Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Türkiye, kavga dövüş seçim sathı mailine girdi!

Cumhur İttifakı, seçimi kazanabilmek için aynen 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasında olduğu gibi gergin, çatışmalı ve giderek daha kanlı olacak bir sürecin başlama vuruşunu yapmıştır.

Siyasal ve toplumsal gerilim, Saray iktidarı ve küçük ortağı tarafından sürekli artırılıyor.

Zaten kutuplaşmış olan toplumun arasında daha derin yarıklar açılıyor iktidar eliyle.

Eğer bu gerilimin bir yanında devletin tüm olanaklarıyla bir iktidar varsa süreç içersinde bu gerilim kutuplaşmanın da ötesine geçer, toplumun bir bölümünün diğeri üzerinde tahakkümüne dönüşür.

İşte şimdi iliklerimize, kemiklerimize kadar bu süreci yaşıyoruz.

27 Ekim 2020 tarihli Artı Gerçek yazıma "Asla olağan şartlarda bir seçim olmayacak" başlığını atmıştım.

Yaklaşık 20 gün sonra yine Artı Gerçek’te yer alan "Önümüzde seçim yok, referandum var" başlıklı yazımda da benzer bir tespit yapmıştım:

"Türkiye tehlikeli ve kaygan bir zeminde yol alıyor. Kaotik ve karanlık bir tünelde, ülke aslında erken ya da zamanında seçim görünümlü bir referandum yapacak; ya demokrasi ya diktatörlük!"

Nitekim AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan dün partisinin bazı il kongrelerine dönük yaptığı video konferans konuşmasında önümüzdeki seçimin öneminin altını çiziyordu:

"Önümüzde 2023 seçimleri var. Elbette her seçim önemlidir. 2023 seçimleri ülkemiz için tarihi bir dönüm noktasında yaşanacaktır."

Son birkaç gündür yaşadıklarımız bize artık Türkiye’nin yaşayacağı hayati seçim öncesi gerilimli ve kaotik bir sürece girdiğini gösteriyor.

Gelecek Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ güpegündüz Ankara’nın göbeğinde silahlı ve sopalı saldırıya uğruyor. Tam anlamıyla ölümden dönüyor.

Birkaç saat sonra bu kez Özdağ’ın Bahçeli’yi eleştiren sözlerine köşesinde yer veren Yeniçağ Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı Orhan Uğuroğlu da benzer bir saldırıya uğruyor.

Saldırının azmettiricileri resmen "biz yaptık" der gibi imza atıyorlar bu saldırıya.

Saldırının ardından Karar TV’de Gündem Özel programına katılan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’ın bu olay karşısındaki tavrına ilişkin kritik tespitler yapıyor.

"Erdoğan, Selçuk Özdağ ile yaptığı telefon görüşmesinde ‘Geçmiş olsun’ demiyor. ‘Failleri bulacağız, cezalandıracağız’ da demiyor. Olaydan 10 saat sonra yapılan telefon görüşmesinde ‘Selçuk bey hayrola ne oldu? Ankara’da mısınız’ diyor. Bu olayı önemsizleştirmektir.

"Sonraki seçimi ‘vatan haini’ ve ‘vatanperverler’ arasında bir seçim haline dönüştürme ve olağanüstü şartlarda bu seçimi yaptırma çabası var. Ben bunu görüyorum ve uyarıyorum Sayın Cumhurbaşkanı’nı, bu yolun sonu son değil."

Bu programda Davutoğlu özellikle "17/25 Aralık"ı unutması üzerinden MHP Lideri Bahçeli’yi eleştiriyor, saldırıyla ilişkili olarak MHP’yi ve Bahçeli’yi işaret ediyor.

"Olağan şüpheli" görünen Bahçeli’den saldırılara dönük şiddetli bir kınama, faillerin yakalanıp hemen cezalandırılmasını istemeye dönük bir açıklama beklenirken tam tersi oldu. Bahçeli yaptığı açıklamayla daha geniş bir taarruz başlattı. Davutoğlu’na ve onunla program yapan Karar Gazetesi yazarlarına saldırdı.

"Karar Gazetesi’nin kiralık köşe yazarları, mesela Elif Çakır, mesela Yıldıray Oğur, mesela Taha Akyol ve diğer köşesiz sözde yazarlar MHP’yi hafife almasınlar, MHP’ye kara çalmasınlar. Çünkü kazdıkları kuyuya çoktan düşmüşler, kızarmayan yüzleriyle yakayı ele vermişlerdir."

Devamında Bahçeli, Davutoğlu’na "Serok" diye hitap ederek sözüm ona bir aşağılama girişiminde bulunuyor:

"ABD’deki Başkan değişimiyle eşzamanlı olarak, Serok ve partisinin, aynı şekilde tetikçi köşe yazarlarının hızlandırdığı iftira kampanyaları tesadüfi değil, alçak bir planın mahsulüdür. Serok Ahmet boşuna uğraşmasın, pis oyunları, birilerinin gözüne girme sinsilikleri maya tutmaz."

Bahçeli’nin tehditkâr tavrının giderek doz aşımına yönelmesi, kendisini eleştiren herkesi "terörist" ilan etmesi; Erdoğan’ın, siyasilere ve gazetecilere dönük saldırıyı kınamaktan, cezalandırmasını talep etmekten uzak tavrı, saldırganların önemli bir bölümünün yakalanamaması, yakalananların da Emniyet’in ön kapısından girip arka kapısından çıkması aslında önümüzdeki sürece ilişkin ciddi ipuçları veriyor bize.

Son yaşadığımız olayda sonuç olarak siyasetçilere ve gazetecilere saldıranların sırtı devlet eliyle sıvazlanmıştır.

İşte bu tavır önümüzdeki sürecin en belirgin karakteristiği olacaktır.

Türkiye; karanlık ve kaotik bir tünelde artık daha da kanlı bir sürece sokulmuştur.

Oyları sürekli düşen Cumhur İttifakı, önümüzdeki seçimi kazanabilmek için aynen 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasında olduğu gibi gergin, çatışmalı ve giderek daha kanlı olacak bir sürecin başlama vuruşunu yapmıştır.

İktidar ortakları muhalefeti terörize ederek, bağımsız gazetecileri sindirerek; eşit, adil ve serbest olmayan bir seçimin taşlarını döşemeye başladılar.

Artık rahatlıkla Türkiye’nin kavgalı, dövüşlü bir seçim sathı mailine girdiğini söyleyebiliriz; eğer iktidar ortakları hileyle, hurdayla, zorla, kaba güçle de olsa kazanabilecekleri bir seçim olacağına inanırlarsa…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi