Pestisit gerçeği: Sofraların tadını kaçıran çatalın ucundaki zehir

Verimlilik için 'olmazsa olmaz' olarak sunulan pestisitlerin kullanımı Türkiye’de son dört yılda yüzde 51 arttı. Gerekçe verim ancak birim alandan alınan verim bunun çok uzağında.

Tarımsal üretim sadece insanlar için değil, tüm canlılar için temel bir ihtiyaç alanı, olmasa da olur demek, göz ardı etmek, vazgeçmek mümkün değil, lüks hiç değil. Ancak, dünyada tarım arazileri ve ekolojik açıdan değerli alanlar, kentler büyüdükçe yok oluyor. 

Giderek büyüyen, sınırları genişleyen yerleşim yerleri, tarım arazilerini işgal ediyor.

Ormansızlaşma, bilinçsiz arazi kullanımları sebebiyle erozyon artıyor, verimli topraklar kaybediliyor, biyoçeşitlilik yok oluyor. 

Suyun bilinçsiz kullanımı sonucu, su kaynaklarıyla ilgili riskler artıyor. Milyonlarca insan doğrudan çölleşme ve kuraklıktan etkileniyor.

Ormanlık alanların azalması, ekilebilir tarım arazilerinin hızla yok olması, büyüme ve kalkınma odaklı politikaların sonucu aşırı sanayileşme, sınırlı doğal kaynaklar üzerindeki giderek yoğunlaşan baskı ile çevre ve hava kirliliği, iklim krizinin ciddi boyutlara ulaşmasında önemli etkenler olarak sayılabilir. 

Tüm bu olumsuz gelişmelerle gıda güvenliği de tehdit altında. Gıdanın güvenliği meselesi yakın gelecekte dünyanın en kritik gündem maddelerinden biri olacak.

Gerçek zamanlı dünya istatistikleri yayınlanan Worldometer sitesinde yer alan son verilere göre, küresel anlamda 840 milyondan fazla insan açlıkla mücadele ediyor. 15 Şubat 2020 tarihi itibariyle açlıktan ölen insan sayısı 26 binden fazla…

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2019 Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’ne göre, dünyada 1 milyar 300 milyon insan yoksul. Yoksul olarak tespit edilen 1 milyar 300 milyon insanın yarısından fazlasının yani 663 milyon kadarının 18 yaşın altındaki çocuklar olduğu saptandı. 

İklim krizinin yükselen etkileriyle birlikte özellikle yoksul ülkelerin başlıca geçim ve yaşam kaynağı olan tarım sektörü, gıda güvenliği, yeterli beslenme gibi unsurlar daha çok konuşulacak. 

Gıda güvenliğini sürdürülebilir kılmak, temel olarak biyolojik kaynakların planlı yönetiminden geçiyor. Sahip olduğunuz biyoçeşitliliği ne kadar iyi muhafaza eder ve sürdürülebilir bir yapı sağlarsanız, o oranda güvendesiniz demektir.

Bu noktada en büyük ve en ölümcül tehdit de sofralardan geçiyor. 

Yabancı otlar, ürünlere zarar veren böcek, fungus ve diğer hastalık etkenleriyle mücadele etmek için tarımda kullanılan pestisitler, yani tarım zehirleri, insan sağlığına ve doğal varlıklara zarar verirken, diğer yandan ürüne zarar veren bu etkenlerin dayanıklılık kazanmasına ve toprağın canlılığını yok edip fakirleşmesine yol açıyor. 

Verimlilik için "olmazsa olmaz" olarak sunulan pestisitlerin kullanımı Türkiye’de son dört yılda yüzde 51 arttı. Gerekçe verim ancak birim alandan alınan verim bunun çok uzağında kalmış durumda. 

Türkiye’de tarım alanlarında bir artış olmamasına, hatta yüzde 3 düşüş olmasına rağmen, pestisit kullanımında giderek artan bir trend söz konusu. 

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, 2014 yılında tarım yapılan alanlar 23 bin 941 bin hektar iken, 2018 yılında 23 bin 200 bin hektara geriledi. 

Aynı dönemde pestisit kullanımı ise yüzde 51 arttı ve 39 bin 723 tondan, 60 bin tona ulaştı. 

Bu artışın üretime etkisi ise pestisit kullanımıyla verimlilik arasında iddia edildiği gibi doğrusal bir ilişki olmadığını, pestisit kullanımının verimliliğin artmasına yönelik beklentilerin çok uzağında kaldığını gösteriyor.  

2014-2018 yılları arasında pestisit kullanımı yüzde 51 artmasına rağmen, hektar başına ton olarak buğdaydaki verim artışı yüzde 14,17, meyve grubunda yüzde 13,85, sebzede yüzde 7,82, ayçiçeğinde yüzde 6,4 ve patateste yüzde 4,4’te kaldı. Mercimekte ise verim kaybı görülüyor. 

Pestisitler, sadece zararlıları değil, faydalı böcekleri, mikroorganizmaları ve tozlaştırıcıları da yok ederek doğanın dengesini alt üst ediyor. Pek çok zararlı, zamanla pestisitlere direnç kazandığı için, pestisit kullanımı bu zararlılar üzerinde etkisiz kalıyor. Bu nedenle her yıl daha fazla ve daha etkili pestisit türleri kullanılıyor.

Giderek artan pestisit kullanımına dikkat çekmek ve pestisitlerin zararları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla oluşturulan Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, bu konuda bir süredir önemli çalışmalar yapıyor. Yaptıkları çalışmalar neticesinde Tarım ve Orman Bakanlığı, üniversitelere gönderdiği bir yazıyla Türkiye’de tarımda kullanılan 41 adet pestisit maddesinin kullanımıyla ilgili görüş üstedi, süreç şimdilik devam ediyor.

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın bu 41 pestisit etken maddesinin kullanımına dair yaptığı çalışmanın sonuçları son derece çarpıcı.

  • 8 etken madde ölümcül: Bakanlığın listesindeki 41 etken maddeden 8’i solunduğunda ölümcül etki gösteriyor.
  • 12 madde kanser tehlikesi taşıyor: 41 pestisit etken maddesinin 7’si muhtemel, 5’i olası karsinojenik. Karsinojenik maddeler solunduğunda, ağız yoluyla alındığında veya deriye nüfuz ettiğinde kanser oluşumuna neden olabiliyor.
  • 19 madde çocuklar için çok tehlikeli: 5’i şüpheli olmak üzere, 19 etken madde hormonal sistem bozucu özellik taşıyor. İnsan ve hayvan bedeninin birçok işlevini hormon sistemi düzenlediği için, hormonal sistem bozucu pestisitler vücudu pek çok açıdan etkiliyor. Bu etkilerden bazıları: Hormonla ilişkili kanser türleri (prostat, testis, meme), metabolizma bozuklukları (obezite, diyabet), üreme fonksiyonu bozuklukları (doğurganlığın azalması, çocuklarda cinsiyet gelişim bozukluğu, örneğin erken ergenlik), kalp ve damar hastalıkları, zihin ve davranış bozuklukları. Hormonal sistem bozucu pestisitler, özellikle çocuklar ve anne karnındaki bebekler için daha tehlikeli.
  • 13 madde beyne zarar veriyor: 4’ü şüpheli olmak üzere, 13 etken madde nörolojik gelişime zarar veren özellikte. Hiperaktivite, davranış bozuklukları, düşük IQ, yol açtığı zararlardan bazıları.
  • 26 madde üreme sistemini bozuyor: 9’u şüpheli olmak üzere, 26 etken madde üreme sistemi için zararlı niteliğe sahip. Bunlar, üreme sistemine toksik etkiler gösteren, üreme fonksiyon ve kapasitesini azaltan, doğurganlığa veya doğmamış çocuğa zarar verebilen maddelerdir.
  • Çiftçiler tehlikede: 13 etken madde çiftçiler ve tarım işçileri için çok zararlı.
  • Ekosisteme zarar veriyor: 10 etken madde arılar, 10 etken madde faydalı böcekler, 3 etken madde kuşlar, 10 etken madde suda yaşayan canlılar, 1 etken madde su yosunları için çok zehirli.
  • Biyolojik birikim ve kalıcı kirlilik: 3 etken madde biyolojik birikim yapıyor ve 5 etken madde ise uzun süre çevrede kalarak zehirli etkisini koruyabiliyor.

Veriler epeyce ürkütücü. 

Bunların yanı sıra bitkilere uygulanan pestisitin sadece 2’si uygulandığı alanda kalıyor, geriye kalan yüzde 98’i havaya, suya, toprağa karışıyor.

Burada en kritik, en önemli mesele her şeye rağmen kolaya kaçmadan, alın teriyle, büyük bir emekle sağlıklı gıda üretme konusunda ısrar eden çiftçinin desteklenmesi… 

Bu konuda, umutlanmak için küçük de olsa sebeplerimiz var. 

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı ekibiyle birlikte bu haftasonu Bursa Karacabey’de organik tarım üretimi gerçekleştiren Şaban Burhan’ın deneyimlerini dinleme fırsatı bulduk. 

20 yıl önce katıldığı bir fuarda organik tarımı öğrenen, 13 dönüm araziyle işe başlayan, o zamandan bu yana sahip olduğu üretim alanlarını genişleterek sentetik gübresiz, böcek öldürücü ilaçsız organik tarım yapan Burhan, "Organik tarımın hiç dostu yok" diyor. İnsanların yediklerini daha fazla sorgulamasıyla, gıda konusunda bilinçlenmeyle bireylerin değişebileceğini ve doğru, sağlıklı, temiz gıdaya daha erken ulaşılabileceğini söylüyor. 

Organik tarımdan vazgeçmeyerek yıllarca sürdürdüğü çabası meyvelerini vermiş. Şimdi 200 dönüm arazi üzerinde yaklaşık 85 çeşit ürünü organik tarım yöntemleriyle üretmeye devam ediyor. Organik tarıma başladığı ilk yıllarda ürünlerinin sadece yüzde 50’sini satabiliyorken, tüketicilerin ve organize pazarların artmasıyla bu oran yüzde 70’lere kadar çıkmış. 

Üretimlerini gerçekleştirirken tarımsal zararlılarla tamamen doğal yollarla başa çıktıklarını yeşil gübreleme yaptıklarını, toprağı iyileştirme, toprağın gücünü artırma konusunda çalıştıklarını, doğal gübre kullandıklarını anlatıyor. Burhan, "Alım garantili projeler oluşturulması gerekiyor. Sözleşmeli tarım yapabilirsek atıl ürünümüz kalmaz. Üretim ve tüketim planlaması yok. Pazarı olmayan ürünleri üreticinin üretmesi cesaret istiyor" diyor. 

Sofranızın tadı tuzu kaçmasın istiyorsanız, ne yediğinizi bugün farklı bir gözle yeniden sorgulamanız önemli. Zehirsiz gıdayı talep etmek temel bir insan hakkıdır. Hakkınızı talep edin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi