Alp Altınörs
IMF muhalefet ile niye görüştü?
Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti bir süredir Ankara’da. AKP Hükümeti ile yıllık gözden geçirme (konsültasyon) görüşmeleri yapıyor. Ne görüştüklerini bilemiyoruz, çünkü görüşmeler tamamen gizli. Dışarıya bilgi sızmıyor. Ama görüşmelerin gerilimli geçtiğini tahmin edebiliyoruz. Zira ekonomi krizde ve kriz şartlarında ekonomi konuşmak her zaman gerilimlidir! Dahası, IMF heyetinin CHP ve İYİP ile de görüşmüş olması bir anda bu yüksek tansiyonun dışa vurmasına vesile oldu.
BDDK’nın Türk bankalarındaki batık kredilere dair açıklaması, IMF heyeti ile görüşmelere denk geldi ve bu görüşmelerle ilişkilendirildi. Zira bir hükümet yetkilisinin Reuters’a açıkladığına göre; IMF heyeti, geçen yılki ziyaretinde, ödenmeyen borçlara dair daha geniş bilgi istemişti. BDDK, bugüne değin, hükümetin "ülkede kriz yok" resmî görüşü doğrultusunda, batık kredilerle ilgili açıklama yapmıyordu. BDDK açıklamasına göre bankalarda ağırlıkla enerji ve inşaat sektörlerince kullanılmış 46 milyar TL (8,1 milyar dolar) düzeyinde batık kredi bulunuyor. BDDK bankalardan, bu kredileri takip hesaplarına aktarmalarını istedi. Böylece BDDK bankalara, kur şokundan bugüne ortaya çıkan zararı "sen öde" demiş oldu. BDDK açıklamasının bankaların bu yılki kazançlarını %20 oranında azaltacağı tahmin ediliyor.
Bankalar, inşaat ve enerji sektörlerinin zararlarını üstlenmekten pek mutlu görünmüyorlar. Ancak enerji ve inşaat sektörleri, aynı zamanda hükümetle çok yakın bağlara sahip kapitalistlerin bulunduğu sektörlerdir. Bunların batık kredileri bankalara yüklendiğinde, hükümet eliyle kapitalist sınıfın bir kısmı diğerinin aleyhine kollanmış olur.
Hükümetle bankalar 3 aydır pazarlık halindeydi
Dahası, bankalar üzerinde, yeni kredi açmaları konusunda da ciddi bir basınç mevcut. Reuters bankacılara, sanayi danışmanlarına ve ekonomi bürokrasisinden hükümet yetkililerine dayandırdığı haberinde, hem BDDK kararının perde arkasını anlatıyor, hem de hükümetin bankalar üzerindeki kredi baskısının arttığını belirtiyordu. Reuters’a göre, batık kredilerin gerçek miktarı 125 milyar TL (20 milyar dolar) düzeyinde. BDDK bunun 46 milyarlık kısmını bankalara zarar yazdırarak, kredi genişletmesini başlatmayı ve Erdoğan’ın 2020 için %5’lik büyüme hedefini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
Bankalarla BDDK ve hükümet yetkilileri arasında Haziran’da başlayarak Eylül sonuna kadar süren görüşmeler yapıldığını ve sonunda hükümetin sabrının taştığını da aynı haberde okuyoruz. Bankalar krizin sebebinin mali politikalar olduğunu belirterek, krizde uğradıkları zararların Hazine tarafından karşılanmasını istemişler. Keza, bankacılar, bu denli büyük bir batık kredi miktarının mali yıl sonundan önce yazdırılması yerine, bunun birkaç yıla yayılmasını talep etmişler. Hazine ise ekonomik toparlanmayı önleyen şeyin, bankaların kredi vermekteki iştahsızlığı olduğunu belirtmiş.
Sonuç, BDDK kararında olduğu üzere, bankaların aleyhine ve enerji ile inşaat sektörünün lehine olmuş. İşte, ekonomik kriz şartlarında, kapitalist sektörler arasındaki üstte kalma mücadelesinin canlı bir tablosu!
Mali sermaye rahatsız
BDDK’nın kararı, sadece Türk bankalarını değil, uluslararası finans sermayesini de rahatsız etmiş görünüyor. Örneğin, uluslararası mali sermayenin kuruluşu Moody’s, bir açıklama yaparak, "BDDK'nın açıklaması bankalar üzerinde baskıyı artıracak" dedi. Fitch ise bu açıklamanın bankaların sermayelerini, karlılıklarını ve piyasa güvenini olumsuz etkileyeceğini belirtti.
Teneo adlı danışmanlık şirketinin eşbaşkanı Wolfango Piccoli, bu gelişmeyi şöyle yorumluyordu: "Bu hamle, hükümetin Türkiye’nin zayıf ekonomisine destek verme yaklaşımının kapsamlı bir yapısal reform pakedinden ziyade kredi büyümesi olduğunu bir kez daha gösterdi". Herhalde bu yorum Türk kapitalistlerinin iki kampının görüş açılarını da yansıtmaktadır. Bir kanada göre, ekonomide hiçbir yapısal sorun yoktur, sorun yüksek faizler ve bankaların kredi açmada isteksiz davranmasıdır. Diğer kanada göre ise, temel mesele ekonomide biriken yapısal sorunlardır ve yüksek faizler de bunların yarattığı risklerin sonucudur.
Herhalde IMF heyetinin resmî görüşme prosedürünün bir parça dışına çıkarak CHP ve İYİP heyetleriyle görüşmesinde bu gelişmeler etkili olmuştur. IMF heyeti, herhalde, hükümetle anlaşamadıkları konularda burjuva muhalefetinin görüşlerini merak etmiştir. Yine muhtemelen, CHP ve İYİP de IMF’ye duymak istediği şeyleri söylemişlerdir. Hükümet ise, IMF ile görüşme tekelini elinde bulundurmadığını görmenin şaşkınlığı ve kızgınlığı ile kıyameti koparmaktadır. Ömer Çelik, CHP’yi IMF ile "gizlice" görüşmekle suçlamaktadır ama AKP bizzat kendisi IMF ile bir haftadır gizli görüşmeler yapmaktadır.
Üç parti de IMF’ci
İşin doğrusu, her üç parti de IMF’cidir. Ancak AKP iktidarı, ekonomik kaynak dağılımı üzerinde tekel konumunu sürdürmek ve böylece kendi çevresinde oluşturduğu ahbap çavuş kapitalizmi çarkını sürdürmek için IMF’yi resmen devreye sokmak istememektedir. Zira, örneğin, IMF resmen devrede olsa, muhtemelen yukarıda andığımız görüşmeler farklı sonuçlanır, kur şokunun bedeli bankalara değil, enerji ve inşaat sektörlerine ödetilirdi. AKP "IMF’siz IMF programından" yana iken, CHP ve İYİP, IMF’nin (2001’deki gibi) resmen devreye girdiği "yapısal uyum programlı" bir süreçten yanadır.
Neticede AKP ile burjuva muhalefeti arasında, ekonomi meselelerinde yaşanan çatışmaların özü, farklı kapitalist sektörlerin çıkarlarının temsili ile sınırlıdır. Krizin yükünün emekçi, yoksul halka yıkılmasında hepsi esasta aynı noktadadır. CHP’nin çok eleştirdiği IMF ile görüşmesi ve uluslararası sermayeye mesajlarını iletmesi, bunu bir kez daha doğrulamıştır.
Emekçilerin ve ezilenlerin bu kriz şartlarında çıkarlarını hangi talepleri savunarak koruyabileceğine dair yaptığımız çalışmayı da şuraya bırakarak, yazıyı noktalayayım.