TÜSİAD’a da soruşturma

TÜSİAD’a açılan soruşturma, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü bulunmadığının yeni bir kanıtı oldu. TÜSİAD’ın ancak mülkiyet hakkı tehlikeye düşünce konuşması, bunun öncesinde ise neredeyse iki yıldır susması, bu gerçeği değiştirmez.

Türk tekelci burjuvazisinin örgütü TÜSİAD, epeydir sessizdi. İktidarla “Mehmet Şimşek programı” denilen zeminde uzlaşmış görünüyorlardı. Ancak Erdoğan’ın “Şimşek’i öne sürerek uyguladığı program”ın iflası açık hale gelip, üstüne TCK’da yapılan değişiklikle TMSF’ye (yani saraya) şirketlere el koyma yetkisi verilince, TÜSİAD da uzatılmış sessizliğini bozdu. Oldukça ılımlı çizgide, Başkancı Reijimin yapısallığına yönelmeyen birkaç eleştiriyi TÜSİAD genel kurulunda dillendirdiler. Bu kadarı bile haklarında soruşturma açılmasına yetti!

Hiç kuşkusuz, TÜSİAD’a açılan bu soruşturma, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü bulunmadığının yeni bir kanıtı oldu. TÜSİAD’ın ancak mülkiyet hakkı tehlikeye düşünce konuşması, bunun öncesinde ise neredeyse iki yıldır susması, bu gerçeği değiştirmez. Nihayetinde, Başkancı Rejim tutukluyor, tutukluyor ve tutukluyor. Konuşana, fikrini ifade edene dakikasında soruşturma açılıyor. Sarayın İletişim Başkanlığı, HSK, savcılıklar, özgür düşüncenin ifadesine karşı devasa bir baskı aygıtı kurmuş durumdalar. Ama kitlelerin eleştirileri, yine de bastırılamıyor.

Peki, gerçekten de saray, TÜSİAD’a bağlı şirketlere el koyabilir mi? Son yıllarda öyle saçma “terör şüpheleri” imal edildi ve bunları tasdik edecek mahkemeler öyle kolay bulundu ki, insan “olmaz” diyemiyor. Bunun son örneği Gezi protestolarıyla (bir kere parka gelmek dışında) hiçbir ilgisi olmayan, o dönemde hükümeti kınayan bir basın bildirisinin dahi yayımlanmasına engel olan Ayşe Barım’ın tutuklanmasıdır. Onunla ilgili soruşturma “dizi sektöründe tekelleşme” iddiasıyla başladı – belli ki iktidarın onunla esas derdi buydu- ama oradan bir suç türetilemeyince, Gezi’den tutuklandı. Benzer senaryoların olasılığı, belli ki TÜSİAD’ı endişelendiriyor.

AKP 22 yıldır başta ama kendi sistemini kuramadı. Bir yandan Türkiye’nin ekonomik-sosyal egemen sınıfını, yani TÜSİAD’da temsil edilen Türk tekelci burjuvazisini siyasal iktidardan (özellikle 2018 sonrasında) dışlamayı başardı; ama diğer yandan kendi ideolojisini paylaşan MÜSİAD’ı bir türlü tekelleştiremedi. Gerçi ihale yasasında açılan gediklerle, MÜSİAD şirketleri epeyce ihya edildi. Çoğunlukla kamu ihaleleriyle zengileştirilen MÜSİAD şirketleri için Pazar sorunu ortadan kaldırıldı. AKP iktidarının himayesi altında gelişip güçlense de MÜSİAD, halen TÜSİAD’la kıyaslandığında çok küçük kalmaktadır.

Öyleyse, TUSKON şirketlerinin TMSF’ye devri gibi bir adım TÜSİAD şirketleri için de, atılabilir mi? Kanımca, Türkiye ekonomisini 20-30 yıl geriye götürmeyi göze almaksızın, iktidar böyle bir adım atamaz. Zira MÜSİAD’ın küçük ve orta ölçekli kapitalistleri TÜSİAD’ın dev tekellerini işletemez, batırırlar. Ayrıca tamamı uluslararası tekellerle ortak olan bu işletmelere el koymak, Türkiye ekonomisini dünya ekonomisinden en azından 5-10 yıl için büyük oranda yalıtır. Fakat yine de, geçmişte Doğan Holding’e yapılan türde ağır vergi cezaları vb. kesilerek kimi tekil holdingler siyasete karışmamaları noktasında “uyarılabilir”. Ayşe Barım örneğinde olduğu gibi kimi sektörlerde kimi firmalar ellerindeki imkanları iktidar yandaşı şirketlerle paylaşmaya zorlanabilir.

Trump’ın ABD’nin başına geçmesiyle, önümüzdeki dönemde dünya ticareti daralacak ve durulacak, tarife savaşları küreselleşme dalgasını geriye çevirece, bu durum ise ekonomisi büyük oranda ihracata (dolayısıyla dünya ticaretine) bağımlı olan Türkiye gibi ülkeleri çok ciddi biçimde etkileyecektir. TÜSİAD’ın genel kurulu vesilesiyle izlediğimiz söz düellosu, yaklaşan bu fırtınanın bir ön habercisidir. Pasta küçülürken, bundan çıkan ilk sonuç, sermayeler arası paylaşım kavgasının büyümesi olacaktır.