İrfan Aktan
Ya tıpış tıpış gitmezlerse?
Başlığa bakıp “yok yahu, kaybederlerse tıpış tıpış gidecekler” diyecekler çoktur. Yahut Tayyip Erdoğan’ın 12 Mayıs akşamı 18 TV kanalında aynı anda yayınlanan programdaki şu sözlerini hatırlatacaklar da olacaktır: “Demokratik yolla iktidara geldik, nasıl halkımızın teveccühüyle iktidara geldiysek, milletimiz ola ki farklı bir karar verecek olursa, demokrasinin gereği neyse biz yine aynen bunu yaparız. Başka yapılacak bir şey yoktur.”
Peki ya öyle olmazsa ne olur?
Anketler, muhalefetin mitinglerine katılım, sosyal medyada esen rüzgâr, sokak röportajları, iktidar cephesindeki dağınıklık, iktidar tabanında partilerini açıkça savunmaktan duyulan utangaçlık Türkiye’nin 21 yıllık iktidarı değiştirmeye niyetli olduğunu gösteriyor. Ama iktidar ve onun açtığı alanlardan nemalanmak için suça bulaşmış erk sahibi odaklar, bürokratlar, kodamanlar kaybetmeye, yenilgiyi kabullenmeye asla hazır değil.
Dolayısıyla sandıkta kaybetseler bile gitmemek için direnç göstereceklerine dair kuşku herkesin içini kemiriyor. Erdoğan’ın 12 Mayıs’taki beyanatını hariç tutarsak, iktidar cephesinden son günlerde yapılan açıklamalar ve girişilen çabalar bu şüpheyi harlıyor.
Sadece birkaç gün içindeki bazı gelişmeleri hatırlayalım.
“Gerektiğinde 15 Temmuz gecesi olduğu gibi, hayatımız pahasına istiklâl ve istikbalimize sahip çıkarız.” (Recep Tayyip Erdoğan)
“Suikast iddialarının ardından Kılıçdaroğlu’na çelik yelek giydirildi” (Artı Gerçek muhabiri Seda Taşkın’ın haberi)
“Ya istikrar diyeceğiz ya karmaşa diyeceğiz.” (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun)
“CHP’li Murat Bakan, İçişleri Bakanlığı'nın seçim için TSK zırhlı araç ve personelinin hazır bulundurulmasını istediğini açıkladı: Savaşa mı, seçime mi gidiyoruz?”
“Seçim öncesi ilginç bir gelişme oldu. Turkcell yönetimi, İstanbul merkezindeki çalışanlarına mesaj atarak seçim gecesi ‘teknik altyapı çalışmaları’ nedeniyle plaza ve ofislere girişlerin yapılmayacağını bildirdi. Üstelik çalışanlar, VPN ile de bilgisayarlara bağlanamayacak.” (DW Türkçe muhabiri Alican Uludağ’ın haberi)
Yukarıdaki alametler listesini uzatabiliriz ama bu kadarı bile iktidarın gitmemek için nasıl bir eğilim içinde olabileceğini göstermeye yeter.
14 Mayıs akşamı seçim sonuçları açıklanmaya başlandığında AKP ve Erdoğan’ın 21 yıllık baskıcı iktidarının sonuna gelindiği anlaşılırsa, birkaç ihtimal ortaya çıkacak.
CHP’li bir arkadaşıma yukarıdaki gelişmelerin hayra alamet olmadığını söylediğimde, “yahu bir muhtarlık seçiminde bile kaybeden taraf belli bir direnç gösterir. 14 Mayıs’ta da direnç gösterenler olacaktır ama kaybedecekler ve tıpış tıpış gidecekler” diyordu.
Bu iyi ve zayıf bir ihtimal ama, AKP’nin kaderine ram olması bir nevi mucize sayılır.
Diğer zayıf ihtimal, AKP’nin bir dönem muhalefet yapmayı içine sindirmesi ama tekrar iktidara gelmek için kendine bir söylem alanı hazırlamak üzere, tıpkı Trump’ın yaptığı gibi “aslında kaybetmedik, hile yaptılar” söylemine başvurması ve herhangi bir taşkınlık da yapmadan gitmesi.
Bu zayıf ihtimalde AKP, yarattığı devasa enkazı yeni iktidarın kucağına bırakmayı, zaten yeni iktidarın bu enkazın üstesinden gelemeyeceğini ve “biz kazanmıştık ama hile yaptılar” diyerek uzun vadede kendine bir mağduriyet söylencesi örmeyi tasarlıyor olabilir.
Buna mukabil AKP içindeki geniş kabul, bir kez düşüldüğünde bir daha ayağa kalkılamayacağını, zaten zayıflamış olan parti içi bağların Erdoğan’ın sağlık sorunlarının da derinleşmesi karşısında tamamen çözüleceğini, yeni iktidarın başlatması muhtemel “hesaplaşma” sürecinin kendilerini bir daha iktidara gelemeyecek hale getireceği yönünde.
14 Mayıs akşamı için en tehlikeli ihtimal, iktidarın yönlendirmesiyle veya değil, bazı grupların sokaklara çıkıp tehditkâr ve hatta fiziken tahripkâr eylemlerde, provokasyonlarda bulunması.
Eğer sokağa çıkanların oranı sayım güvenliğini tehdit eder boyutta olursa, bu grupları durduracak kolluk gücünün olmayacağı, zira kolluğun kendisinin zaten iktidarın kontrolünde olacağı söylenebilir.
Daha da tehlikelisi, bu grupları durdurmaya veya onlarla çatışmaya yönelecek başka grupların ortaya çıkması. Bunlar illa muhalefet cephesinden veya onların taraftarları olmak zorunda değil. Aynı amaç uğruna birbiriyle danışıklı döğüşe tutuşacak ve bunu da bir çatışma filmi olarak yansıtacak manipülatif organizasyonlar tertipleniyor olabilir.
Emme basma tulumba misali, önce böyle bir çatışmanın ortaya çıktığı izlenimi vermek, sonra da birbirine bilenmiş grupların sokağa çıkmasını teşvik etmek, ardından “gelişen terör olaylarını engellemek üzere” kolluğu sahaya sürmek, ayakta kalmak veya ellerindeki gücü kaybetmemek isteyen bazı karanlık odakların girişmeyeceği iş değil.
Dolayısıyla muhalefetin 14 Mayıs günü birkaç büyük sınavı var. İlki kendisini iktidara taşıyacak kadar oy almak, ikincisi o oyların güvenliğini sağlamak, üçüncüsü sayım sürecini çok güçlü bir biçimde takibat altında tutmak, dördüncüsü de ortaya çıkabilecek provokatif eylemleri engelleyecek hamlelerde bulunmak.
Olası provokatif olaylar karşısında muhalefetin kendi tabanını evde tutmayı başarması da yetmez, aynı zamanda aynı amaç için farklı şapkalar giydirilmiş ve danışıklı dövüşe tutuşmuş grupların ifşa edilmesini sağlamak da gerekiyor. Bunun için iletişim kanallarının, sosyal medyanın açık tutulması hayati önemde.
Örneğin gazeteci Füsun Nebil, cep telefonu operatörleri üzerinde yapılabilecek müdahalelere dair yazısında şöyle uyarıyor: “Seçim sonuçlarının aktarımının yavaşlatılması gibi bir çalışma mümkünmüş. Bu nedenle seçim güvenliği kapsamında, sadece sandık başlarında değil, bu 3 operatörün network yönetim merkezinde de gözlemci bulunması önemli gibi gözüküyor. Hukukçuların (hatta belki savcıların) ve partilerin bu yönetim odalarında temsilci bulundurmalarını tavsiye ediyoruz.”
Bunca yıkama, enkaza rağmen iktidar cephesinin hâlâ mutlak bir biçimde yenilmesini sağlayacak bir farkın oluşmaması, toplumun ortadan ikiye bölündüğünü göstermesi açısından yeterince çarpıcı. O yüzden her iki kutup da seçim sonuçlarının kendi aleyhine olmasını kolay kolay sindiremeyecek durumda. Çünkü her iki taraf da 14 Mayıs’ı başka hiçbir seçimde olmadığı kadar hayat-memat meselesi olarak görüyor.
İlk sonuçlar açıklandığında muhalefetin kazandığının anlaşılması, iktidar tabanı tarafından o kadar kolay kabullenilmeyecek ama tersi de geçerli. Yani sonuçların iktidar lehine seyretmesi halinde muhalefet tabanından da çok güçlü bir itiraz ortaya çıkabilir. Dolayısıyla iktidarıyla muhalefetiyle, siyasetin en büyük sınavı yarınki oy kullanma sürecinden çok, yarın akşam söz konusu olacak.
Tepkilerin bazı hizipler tarafından sokak çatışmalarına dönüştürülmesini engellemek için muhalefetin seçim akşamı bütün kadrolarıyla sayım sürecini izlemesi, sıkı bir denetim mekanizması işletmesi ve tabanlarına güven verecek şekilde sürekli açıklamalar yapması bu açıdan hayati önem taşıyor.
Dilerim pek çok insanın içini kemiren şüpheler ve kaygı tamamen boş çıkar ve 15 Mayıs sabahı sokaklar değişimin heyecanıyla dolu insanların halayına sahne olur…