Alp Altınörs
Üçüncü yol: Ezilenlerin tarihsel bloğu
Üçüncü Yol, çağrışımı zengin, kapsamı geniş bir ifade.
Türkiye siyasetinde üçüncü yol, daha ziyade, egemen sınıfların Kemalist ve İslamcı kanatlarına yedeklenmeden, bunların dışında, işçilere ve ezilenlere ait üçüncü bir siyasi alanın yaratılması teori ve pratiği olarak gündeme geldi.
Türkiye egemen sınıflarının Kemalist ve İslamcı/muhafazakâr kanatlara bölünmesi modern siyasi tarihe damgasını vurmuştur. Ancak siyasi tarih, bu ikileşmeye de indirgenemez. Üçüncü etkenin, yani işçi sınıfı ve ezilenlerin siyasal yaşama katılımı ve yürüttüğü mücadeleler de bu tarihin önemli bir unsurudur. Egemen sınıfların her iki kanadı da ezilenleri kendilerine yedeklemenin, kendi tarihsel bloklarına dahil etmenin özgün araçlarını ve kaldıraçlarını yaratmayı asla ihmal etmemişlerdir.
Halkların Demokratik Kongresi ile yola çıkan siyasi ittifak, bu iki bloğun karşısına, ezilenlerin siyasi ve tarihsel bloğunu çıkartmanın arayışıdır. HDP ile altı milyonluk bir niceliğe ulaşan bu blok, Türkiye siyasi tarihinin bir istisnasıdır. Egemen sınıfların iki kanadının çeşitli partiler etrafında bölünmesi ve bloklaşması ne denli sık rastlanan, olağan bir durumsa, bu da tersine o denli görülmedik, ender bir durumdur. HDK ve HDP etrafında ilk kez, egemen sınıfların iki kanadı eksenli bloklaşmaları aşan, ezilenlerin farklı kesimleri arasında bir bloklaşma gelişiyordu.
Öcalan’ın yerel seçimler öncesinde yayımladığı mektubu, çokça konjonktürel ve seçimle alakalı olarak yorumlandı. Oysa oradaki 'üçüncü yol' vurgusu kanımca daha ziyade yapısal, özsel bir vurguydu. HDP'ye kendi özgün varoluşunu yeni siyasal koşullarda koruma ve üretme çağrısı olarak anlaşılabilir.
HDP'nin AKP-MHP savaş bloğuna itiraz için, bu bloğa kaybettirmek için oy kullanma çağrısı, nasıl bir anlam taşıyordu?
Georgi Dimitrov’un ünlü tanımıyla faşizm, "mali sermayenin en vahşi, en yayılmacı, en terörist" unsurlarının diktatörlüğüdür. HDP, faşizmin güncel uygulayıcısı olan bu "en vahşi, en yayılmacı, en terörist" unsurlara karşı, mali sermayenin diğer kanadının kazanmasına bir şans tanıyarak, hükümeti geriletti, politik güç dengesini değiştirdi. İktidarın mermer gibi yekpare ve aşırı merkezileşmiş yapısını çatlatmak, egemen sınıf unsurları arasında belli bir denge yaratmak, böylece ezilenlere de nesnel bakımdan daha geniş bir hareket alanı yaratmak istedi. 20 Temmuz (2015 ve 2016) çifte darbesiyle bir OHAL rejimi kuran ve bu rejimi 16 Nisan şaibeli referandumu ile resmileştiren AKP-MHP savaş bloğuna mevzi kaybettirmeyi esas aldı. Kayyımlarla yöneten, halk iradesini sürekli çiğneyen, anayasa ve yasaların devlet gücüne getirdiği sınırlamaları sürekli keyfi biçimde çiğneyen bir iktidara birleşik bir itiraz geliştirdi. Kayyımları Kürt coğrafyasından kovarken, Batı'daki yerel yönetimleri de iktidara kaybettirerek, olası yeni kayyum dayatmalarına karşı hareket alanını da genişletti.
Ancak bu kez, tersinden, HDP'nin ana muhalefet partisi olma iddiası, Türkiye metropollerinde etkin olma yönelimi bulanıklaştı. CHP hakkında, tarih tarafından defalarca yanlışlanmış hayallerin yayılmasına katkıda bulunma riski ortaya çıktı.
Bir mega-seçim partisi olan AKP'nin tarihinde ilk kez bir seçimden ikinci parti olarak çıktığı bir dönemi yaşıyoruz. AKP'nin yaşadığı çözülmeyi fırsat bilen kimi AKP'li unsurlar rol çalarak restorasyon peşindeler. Keza kemalist kanat İmamoğlu’nun seçim zaferini, kemalizmin yeniden yükselişinin payandası yapmak peşinde. Oysa 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri, demokratik kitleler arasındaki kaynaşmayı görülmedik bir düzeye çıkarmış durumda.
Dolayısıyla, şimdi, açılan bu alanı demokrasi mücadelesiyle doldurmak için HDP'nin imkânı da, görevi de genişlemiştir. Üçüncü yol, kanımca, egemenlerin iki kanadından bağımsızca ezilenlerin tarihsel bloğunu kurma ve bu bloğu demokratik halk iktidarının temeli yapmanın yoludur.