Fadıl Öztürk
Umudum yüzümü kara çıkarma...
Anne ve babası her sabah kızları Nil’i evlerine yakın anaokuluna bırakarak işe gidiyorlardı. Bir sabah, Nil ağlayarak annesine ‘Anne ben seni okulda çok özlediğim için ağlıyorum.’ demesinin üstünden bir hafta geçmemişti ki koronalı günler başladı. Önce Nil’in okulu tatil edildi, ardından çocuklu annelere izin verildi. Böylelikle Nil’in ağlayarak dile getirdiği, annesinin gönülden isteyip de dile getirmediği dilekleri yerine gelmişti.
Nil hayata adını aldığı nehirden de daha uzun akan bir çocuk. Dünyanın eksiğini tamamlamak için doğmuş. Durmadan değişen, hepimize sabah, hepimize günaydın olan bir çiçek, başlayıp bittiği halde mırıldanmaktan vazgeçmediğimiz bir şarkı. Derin bir göle atılmış taşın yarattığı dalganın kıyıya yol alma hali Nil.
Dünyadaki her şeyi yeniden adlandırma ihtiyacı duyan Nil. Kaplumbağa onun için uzun bir zaman Bakaka oldu, bu satırları yazan ben Fafa, eşim Berrin Beyyin, teyzesi Hatice Atto’dur Nil’e göre. Annesini can kulağıyla dinleyip öğrenen, dışarıda hastalığın olduğunu bilen ve evden çıkma talebinde bulunmadığı gibi kapıya her yönelişinde annesine ‘anne dışarıda hastalık var, çıkma!’ diyendir Nil. Okul arkadaşlarını özlediğinde bütün sınıf arkadaşlarını yarattığı hayali sınıfta toplayıp öğretmenini taklit ederek onlara öğretmenlik yapandır. Ortaya bir sofra bezi serip annesiyle pikniğe çıkıp kraker yerken dedikodu yapandır. Evin içinden çıkmadan alışveriş merkezinin yürüyen merdivenlerinde annesiyle gezmeye çıkan ama hiç dışarı çıkmadan hep kendinden dışarı çıkandır Nil.
Bale yapmakla erik dalı oyun havası arasında kararsız kalmış bir çocuk. Ailenin fotoğraf albümlerini karıştırırken anne ve babasının evlilik fotoğraflarını gördüğünde ‘Beni neden düğüne götürmediniz?’ diyerek bütün gün annesine tavır takınan, onu ikna edemeyen annesini ‘ben değil teyzelerin götürmedi’ demek durumunda bırakan, hesap sormaktan geri durmayan bir çocuk Nil. Onu ilk tanıdığım günden beri ona ‘Prenses’ desem de her durumda onu koruyup kollayan bir sinek kovucuyum onun gözünde. Bazen dedesini bazen kuzenlerini bazen de anne ve babasını çekinmeden şikâyet ettiği şikâyet makamıyım onun.
Annesi ‘Tüm insanlık için bir şey yapmak istesen ne yaparsın Nil?’ dediğinde ‘Doğum günü, çünkü herkese iyi ki doğdun derim’ diyendir. Üstüne mum dikilmiş bir pastanın etrafında bütün sevdiklerinin toplanmasıdır onun sevinci. Alkışlardan kanat takıp uçar hemen orada. Hayata akarken çevresine hayat verip karşılığında bir şey istemeyendir Nil.
Bana bıraksanız anlat anlat bitiremem onu. Nil’in bir dilekle izne ayırttığı, bütün gündüz ve gecelerini beraber geçirdiği bir annesi, her sabah işine gitmek durumunda olan kızı için hijyen koşullarına titizlikle uyan bir babası var. İzmir’in yakın kasabalarının birinde dedesinin baharla beraber gittikleri bir evi, o evde tanışıp yumurtalarını topladığı tavukları, Pamuk adını verdiği bir köpeği, Zıpzıp adını verdiği bir tavşanı, evin bahçesiyle uğraşmayı kendine iş edinmiş seksen iki yaşında bir de Sami amcası var Nil’in...
Nil’in babası ile annesi Nil’den gizli anlaşarak Sami amcalarının hem durumuna bakmak hem de temel ihtiyaçlarını karşılamak için anlaşırlar. Nil’in babası işe gider gibi Nil’den izin alıp çıkar yola. Sami amcanın adı daha önceki sohbetlerimize karışsa da korona salgını yüzünden farkına varıp nasıl biri olduğunu merak etmiş, öğrenmiştim. Dünya gözüyle hiç görmesem de kalben tanımama Nil’in dedesi ve babası neden oldular.
82 yaşında olan Sami amca, zamanında komşu köyün en zenginlerinden biriymiş. Bir oğlu 37 yaşında ölmüş, ardından eşi dünyasını değiştirmiş. Son oğlunu da bir trafik kazasında kaybedince torunlarıyla baş başa kalan ölümün bir türlü yakasından düşmediği biriymiş. Bütün malını mülkünü torunlarına vermesi yetmezmiş gibi, oturduğu evi de onlara bırakıp köyden çıkmak durumunda kalmış Sami amca. Ömrünün son demlerinde emekli maaşıyla bir başına kala kalmış bir yaşlımız. Nil’in dedesi, evsiz barksız kalmış Sami amcaya evlerinin bitişiğinde olan boş evin iki gözünü vererek yaşamasına destek olmuş. Nil’in Sami amcasını tanıması anne ve babasının onu köye götürüp getirmesi sayesinde olmuş.
Dört yıldır ona karşılıksız verilen iki göz evde kalan Sami amca, bahçeyi kendince düzenleyip bakarak günlerini geçirirmiş. Kimsenin ona bir iş verdiği yokmuş. O yaşadığı yeri güzelleştirmeyi iş yapmış kendine. Severmiş börtü böceği, yaşıtlarıyla yabana çıkar yenecek otlar toplarmış. Bilirmiş hangi otun hangi mevsimde doğanın neresinde olduğunu. Doğanın, toprağın dilinden anlayan yaşlılarımızdan biriymiş Sami amca.
Korana günlerinde yalnız koymamak ve ihtiyacını karşılamak için Nil’in babası, Nil’e söylemeden yola çıkarak gidip evinde bulmuş onu. 82 yaşında olduğu için yasaklardan dolayı sokağa da çıkamıyor tabi. Arkadaşlarıyla onların torunları vasıtasıyla iletişim kurmak gibi ihtiyaçtan doğmuş biçimde örgütlenseler de emekli maaşını çekemediği için parasız, erzaksız ve sigarasız kalmış Sami amca. Nil’in babası tam o sırada yetişmiş onun imdadına. Götürdüğü yemekleri ısıtıp sofrasını kurmuş, maaş kartını alıp maaşını çekip getirmiş ona. Sigara dahil bir zaman yetecek kadar ihtiyaçlarını da karşılamış Sami amcanın. Hayatın ona çektirdikleri yetmezmiş gibi, bir de koronavirüsü ona sınırlar çizmiş. Evin dışı koronavirüsü, içi yokluklar listesiyle yaşayıp gider olmuş...
Bu durumda devlet ne işe mi yarar? Yaş hadlerinden dolayı sokağa çıkmaları bir emirle yasaklanmış Sami amca gibi yaşlıları evlerinin içinde kaderine terk etmeye yarar devlet. Devletin yasakçı, cezalandırıcı, kaderine terk edici tavrına rağmen hayat yine de akacak yer bulur kendince. Hayat 65 yaş üstüne getirilmiş yasağa rağmen, yaşlı ve yalnız arkadaşlarının ihtiyacını karşılamak için motosikletine atlayıp yola çıkan, yolda jandarma çevirmesine yakalanınca motosikletini bırakıp kaçan, yine de yakalanıp üç bin küsur lira, yani üç aylık emekli maaşı kadar ceza kesilen Sami amcanın 75 yaşındaki arkadaşının çabalarında saklıdır. Günler, aylar, mevsimler ve yıllar gelip geçer üstümüzden. Geçerken her şeyi beraberinde alıp götürmez elbet. Yasak ve cezalara rağmen bir biçimde vicdanımızın beslediği direnme kalır her birimize.
Nil’le başlayıp, Sami amaca ile devam ettiğim bu anlatının binlercesi yaşanıyordur insanın olduğu her yerde. Devletin, örgütlerin, STK’ların yetişemediği birçok yerde insanlar duyarlıklarıyla yetişip yardım ediyorlardır birbirlerine. Dünyanın başına bütün kötülükleri saran insan cinsi olsa da eninde sonunda kötülüğü bitirecek olanlar da, risk almayı bilen de insanlar olacak. Umudum yüzümü kara çıkarma...
...
Çizim Fadıl Öztürk