Alp Altınörs
Yapışkan fiyatlar zabıta eliyle düşürülebilir mi?
Yapışkan fiyatlar İngiliz iktisatçısı J. M. Keynes’in öne sürdüğü bir kavramdır ona göre A. Smith'in ve başkaca liberallerin savladığı gibi piyasa 'görünmez bir el' aracılığıyla kendini hızla düzenleyip fiyatlar denge noktasına gelmez. Fiyatlar aşağıya doğru yapışkandır, özellikle de kriz dönemlerinde kolayca düşmezler. Devlet bunu düzeltmek için piyasaya istihdam artışı için kamu yatırımları yönünden etkin talep artışı içinse maliye politikaları yönünden müdahale etmelidir.
Acaba Ankara'da birileri Keynes’i feci derecede yanlış anlamış olabilir mi? Zira yatırımlar 2018’den beri sürünürken yüksek faize rağmen hiçbir genişletici maliye politikası izlenmezken devletin müdahalesi esnafa zabıtayı göndermekle yapılıyor. Temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyonun esnafa kesilecek cezalarla düşürüleceği ilan edilmiş durumda. Soğan, patates krizinin (2018) bir benzerini yaşıyoruz o zaman da yüksek soğan fiyatlarının suçlusu stokçulardır denerek soğan depoları basılıyordu ( sonucu soğan üretiminin azalması ve soğan fiyatlarının daha da artması olmuştu). O dönem sokakları kurulan tanzim satış noktalarının benzeri şimdi PTT AVM sitesine kuruldu.
Yüksek enflasyonun bütün sorumluluğu zincir marketlere ve gıda perakendecilerine yıkılıyor. Oysa döviz kurunun kontrolden çıkması pahasına faizleri aşırı düşük tutan esnaflar değildi. Pandemi koşullarında 11 trilyon TL krediyi piyasaya pompalayan, bankaları ödenemeyecek kredileri vermeye zorlayan da esnaflar değildi.
İhracatın çakılmasının, ithalatın ise bol bredi ile teşvik edilmesinin neticede ortaya çıkan devasa dış ticaret açığının da esnaflarca yaratılmadığı ortada. Merkez Bankası rezervlerini de esnaflar eritmediler.
Aslına bakarsanız birkaç mega market zinciri tarafından tekelleştirilmiş gıda perakendeciliğinde esnafın fiyat oluşumunda rolü de pek yok. Fiyatları market zincirleri belirliyor. Esnaf ise küçük ölçekli iş yaptığından bunun üzerine biraz ekleyerek fiyatını koyuyor. Zincir marketlerin hemen tümünün patronları ile iktidar arasında su sızmadığı ise bilinen bir gerçek.
Oysa pandemi koşullarında zaten borç batağında olan küçük esnaf şimdi bir de Ticaret Bakanlığı genelgesi ile 81 ilde denetimlere başlayan zabıtanın kestiği cezalar ile boğuşuyor.
Temel tüketim mallarının Özellikle de gıdanın fiyatlarının düşürülmesi için iktidarın elinde çok etkili maliye araçları var oysa. Örneğin benzinde doğalgazda vergiler düşürülebilir, köprü geçiş ücretleri düşürülebilir. Özel İletişim Vergisi azaltılarak iletişim masrafları düşürülebilir. Çiftçiden alınan vergiler azaltılabilir. Çiftçinin tarım amaçlı kullandığı elektrikten mazottan alınan vergiler sıfırlanabilir. Böylece ulaşım ve üretim maliyetleri düşürülebilir
Oysa AKP iktidarı böyle yapmıyor. Esnafın üzerine zabıta gönderdiği günlerde elektrik doğalgaz zamlı tarifelerden veriliyor hala. Köprü geçiş ücretlerine %26 oranında zam yapıldı. Özel İletişim Vergisi % 33 zamlandı.
