yurtta harp, cihanda harp

savaşlar, milliyetçi, ırkçı, zalim insanlar savaş istediği için değil, devletleri yönetenler ve çeşitli endüstriler savaşa ihtiyaç duyduğu için sürüyor.

muharebe, çatışma, düşük yoğunluklu çatışma, terörle mücadele gibi farklı adlarla tanımlanan savaş hali, bugün dünyanın pek çok yerinin olağan durumu, olağan gerçekliği. o yüzden, barışı silahların sustuğu an olarak değil, bir daha silaha sarılmaya gerek kalmayacak an olarak tanımlamak daha doğru, bu da adil bir barış gerektiriyor. 

savaşlar, milliyetçi, ırkçı, zalim insanlar savaş istediği için değil, devletleri yönetenler ve çeşitli endüstriler savaşa ihtiyaç duyduğu için sürüyor; bu sadece silah sanayii değil, mesela inşaat sanayii de savaşlardan yarar görüyor.  

barış hareketlerinin tarihi bu topraklarda da eski. örneğin türkiye solunda önemli bir çizginin temsilcisi olan behice boran, milletvekili olduğu sırada barışseverler cemiyeti’nin kurucuları arasındaydı ve bu kurucular kore’ye asker gönderilmesine karşı çıktıkları için tutuklandılar. kore’ye yönelik abd müdahalesine abd komünist partisi de karşı çıkmıştı, tıpkı vietnam, ırak ve afganistan’ın işgaline karşı çıktıkları gibi. çünkü komünizm, kendi ulusu ya da devletiyle değil, farklı uluslardan emekçilerin çıkarlarıyla özdeşleşmeyi gerektirir. şunu da hatırlatayım; tezkerelerini yakanlar arasında çoğumuzun burun kıvıracağı hippiler de vardı, kendi devletlerinin icra ettiği bir suça karşı çıkmaktan kaçınmamışlardı.

özellikle 1990 sonrası barış hareketlerinde kadınların önemli bir ağırlığı oldu, israil’de, sırbistan’da siyahlı kadınlar devletlerinin savaş politikalarına ve yaygın ırkçılığa karşı çıkarak nöbetler düzenlediler. birinci dünya savaşı sırasında, çoğu komünist olan kadınlar tarafından kurulan ve daha sonra birleşmiş milletler’in kuruluşuna da katkıda bulunan barış ve özgürlük için uluslararası kadın birliği (wilpf/women’s international league for peace and freedom) 1990’lardan sonra daha çok feministlerin çalıştığı bir örgütlenme oldu ve dünyanın birçok yerinde kadın barış hareketlerine ilham verdi. bu hareketlerin çıkış noktası, kadınların barışçı olduğu, annelikten kaynaklanan merhametleri gibi özcü martavallar değil, taviz ve tecavüzün bir savaş yöntemi olması, ikinci dünya savaşı sonrası gelişen silah teknolojisiyle, savaşların esas olarak askeri güçlerin sivil nüfusa saldırısı şeklinde cereyan etmesi ve bu sivil nüfusun çoğunluğunu kadınlar ve bakmakla yükümlü oldukları çocukların oluşturmasıydı. 

bu yaklaşım o yıllarda çok bilinmese de, türkiye’de de, 1990’lı yıllarda savaşa ve onu destekleyen ırkçılığa karşı ilk hareketler kadınlar tarafından yürütüldü. bunların içinde ilk akla gelen arkadaşıma dokunma kampanyasıdır. o yıllarda irili ufaklı pek çok kampanya, konferans, buluşma oldu. çocuklarını savaşta kaybetmiş kürt kadınlardan oluşan barış anneleri birlikte hareket edecekleri bir muhatap bulamasa da, eşi albay rıdvan özden’in ölümünden savaş politikalarını sorumlu tutan ve bunu açıkça ifade etmekten çekinmeyen tomris özden gibi kadınlar oldu. bu çizgi sonraki yıllarda devam etti, barış için kadın girişimi’nin birçok çalışması karşılık buldu.

barış talebini yükseltenin kadınlar olmasının bir sebebi yukarıda tanımlamaya çalıştığım ideolojik perspektifti ama erkeklerin yönlendirdiği karma siyasetin, bu tür hedefi sınırlı inisiyatiflere sıcak bakmaması ve yüksek politikayı öncelemesi de bence etkili oldu. 

çözüm süreci olarak tanımlanan noktaya ulaştığımızda, barış talebinin odağında olan kürt meselesi nicedir bir demokratikleşme meselesinin ötesine geçmiş, uluslararası bir konu haline gelmişti.

bu süreç ve 2015’te son bulan gelişmeler, muhalefetin barış mücadelesiyle ilgili fikir ve algısını önemli ölçüde değiştirdi. barış mücadelesi daha ziyade masaya ve masada olup bitene indirgendi. oysa süreç o zaman da, dünyanın emperyal güçlerinin etkisi altında ilerliyordu ve masanın dışında, masaya dair bağımsız bir söz etkili ve önemli olabilirdi. masa devrildikten sonra olanlar bunun gerekliliğini, barışın aynı zamanda kitlelerin benimsemesi gereken taleplerden biri olduğunu ve en önemli garantisinin bu olduğunu gösterdi, bence. bugün güçlü bir barış talebi, savaşa karşı barışın propagandasını yapan, bu talebi dillendiren bir hareket olduğunu söylemek zor.  

o arada iktidar akp’den akp-mhp ortaklığına geçti. suriye savaşı derinleşti, türkiye cumhuriyetinin bugünkü savaş politikalarını o eski "terörle mücadele" sakızıyla açıklamak, aklamak mümkün değil. 

milliyetçilik ve ırkçılık yani doğuştan gelen, hiçbir çaba göstermeden elde ettiği bir özellikle, başkalarından üstün olduğu fikri insanı avutur. yoksullaşma, kaybetme karşısında büyük bir tesellidir. insanı kin ve düşmanlıkla besler, her şeyi yaptırır, insanlıktan çıkmasını kolaylaştırır. ama savaş siyasetinin sebebi olduğunu söylemek mümkün değil.  

bu noktada soracağımız ve cevaplarını bıkmadan, usanmadan anlatacağımız üç soru var bence. bu siyaset kime yarıyor, bu siyaset kimin canı pahasına yürütülüyor, bu siyaseti kim finanse ediyor?

geçtiğimiz hafta, ışıl özgentürk’ün yazısı hepimizi öfkeye boğdu. bu konuda çok şey söylendi, fazlasını hak ediyor, bunların üstüne söylenecek çok şey yok ama bunlara ek olarak küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum, ışıl özgentürk yalnız değildir, içinde aydın kelimesinin geçtiği metinlere imza atması için de sık sık başvurulan epeyce dava arkadaşı vardır. bu insanlar, öğretmekten, direktif vermekten herhangi bir şey öğrenmeye vakit bulamayan, belli bir okumuş yazmış tipolojisidir ve sizi temin ederim, batman’a ne kadar yabancı, tepeden ve kibirle bakıyorlarsa, yozgat’a ya da afyon’a da aynı kibir ve mesafeyle bakarlar. çünkü medeniyeti kendi hayat tarzlarından ibaret varsayarlar. 

savaş, kendi seçkinlerini yarattı, savaş adı konmamış rütbelere verilen imtiyazlar çıkarttı ortaya. barış mücadelesi, bunlarla, kısa bir eğitimin ardından kendini cephede bulanlar arasındaki farkı görür. barış mücadelesi, taşıyıcısı olduğu ırkçılığın zararını bizzat kendisi yaşayan, yozgat’taki, afyon’daki, tokat’taki sıvasız evinden çıkıp o eve tabutun içinde dönenlere derdini anlatmaya çalışır. çünkü barış, bu topraklarda hayatı var eden, kadın erkek herkesin ihtiyacı. yurtta ve başka yurtlarda, sorunlarımızın savaşla unutturulmasına hayır, savaş sanayiini beslemeye, savaşın yıktığı evlerimizi, kentlerimizi inşaatçılara teslim etmeye hayır, savaşa hayır, işgale hayır. 

o yüzden, türkiye’nin geleceğini şekillendirecek bir muhalefet masası kurulacaksa, o masadaki taleplerden biri barış olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi