Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

“Yok artık, bu kadar saçmalığa kim inanır?"

İnsan topluluklarının aldanışlarının tarihi, çoğu zaman, görmek için değil de görmemek için çok çaba isteyen, kendi çıkarına ya da huzuruna hiçbir biçimde hizmet etmeyen seçimlerinin sürekliliğinden oluşur. Akıl dışı, absürd ötesi seçimlerdir bunlar.

Başkalarını din yoluyla aldatmak, eski riyakârlık biçimlerinden biridir. Tiyatro tarihinde bu konuda yazılmış popüler oyunlardan biri de Moliere'in Tartuffe'üdür. Tartuffe yoksul bir adam olarak evine sığındığı zengin Orgon'un din konusundaki hassasiyetini sonuna kadar sömürür ve onun inancını kendi ikbali için bir basamak haline getirir. Evin hizmetçisi, Tartuffe'ü savunan Orgon'un annesine, “Böyle rezalet olur mu? Ne idüğü belirsiz bir adam gelsin evimize de, geçsin, baş köşelere kurulsun. Herifin geldiği vakit, ayağına giyecek papucu yoktu. Bütün üstündekini satsan üç kuruş etmezdi. O günleri ne çabuk unuttu. Ne çabuk unuttu da böyle herkesle zıt gidiyor, herkese efendilik taslamaya çalışıyor.” sözleriyle bu rahatsız edici misafirin durumunu özetler.

Tartuffe, evin hanımını baştan çıkarmaya çalışır, nasılsa bir engeli yoktur, Orgon, ona koşulsuz inanır. Ama asıl planı evin kızıyla evlenerek aile servetinin üzerine konmaktır. Bu güzel planı evin hizmetçisi bozacaktır, zaten komedyalarda aklı başında görünen tek tiplemeler evin hizmetçileri ve uşaklarıdır.

Bu oyundan hareketle, Nazım Hikmet 1959 yılında Tartüf 59'u yazar. Burada modern Tartüf, Moliere'in oyununa gelecekten gelir ve ustasıyla ilkin işbirliği yapıp sonra da onu devreden çıkarmaya çalışır. Modern Tartüf yanında getirdiği teyple Tanrı'nın sesini dinlediklerine inandırır, inanmak için hazır bekleyen oyun kişilerini, ilk versiyonda riyakârın maskesini düşüren hizmetçiyi de tuzağa düşürerek ele geçirir. Modern Tartüf, ustasını çoktan geride bırakmıştır. Onun manipülasyon araçları çok zengin olduğu gibi, aldatma teknikleri de daha gelişkindir.

Bu yalancı sofulara- La Bruyere'in deyişi- tarihin her dönemi bereketli bir kaynak sunar: Elindekileri günahları karşılığında, genellikle alma konusunda çok hevesli bu tiplere sunmakta tereddüt etmeyen zenginler ya da günahı konusunda bir fikri olmasa da, yalancı sofu'ya inanmak için çağlar boyu nöbet tutan halklar.

Eric Auerbach, Mimesis'in bir bölümünde, La Bruyere'in, Karakterler kitabındaki Tartuffe göndermelerini değerlendirirken, onun, Moliere'in figürünü örtük biçimde eleştirmesine neden olan şeyin, kendi ideal, kusursuz riyakâr tanımıyla,

Moliere'in riyakârı arasındaki fark olduğunu söyler. Tartuffe'ün abartılı hali, kusurlarının kaba konturu, ona inanmayı zorlaştıracak özellikler taşır. Auerbach, Moliere'in kusursuz bir yalancı sofuyu biçimlemek gibi bir derdi olmadığını ekler; akla yakın hiçbir tarafı yoktur, bir komedi için yaratılmıştır ve göstermelik bir sofuluğu becerecek yeteneğe de sahip değildir. “Zeki ve kendine hakim bir ikiyüzlüyü temsil etmez,” sahte olduğu her yerinden akan bir temsildir Tartuffe sahnede. Berbat kurgularıyla, inandırıcı olmayan numaralarıyla sadece ona inanmış insanlar için yaratılmış gibi görünür. Zaten oyunda da ona sadece Orgon ile annesi inanmayı sürdürür.

Eşsiz bir plana göre biçimlenmiş, adeta kusursuz bir riyâkar tarafından aldatılmak şüphesiz akıl ve mantık yasalarına riayet eden bir çağın insanlarına daha makul görünecektir fakat Moliere'in metninde, bu aldanış, sadece teatral açıdan etkileyici değildir. İnanılmaz olana inanlar tarafından yaratılan bir riyakâr durur karşımızda. Auerbach, “en kaba dolandırıcılık, en ahmakça baştan çıkarma girişimini” başarılı kılan şeyin, aldanmaya hazır olanın alışkanlıklarını, dürtülerini pohpohlayıp, gizli arzularını tatmin etmesi olarak görür.

Auerbach'ın ahmakça göründüğü çok belli olan bir davete icabeti, kitlesel bir aldanışın dolayımında değil, tekil zaafların dolayımında açıklamasında,yine de aklın tamamiyle öteki tarafına geçmeyen bir şeyler vardır.

İnsan topluluklarının aldanışlarının tarihi, çoğu zaman, görmek için değil de görmemek için çok çaba isteyen, kendi çıkarına ya da huzuruna hiçbir biçimde hizmet etmeyen seçimlerinin sürekliliğinden oluşur. Akıl dışı, absürd ötesi seçimlerdir bunlar. Bu aldanmaya hazır olmanın, en çok canını yakanları sevmenin, kendini doğrayacak bıçağa sürekli boynunu uzatmanın bu can sıkıcı genişliğinin herhangi bir psikolojik, sosyolojik analiziyle ilgilenemeyecek kadar bezmiş durumdayız. Teori belki de bütün bu saçmalıklara açıklama yapma işini bırakıp, gidin kardeşim iki Aziz Nesin öyküsü, bir kaç satirik roman, iki üç klasik komedi örneği okuyup, öyle gelin diyebilir.

Nazım Hikmet'in oyununda ilk Tartüf, “yaşasın kral” diye bağırıyordu, ikincisi ise “yaşasın özgürlük ve demokrasi” diye. Zaman akar, bilgi birikir, çok şey değişmiş görünür ama Tartuffe değişmez, çıkarların ve hesapların yeryüzü arazisinde oluşturduğu tepeciklerin üzerinden zıplaya zıplaya hedefine doğru yürümektedir. Tartuffe değişmez, inanç bezirganlığının kazançlı kapısından hiç ayrılmaz, bütün değer satıcıları gibi jestleri abartılı, cesareti ise bir farstan ödünç alınmış gibidir. Kovalayan olduğunda kaçmayı iyi bilendir, kendini var eden şeyin saf bir inanç olmadığını iyi bilir, gösteride ise en çok o eğlenir. Bana bile inanıyorlar diye düşünür, “ah zavallı insancık.” Ama Tartuffe kimseye acımaz, o sahne için yaratılmıştı, onu okuyan ya da izleyenler arasında her çağda şöyle diyenler hep vardır: “Yok artık, bu saçmalıklara kim inanır?”

Tartuffe böyle diyenlere şöyle bir bakar, yeni biçimleriyle buluşmak için yolunu sürdürür ve tek teşekkür ettiği kişi şüphesiz Tanrı değildir, kendisini yaratanlara, besleyip büyütenlere ve her çeşit saçmalığına inanmayı sürdürenlere minnetle bakar, onun minneti, ona inanmış olanı borçlandırır, asla kendisini değil. Onun faturalarını ödemek için yarışanları ise komedya rezil eder hep, komedya aptallığın sürekliliğinden çok yararlanmıştır ama hiç acımaz Orgon gibilere. Bireysel ve toplumsal körlüğün tekrar yoluyla trajedisi aşınır, hiç kapanmayan bir perdenin önünde artık komedinin konusudur, sonsuza kadar.


Süreyya Karacabey: Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi