Fadıl Öztürk
Muhaliflerin hepsi Kürt...
Her birimizin yaşayarak edindiği kendini ifade etme dili AKP’nin kayyum ataması karşısında tepki vermemize yetmez oldu. Kendimizi birden küfrün ve bedduanın kapısına oturmuş bulduk. Duruşumu değil, ağzımı bozdum. Ben böyleyim, sizi bilmem...
İstanbul seçiminde bir araya gelmesi asla düşünülemeyen muhalefet iktidar karşısında bir araya gelip hatırı sayılır bir başarı elde edince AKP büyük yenilgiye uğradı.
AKP bu durumu kabullenebilir miydi? asla. Önce güvenli bölge bahanesiyle Suriye’ye girmeyi önüne koydu, Suriye’deki güç dengeleri buna izin vermeyince Kürt illerinde hatırı sayılır oyla işbaşına gelmiş Kürt belediyelerine girdi. Amacı yarattığı kayyum gerginliğiyle bütün Türkiye’yi yeniden Türk, Kürt ayrımına tabi tutmak. Niyeti bu şiddet dalgasıyla hem gittikçe güçlenen muhalefet cephesini yeniden dizayn etmek hem de AKP’nin içinden çıkacak olan iç muhalefete bir gözdağı vermek. Bu noktadan sonra adı sanı, fikri, zikri ne olursa olsun kendisine muhalefet edenlerin hepsini Kürt, kendini destekleyenleri Türk diye yeniden şekillendirerek sonuç almayı düşünüyor.
En yakınlarından başlayarak; Abdullah Gül, Babacan, Davutoğlu gibi iktidarın yarılmasıyla ortaya çıkan muhalifler, Kürt ilinde Kürt bir ana ve babadan doğmasalar dahi Kürt ilan edilerek Kürtlere reva görülen şiddet dalgasından paylarına düşeni alacaklar. İktidarı onaylamayanların, karşı duranların bu süreçte Kürt muamelesi görecekleri aşikardır.
Bakar görmezi oynayan CHP ve onun ittifakçısı İyi Parti nasıl bir tutum takınırsa takınsın, onların da bu dalgadan paylarını alarak Kürt muamelesi göreceklerinden kimsenin şüphesi olmasın. Kaçarı yok bu gidişin...
Sosyalistler, komünistler, anarşistler, feministler, vicdani retçiler, LGBTİ’ler, çevreciler ağızlarıyla kuş tutsalar da hepsi Kürt olarak algılanacak ve Kürt’e reva görülen şiddetten paylarına düşeni alacaklar zaten.
AKP’nin kayyum hukuksuzluğuyla Türkiye’yi şiddetle ortadan ikiye yarma hareketi muhalefetten İstanbul yenilgisinin intikamını almak olarak da görülebilir. Ülkeyi yeni bir tasnifle Türk ve Kürt diye ayırıp, muhalefet cephesinde oluşan iyimserliği dağıtmak için bunu yapacaklar. Çünkü kendilerine karşı oluşan muhalefeti dağıttıkları, bozdukları oranda kendilerini yeniden toparlayacaklarının bilinciyle hareket ediyorlar. Bundan başka seçenekleri kalmadı.
Kürtlerden uzak durup, laikliğin kuyruğuna tutunanlar, her durumu anti emperyalizmle açıklayanlar Türkiye’nin yeniden yarılma sürecinde Kürt olmanın ne olduğunu istemeye istemeye da olsa tadacaklar. Belki de bugüne kadar Kürtlerden ne kadar uzak durmuşlarsa, o oranda kahredici bir tavırla yüzleşecekler. Çünkü, kimliği ne olursa olsun iktidar karşısında her muhalif şiddetle hizaya getirilmesi gereken Kürt’tür artık.
Bu süreç kayyum atamakla kalmayacak gibi. HDP belediyelerine kayyum atamaları zamanla en hafif iş olarak kalabilir. 70’li yıllardan beri her birimiz bu devletin tanığıyız. Kontrgerilla tecrübesini konuşturarak sağda, solda kimin koyduğu belli olmayan bombalar patlayabilir, olmadık yer ve zamanlarda olmadık çatışmalar çıkabilir, aklımızı karıştırıp önyargılarımızı ayaklandırarak kendimizi düşünmek dışında kimseyi düşünmez hale getirmek için her yola baş vurabilirler. Eylemlerini adalet duygumuzu yitirmemize kadar vardıracaklar. Tıpkı askeri bir harekât gibi, hak-hukuk, eşitlik, adalet kuşatılmışlığından kurtulmak için kelle koltukta bir yarma hareketine girişmek dışında iktidarda kalma şanslarının olmadığını hepimizden iyi biliyorlar...
Bütün bir Türkiye’yi iktidar yanlıları ve iktidar karşıtları olarak karpuz gibi ikiye ayırmayı devreye soktular. İktidara karşı bizi bir araya getiren ne kadar ortak noktamız varsa tuzla buz edip, Kürtleri yalnız koymak için ellerinden geleni yapacaklar. Böyle bir yalnızlaştırma sürecini kayyum atayarak başlatsalar da ucu açık bir süreç olarak devam edecek.
Önlerine gelen her fırsatı değerlendirecekler. Bunların bir abartı olduğunu sanmayın, çünkü iktidardan düşmemek için bu son çırpınışları. Tıpkı yumurtalarını başka bir canlının içine bırakıp o canlıyı içten içe kemirerek beslenen sinekler gibi çoğalmak istiyorlar.
Bu durumda ne mi yapmak gerekir?
Elbette sessiz kalmamalıyız. Kayyum atamalarından sonra artık her şehir canı alınmak istenen insan, her insan sokak ve caddeleriyle bir şehirdir. İnsan kalıp, insanca tepkilerimizi koymaktan geri durmamalıyız. Tüm bunları haklılığımız dışında başka bir şeye inanmadan yapmalıyız. Karşı durmayı tek ve bilinen biçimlere indirgemeden, kim kendini nasıl ifade etmek istiyorsa öyle ifade etmeli.
Tüm bunları öğrenerek yapacağız elbet. Tıpkı eskiden kayınpederinin önünde çocuğunu sevmeye utanan Kürt kadınının bariyerlerin önünde bir kenti kendince kurduğu dille savunması gibi.
Kuşlar unutulmamalı, bu muhalefet etme sürecinde mutlaka kuşlama yapılmalı. Bir hedef koyulmalı ve o hedefe doğru emin adımlarla yürünerek kaplumbağaların sabrı unutulmamalı. Şiddetten uzak durarak yangına su taşıyan karıncanın derdi dışarıda bırakılmamalı. Kâğıda ve kaleme borçlu kalmamak için durmadan muhataplara mektup yazıp postaneler canından bezdirilmeli...