ABD – Rusya ittifakı ve nüfuz alanları paylaşımı
Putin, Ukrayna’nın emperyalist işgalini başlatmıştı; şimdi buna Trump da katıldı. Zelenski’nin payına ise Beyaz Ev’de Oval Ofis’te azarlanmak düştü!
ABD seçimlerinde Donald Trump’ın zaferi, onun arkasındaki tekeller grubunun öncelikleri durumuna getirdi. Bu yeni özellikler ABD’yi Batı Yarıküreye yöneltiyor; eski müttefiklerini karşısına almasını ve eski düşmanı Rusya ile ittifak kurmasını getiriyor.
Böylece ABD ve Rusya arasında, nüfuz alanlarının paylaşımı için Riyad’da başlayıp İstanbul’da süren görüşmeler yapıldı. Dışarıya “Ukrayna’da barış” görüşmeleri olarak lanse edilse de bunlar aslında dünyanın Amerikan ve Rus mali sermayeleri arasında nasıl bölüşüleceği ile ilgili görüşmelerdi. Zaten Ukrayna’ya fikrini soran yoktu!
Ukrayna’ya dayatılan, Donetsk – Luhansk ve Kırım’ı Rusya’ya, değerli maden ve minerallerini ABD’ye verip, bir sonraki Rus işgaline değin beklemesiydi. Putin, Ukrayna’nın emperyalist işgalini başlatmıştı; şimdi buna Trump da katıldı. Zelenski’nin payına ise Beyaz Ev’de Oval Ofis’te azarlanmak düştü!
Bazı açılardan Trump’ın öncülü sayabileceğimiz Nixon, 1972’de komünist Kuzey Vietnam yönetimiyle gizli ikili anlaşma yaparak Güney Vietnam’dan çekilmeyi kabul ettiğinde, Güney Vietnam’daki Amerikancı yönetim bunu basından öğrenmişti. Tabii ki ABD, bunun Kuzey Vietnam’a Saygon’un teslimi anlamına gelmediğini, Güney Vietnam’ın askeri açından destekleneceğini söyledi. Ne var ki, Güney’in düşüşü fazla sürmedi. 1975’te Vietkong gerillaları Saygon’a sosyalizmin bayrağını dikmişti.
Sosyal içerik açısından bir ulusal kurtuluş savaşı olan Vietnam’ı emperyalist bir savaş olan Ukrayna Savaşı’ndan bahsederken niye andık? Bu iki zıt savaşta ortak olan bir yön var mıdır?
Burada ortak olan, ABD’nin dış politika önceliklerindeki değişiklik ve bunun sahaya yansımalarıdır. 1972’de, Sovyet – Çin kopuşunun bir askeri çatışma düzeyinde keskinleşmesi, ABD’yi Vietnam’daki varlığının gereksiz olduğuna ikna etmişti. Bugünse Trump’la beraber gelen dış politika öncelikleri, yani bir yandan ABD’nin Amerika kıtasında yeni topraklar elde ederek teritoryal genişleme yönelimi, diğer yandan Çin’le rekabete odaklanarak Rusya’yı yanına çekme çabası, Ukrayna’ya verilen yoğun askeri desteğini gereksiz görülmesine yol açtı.
1972’de ABD – Kuzey Vietnam gizli anlaşmasını, Nixon’un Beijing ziyareti ve Mao Zedong ile görüşmesi izlemişti. Buradaki amaç, Çin – Sovyet yarılmasın derinleştirmek ve Çin – ABD ittifakını kurmaktı. Bu amaç da hasıl oldu. Soğuk Savaş’ın Amerikan zaferi ile sonuçlanmasında 1972 Nixon – Mao görüşmesi en kritik dönüm noktası olmuştur.
Trump ise Çin’e karşı bir teknoloji savaşı içerisinde. Çin’in en ileri teknolojiyi elde ederek, emperyalist rekabette ABD’yi geçmesini önlemeye çalışıyor. Arkasına aldığı Meta, Amazon, Tesla, Google vb. teknoloji sermayesi devleri de ondan bunu bekliyor. Ukrayna görüşmeleri, sadece Rusya – ABD ittifakının altyapısını hazırlamaktadır. Bu altyapı oluşturulduğunda ise Trump’ın Moskova ziyaretini görebiliriz. Böylece Rusya, ABD’yi hammadde yönünden desteklemekle kalmayacak, ABD’nin Batı Yarıküre’deki yayılma siyasetini de açık ya da örtük biçimde destekleyecektir; ABD ise Ukrayna üzerindeki Rus nüfuzunu tanımakla kalmayıp Rusya’nın Afrika kıtasındaki yayılmasını da destekleyecektir (zira bu yayılma esasen Fransa’nın nüfuz alanını ilgilendirmektedir). Bu al-ver hesabında Venezuela, Nikaragua ve Küba ciddi tehdit altına girecektir.
ABD – Rusya arasındaki bu ittifak, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesinde, daha Reval Mülakatı (1908) ile başlayan İngiliz – Rus ittifakını anımsatmaktadır. İttifakın emperyalist karakteri apaçık ortadadır. Düne kadar, Rusya’nın Ukrayna işgalini Amerikan karşıtlığıyla, sözde “anti-emperyalizm” ile açıklamaya çalışan ulusalcı, şoven ve sosyal-şoven siyasalar, suçüstü yakalanmışlardır. Tarihin gördüğü en agresif, en yayılmacı, en emperyalist Amerikan başkanlarından Donald Trump ile Vladimir Putin arasında kurulmakta olan pakt, Rusya’nın emperyalist bir güç olmadığına, hatta “anti-emperyalist” olduğuna dair tüm söylemleri tarihin çöp sepetine göndermiştir.
ABD – Rusya ittifakının simgesi, belki bazılarınca Zelenski’nin canlı yayında azarlanması olarak görülecektir. Ne de olsa medya çağındayız. Fakat bu ittifakın daha önemli bir göstergesi, Birleşmiş Milletler’de “Rusya’nın işgal ettiği Ukrayna topraklarından çekilmesine” yönelik önergeye ABD’nin ret oyu vermesidir. Rus yayılmacılığının bu biçimde önünün açılması, Rusya’nın tüm komşuları için, (bunlar arasında Türkiye için de) büyük bir tehdittir. Osmanlı’nın parçalanmasına giden yolun Reval Mülakatı ile açıldığını anımsatmakla yetinelim.
Ankara hala Trump’ın gelişinden coşkulu mudur, bilinmez. Rus Çarlığı’nın tüm eski toprakları üzerinde hak iddia eden Putin yönetimi, eli serbest kaldığında, Kafkaslar’a oradan da bir dönem (30 yıl kadar) Çarlık yönetiminde kalan “Kars Oblastı”na el uzatır mı? “Kars bizimdi, onu size Lenin verdi” der mi? Bekleyip göreceğiz. Bugünden net ve kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey; Riyad’da başlayıp İstanbul’da süren ABD – Rusya görüşmelerinde “Ukrayna’ya barışın” değil, bu türden paylaşım meselelerinin tartışıldığıdır.
Bu görüşmeler belli bir olgunluğa erişirse, Transatlantik (NATO) ittifakının yerini dünyanın askeri güç yoluyla paylaşılmasına yönelik ABD – Rusya ittifakı alabilir. Dünyanın yeniden paylaşımını (farklı gerekçelerle de olsa) talep eden iki güç olarak ABD ve Rusya, mevcut statükoyu temsil eden uluslararası kurum ve kuruluşları işlevsiz bırakarak, bu yeniden paylaşımı fiilen gerçekleştirmeye yönelebilir. Rus emperyalizminin böyle bir ittifaktan elde edebilecekleri, ancak ikincil bir güç olabileceği Rusya – Çin ittifakının vaat ettiklerinden çok daha fazladır. ABD ise eski ittifaklarını sürdürerek Batı Yarıkürede yayılamayacağı gibi, Çin’i de zayıflatıp tecrit edemez. Oysa Doğu Yarıkürede Rusya’nın elini serbest bırakırsa, Avrupalılar Rusya ile uğraşırken, Batı Yarıkürede de kendi eli serbest kalır. Rusya’ya istediği nüfuz alanlarını verirse, Rusya’nın Çin’le olan gönülsüz ittifakını bozabilir. Hiçbir bedel ödemeden, Avrupalıların zararına bir genişlemeye cevaz vererek, örneğin Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan vd.ni Rusya’ya bırakırsa, bunu yapabilir. İşte Ukrayna üzerine Amerikan – Rus emperyalizmleri arasında kurulan masa, nüfuz alanları paylaşımı ile ilgili böyle bir ittifakın ön görüşmelerini yürütmektedir. Bu yüzden o masa kesinlikle bir “barış masası” değildir. Amerikan- Rus “barışı” yeni savaşların tohumunu içinde taşımaktadır. Uluslararası emperyalizm, savaş ve işgallerle örülü yeni bir döneme girmektedir.