Dolayısıyla AKP iktidarı sadece faizi yükselterek bir ‘sıkı para politikası’ izlemiyor aynı zamanda ‘sıkı maliye politikası’ da izliyor. Hem faiz yükseliyor hem de vergiler artıyor. Hem kemer sıkma hem vergi basıncı bir arada.
Peki enflasyonu ‘sopayla’ düşürmek için bu acele ne. Kasım ayından bu yana Merkez Bankası'nı IMF ve uluslararası sermayenin politikalarına göre işleten AKP iktidarı istemeden de olsa faiz oranlarını enflasyon üzerine çıkarmayı kabul etti. Fakat bir an evvel faizleri yeniden indirmek için de fırsat kolluyor. Resmi enflasyon rakamı suni yollarla da olsa bir miktar düşürülebilirse faiz indirimi için bir gerekçe oluşacak.
Faiz indiriminin ise inşaat sektörünü kollamak için yapıldığını artık iyi biliyoruz. Aynı mantıkla iktidar esnaftan, çiftçiden işçiden esirgediği genişletici maliye politikasının müteahhitlere cömertçe uyguluyor. Kentsel dönüşüm projeleri için KDV oranı %1'e düşürüldü.
Adam kazandı Partisi kuruluyor:
Neticede bir yandan Merkez Bankası eliyle kemer sıkma politikası uygulanırken diğer yandan ise vergiler (pandemiye rağmen) azaltılacak yerde fahiş oranlarda arttırılıyor. Kemer sıkma programı ile işçiler esnaflar, çiftçiler ‘acı ilacı’ içmek zorunda bırakılırken tepedeki %1’lik mutlu azınlık iktidara destek bildirisi yayımlıyor
Bütün bu gelişmelerin AKP tabanında önü alınamaz bir erime ve dağılma, AKP kadroları arasında ise rant kavgaları yarattığı artık çıplak gözle de görülebiliyor.
İktidarın penceresinden siyasi krizi yönetmenin yolu muhalefeti parçalamaktan geçiyor. AKP Genel Başkanı Erdoğan bu amaçla ‘yerli ve milli muhalefeti’ bizzat yaratacaklarını açıkladı. Bu çerçevede ilk adımı ise Saadet’i Cumhur İttifakı’na çekmek üzere Oğuzhan Asiltürk ile görüşmek oldu. Asiltürk, İstanbul Sözleşmesi'nin iptali koşuluyla Cumhur İttifakı’na destek vereceklerini açıkladı.
CHP'de ise Muharrem İnce grubuna yönelik yandaş medya ilgisi ve teşviki doruk noktasına vardı. M. İnce de şartlardan istifade 3 milletvekili ve bir belediye başkanını yanına alarak partisini kurmaya girişti.
Muharrem İnce, 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde yarattığı kitlesel hayal kırıklığına dahi tamir edememiş bir isim. O gece ortadan kaybolmadan önce İsmail Küçükkaya’ya attığı ‘Adam kazandı’ mesajı hala hatırlarda.
Şimdi ince 2019 Yerel Seçimleri’nde HDP'nin de desteği ile AKP’ye karşı gerçek bir kazanım elde etmiş isimleri yıpratmaya çalışarak 2018'deki hezimeti unutturmaya çalışıyor ancak kuracağı partinin ‘Adam Kazandı Partisi’ olarak algılanması kaçınılmaz.
M. Ali Çelebi gibi takipçilerinin HDP'ye mesafe konulmalı gibi AKP-MHP çizgisine denk düşen açıklamalarında bu algıyı daha bugünden güçlendirdiğini söyleyebiliriz.
AKP'nin, Muharrem İnce, Ümit Özdağ, Oğuzhan Asiltürk gibi isimler üzerinden ‘Majestelerinin muhalefetini’ yaratma çalışmaları belki bir süre bu partileri uğraştırıp enerji israfına yol açabilir ancak toplumdaki güçlü kaynaşmayı gelişen itirazları, kısacası dipten gelen dalgayı engelleyemeyecektir.