Suriye’de Netleşenler ve Netleşmeyenler

Suriye’de Baas rejiminin yok edilişi, bir NATO operasyonuydu. Suriye, eski devlet aygıtı yıkılmaksızın, El Kaide (HTŞ) cihatçılarına teslim edildi. Ankara’da esen “fetih” rüzgarlarına rağmen, Türkiye’nin nüfuz bölgesinin Şam’a kadar uzamadığı daha şimdiden bellidir.

Suriye’de Baas rejiminin yok edilişi, bir NATO operasyonuydu. Suriye, eski devlet aygıtı yıkılmaksızın, El Kaide (HTŞ) cihatçılarına teslim edildi. Eski rejimin aygıtları olduğu gibi El Kaide’ye geçti. Golani, şimdi devletin hakim noktalrına El Kaidecileri atayarak, bu egemenliği perçinliyor.

Geniş planda, Suriye, uluslararası emperyalizmin bir himayeci sömürgesine dönüşmüştür. Bir tür manda yönetimi altındadır. “Yanlış adımlar” atarsa, BM Güvenlik Konseyi’nden çıkartılacak tek bir kararla Şam’daki yeni rejim de tepe taklak edilebilir. Bu olasılık Golani’yi temkinli davranmaya itmektedir.

Suriye, 8 Aralık’tan itibaren, başlıca üç devletin nüfuz bölgelerine göre ayrılmıştır: Türkiye, İsrail ve ABD. Bu nüfuz bölgelerinin tam olarak nereleri kapsayacağı, merkezi hükümetin gerçekte nereyi yönetebileceği ise netleşmemiştir. Şu anda bunun üzerinde şiddetli bir mücadele devam etmektedir.

Ankara’da esen “fetih” rüzgarlarına rağmen, Türkiye’nin nüfuz bölgesinin Şam’a kadar uzamadığı daha şimdiden bellidir. Bu nüfuzun alt sınırını ise SMO tarafından kontrol edilen bölge belirlemektedir. Türk inşaat ve petrol tekellerinin iştahı epeyce kabarmıştır. Ne var ki; büyük ölçekli kamu inşaatlarının siyasi istikrarı gerektirmesi, petrol kaynaklarının ise Fırat’ın doğusuna, yani ABD’nin nüfuz bölgesinde kalması Türk tekellerinin canını sıkmaktadır.

Suriye’de Baas rejiminin yıkılması, İsrail’e 77 yıllık tarihinde verilmiş en büyük armağan oldu. Bu sayede İsrail, Golan Tepeleri’ndeki işgalini ilhaka dönüştürüp kalıcılaştırdığı gibi, Suriye’nin Durzi nüfuslu kuşağında da kendi nüfuz alanını oluşturdu. Lübnan sınırı boyunca ilerleyerek Şam’ın 25 km. yakınına değin geldi (ki bu konum İsrail’e Şam’ı sürekli tehdit edeceği bir avantaj sağladı). Yine Ürdün sınırı boyunca Süveyda’ya değin ilerleme potansiyeli taşıyor. Durzilerin yeni rejimi tanımayarak HTŞ’yi Süveyda’ya sokmaması ve “federalizm” talep etmeleri de bu yeni güç dengesine dayanıyor. Golan Tepeleri’ndeki Durzi nüfusla kurduğu ilişkiyi güney Suriye’ye yayan İsrail, bu sayede kendi nüfuz alanını yaratıyor.

1970’lerde Lübnanlı Durziler, Kemal Canbolat liderliğinde, Filistin direnişiyle birlikte İsrail’e karşı savaşırlardı. Siyasal İslamcılık, İslam-dışı inançlara sahip halkları, inançlarına müdahaleden arî olacakları bu türden tercihlere zorluyor. İsrail de belli bir dönemden bu yana, Durzileri ordusuna kabul ederek, bu eğilimi besliyor.

Süveyda’nın özerkliği ile birlikte, ABD'nin nüfuz bölgesi tüm güney Suriye’ye yayılıyor. Zira El-Tanf üssünün bulunduğu bölgede zaten ABD’nin eğitip-donattığı cihatçılar hakimdi.

Bu tablo içinde, belirsizliğini koruyan iki nokta var. İlki, Kürtlerin fiili hakimiyetindeki Kuzeydoğu Suriye, ikincisi ise Arap-Alevilerin yoğunca bulunduğu sahil şeridi (Tartus-Lazkiye bölgesi). Baas partisinin kendisini feshedip, Baas’tan arta kalanların HTŞ iktidarına eklemlenmesi, sahil şeridindeki halkları savunmasız ve çaresiz bıraktı. Belki bu bölgede de (Ukrayna Savaşı’ndaki gelişmelere bağlı olarak) Rus askeri üslerinin korunacağı, bir tür Rus nüfuz alanı oluşturulabilir. Bu bölgedeki halkın “laiklik” talebi başka türlü karşılanamaz. HTŞ ise denize açılacağı bu bölge olmaksızın yapamaz.

Kuzeydoğu Suriye’ye geldiğimizde ise, gerek Ürdün anlaşmasının oluşturduğu uluslararası çerçeve, gerekse, son dönemde HTŞ ile SDG arasındaki görüşmeler, bu soruna kansız, barışçıl bir çözüm bulunması umutlarını artırıyor. Öcalan’ın yapacağı olası bir çağrının da bu bölgedeki tansiyonu hayli düşürmesi beklenebilir. Sanırım odada yapılan görüşmelerin ana çerçevesini de zaten Kuzeydoğu Suriye oluşturmaktadır.

Sözüm ona “özgürleşen” Suriye’de, Golani’nin “en az 4 yıl seçim yok” açıklaması, baskı rejiminin sadece el değiştirdiğini ortaya koymaktadır. İşin emperyalizmi ilgilendiren kısmı, yani İsrail’in güvenliği sağlanmıştır. İsrail, tıpkı 1967 Savaşı’nda olduğu gibi etrafındaki dolaysız tehditleri şimdilik savuşturmuştur. Demokratik bir Suriye ise hala çok uzaklardadır.