğini düşünüyorsun?”

Kantürk şiirlerinde olduğu gibi konuşurken de dili ve sözü ezmiyor. Cümleleri gereksiz dolgularla ağırlaştırmıyor. Yanıtını okuyalım: “Zaman zaman yol ve yolculuğun bittiği sanısına kapılsam da büyük bir iştahla yazmayı sürdürüyorum. İlk toplu şiirlerim ‘Peri Çıkmazı’ 2011’de yayımlandığında, derin bir hesaplaşmanın içine girmiştim. Ama bu kavgadan sağ çıktığım söylenebilir. Bu yıl içinde iki yeni şiir kitabı ‘Parla&Yan’ ve ‘Dünya Denen Defter; 100 Küçük Şiir’, toplu şiirlerin genişletilmiş yeni baskısı ‘Külden Sözler’ ve tüm öykülerimi bir araya getirecek bir öykü kitabıyla, ‘İyi ki Doğdun Yalnızlık’la yılı kapatacağım gibi görünüyor. Az verim değil. Halim bu yol ve yolculukta kendinin peşinden koşan bir avareyi anımsatsa da memnun biriyim sanırım. Yol bitmesin yeter. Yolcu olmak kaderimiz sanki…"

Turgay Kantürk’ün bilinen bir özelliği de şiir dilinde kesme, eksiltme, damıtma tekniklerini en başından itibaren benimsemiş ve deyim yerindeyse ödünsüz biçimde uygulamış olmasıdır. Selim İleri’ye ithaf edilen “Kışevi” başlıklı şiirden iki betik okuyalım:

1/

Kış neden bereketlidir,

bunca yoksulken

ağaçlar

2/

Kar eridi,

ben susadım;

hiç bu kadar öksüz olmadım.

GERİSİ BOŞ

Okurdan ne bekliyorsun diye sormuştuk ardından bu defa “Şairden ne bekliyorsun? Şair olarak kendinden beklentin neydi, ne kadarını gerçekleştirdin” diye sormaya gelmişti sıra. Onu da sorduk ve “Şairden tek beklentim olabilir; bir dili yıkarken ya da yeniden kurarken kendine ve ötekilere özen göstererek, ‘zarif’ dokunuşlar dışında, zarar ve hasar bırakmadan, hesabı ödeyerek sahneyi terk etme zamanı geldiğinde sessizce çekilmesidir” cümlesi bir solukta çıktı ağzından. Devamı şöyle geldi sözün: “Kısacası vicdanıyla şiirinin sesini öpüştürebilen her şair karşısında boynum kıldan incedir. Ha bana gelince; kendimden beklediklerimi yapamadım, ama kendimden beklemediklerimi de yaptım diyebilirim. Gerisi boş.”

İstanbul Şişli’de, 19 Ocak 2007’de, gündüz vakti, sokak ortasında kiralık bir katil tarafından hunharca bir cinayet işlendi. Agos gazetesinin yayın yönetmeni Hrant Dink gazetesinin önünde katledildi. Hrant Dink için şairin “Siyah Güvercin” uçurduğu şiirini hatırlatmadan geçmeyelim istedik. Şiirin tamamını alıntılayacağız:

Kan kokuyor! Toprağı bu ülkenin…

damlaya damlaya, tam da şurama

kalbimin yanına; üç el!!!

Oysa aynı bulutun gölgesinden geçer,

ıslanırdık, aynı sunağın yalan

gölgesinde; hayır! hayır! hayır!

Sana biçilen son değildi, değildi

başında beyaz bir bere gibi taşımak

bu hıyaneti. Olsun varsın celladımız

aynı atlastan; su çatlağı bulur nasılsa…

üç çakıl taşı da benden! Ölümüm

olsun; aynı siyahtan!

UCU YİTİRİLEN YUMAK

Şiir hem geçmiş, hem gelecek, ama şiir aynı zamanda, hatta en çok bugün ya da şimdi. Yani şimdiki zamanla, güncelle ilgili diye düşünüyoruz. Ancak elbette tartışmaya açık bir sav.

Kantürk’le kısa ve şiirin odağında kalarak, şiirden uzaklaşmadan gerçekleştirdiğimiz sohbette sözün, “Şiirin günümüzde öne çıkan ve çözüm aranması gereken sorunları neler” sorusuna gelmesi aslında kendiliğinden oldu. Şair yaşanmışın, deneyimin yoğun bilgisi, birikimi, görgüsü yüklü az ve öz yanıtında şunları dile getirdi: “Şiir ucunu sürekli yitirdiğiniz bir yumak gibidir; bulduğunuzu sandığınızda o çoktan kayıp gitmiştir. Her yüzyılın, her toplumun, her bireyin, her an’ın şiiri başka kaynaklardan beslenerek varlık bulsa da, başka başka kanallardan gelerek tek denize dökülürler. Bu deniz kimi dalgalı, kimi durgun, kimi de gel-git’lidir. Günümüz çok sesli, çok konuşkan, hatta kaotik bir şiiri öne doğru itiyor. Bir uçurum bu. Hem de çok yüksek. Ama bu uçurumdan koyaklara kadife düşüşler bekliyor insan; her çağın ve her ışığın bir karanlığı, bir Rimaud’su olmalı, olabilmeli. Olası mı? Zooor…”

Turgay Kantürk biçimsel, teknik oyunlara da başvurur, ama daha çok keşfedilmemişin keşfi için yapar bunu. O da arayışı şiirin önkoşulu olarak kabul eden şairlerdendir. Öte yandan şiirin “yapılışına” ilişkin meselelerle de cebelleşir. Öyle ki doğrudan, şiirin yapılışında rol alan kimi öğelerle ilgili yaklaşımının, izlek olarak işlendiğine tanık olunur. Söylemek istediğimizi de örneklendireceği düşüncesiyle “İmla Kılavuzu” başlıklı şiiri paylaşacağız:

Son noktayı koymadım daha

Konuşur gibi giriyorum yazıya

Satır aralarında ne çok hayalet

Hepsi tanış, hepsi ölümlü

Son noktayı koymadım daha

bitmedi imlerin ruhla sınavı;

hâlâ kaçışıyor virgüller boşluklarımda

kapı ardına saklanıyor tireler telaşla.

Son noktayı koymadım daha

Bitmedi şiirin akılla bilek güreşi

Dizelerimden kan damlıyormuş

Şapkasız bir a oluyormuş aşk.

Son noktayı koymadım daha

bileşik sözcükler inliyor yalnızlık diye

bitmiyor ünlülerle ünsüzlerin eğreti savaşı

yoruldum ben beni seslendirmekten.

Son noktayı koymadım daha

ben daha satır başıyım bu yolda

üstüm başım yaldızlı soru işareti

büyük harfle başlayıp küçükle yitiyorum.

(…)

Üç noktayım sanki

Uç noktayım

Yokta

Okuduğumuz şiirin de yer aldığı “Övgüler Kitabı” bir yönüyle şairin şiire övgülerini içerir. Ama bir yanıyla da övülen övülmeye değer olan şeyin nasıl övülecek değeri kazanabileceğinin dolaylı bilgisini de sunar.

Şairin şiiri için aslında sunmak fiili önemlidir. Çünkü Kantürk’te şiir aynı zamanda bir sunudur. Daha fazlasını biz söylemeyelim. Değil mi ki şiir hakkında en isabetli açıklamayı yine şiirler yapar. O nedenle, “Külden Sözler”le ilgili daha fazlası için önerimiz şairin külünü karıştırıp elmasını sunduğu “Külden Sözler” olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi