Aris Nalcı
'Affedersiniz' Ermenilerin 'Maalesef' diasporaları
Türkiye ve Ermenistan arasında tekrar normalleşme rüzgarları eserken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Paşinyan'ın Prag'daki görüşmesi işlerin ciddiye bindiğinin göstergesi olarak görülse de Türkiye'nin devlet aklında pek değişen bir şey olmadığını düşünüyorum.
Erdoğan ve Paşinyan görüşmesinde Erdoğan'ın tavrı sanki 40 yıllık dostmuş edasında büyük ağabey modunda iken görüşmenin detaylarında hep bir karşılıklı isteklerde bulunulduğu söylendi. Bu isteklerin ne olabileceği konusunda çok da etraflıca düşünmeye gerek yok.
- Zangezur Koridoru ve Azerbaycan – Nahçıvan – Türkiye iletişimi
- Esir iadeleri
- Türkiye'nin ilelebet sürdüreceği inkarcılığın en büyük baş ağrısı Ermenilerin, soykırım ve tazminat talebinin geri çekilmesi.
Ermenistan ve Ermeniler baştan beri Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinde önünde sonunda bir ön koşul ve masa bozuculuğu rolünün Türkiye tarafından dayatılacağını biliyordu. Paşinyan'ın diaspora tarafından soykırım inkarcısı Türkiye'yle işbirliği yapacağı iddiası da zaten buradan geliyor.
Bugün Ermeni dünyasında kimlik inşası ve Ermeni toplumunun geleceği konusunda derin ve ciddi tartışmalar yürüten en önemli araştırmacılar ve fikir üreticileri son birkaç yıldır şunu söylüyor:
Ermeni kimliği ve ülkesi, Ermenilerin soykırıma uğradığı gerçeğinin dünyaya kabul edilmesinin savunuculuğu ile yaşatılamaz. Özellikle diasporada 1915'ten bu yana mecburi olarak durum buydu. Yani soykırım travması o kadar derin ki, kimliksel, dil ve dini varoluş Türk karşıtlığı ve soykırımı inkâr eden devletle mücadele üzerine kuruluyordu. Her ulus devlette olduğu gibi karşı ırka (yenen, veya öldürülene) karşı düşmanlığın kışkırtılması da hem iç hem dış siyasette birçoklarını mutlu ve zengin etti.
Ama Ermeni diasporası artık öyle değil.
Uzun bir süredir kendi yolunda ve gençlerini, geleceğini umutlu bir yere hazırlıyor.
Evet son dönemde Türkiye destekli Azerbaycan bir savaş daha çıkararak Ermenilerin içerisinde bir düşmanlığın daha oluşmasına çok büyük zemin hazırladı.
Yayınlanan iğrenç videolar ve Ermeni soykırımına gönderme yapılarak yapılan başkanlık konuşmaları da aslında bu nefret tohumlarının ekilmesini sürdürmek içindi.
Çünkü Türkiye ancak kendisinden nefret eden bir Ermeni olduğu sürece sürdürebilecek inkârcılığını.
Çünkü inkârı ve Türkiye'yi "takmayan" bir Ermeni nesli yoluna Türkiye'deki yaşıtlarından çok daha hızlı devam edebilecek.
Ne Türkiye ne de Azerbaycan kendine güçlü bir komşu istemez. İtaat edecek ve kendine mecbur bir komşu ister.
Ama gerçek öyle değil. Onca savaşa rağmen son çeyrekte Ermenistan'ın ekonomisinin büyümesi bunun göstergesi. Yeme içme sektöründen, dijital işçiliğe birçok gelişme oluyor Ermenistan'da.
Tabii ki Rusya'dan kaçışlar da banka sektörünü besliyor. Ancak bu tek sebebi değil. Savaşın ardından turizm 2018'deki seviyesine geri döndü bile. Daha Noel gelmeden, Turist sayısının 1 milyon 240 bin olduğu açıklandı. 2022 Ocak-Ağustos büyüme oranları şöyle:
- Sanayi üretimi %16 ,
- İhracat %57 ,
- Teknoloji'de %29,5 ,
- Yeme-İçme %27.9.
Anladınız siz durumu. Türkiye ile kıyaslandığında küçük bir ülke ölçeğine göre hayli yüksek veriler bunlar. İşte bu yükselme bölgesel olarak çevredeki ülkeleri rahatsız edebilir. Yukarıda bahsettiğim 'masa dağıtma' mevzuları da buradan çıkar. Hoş Türkiye'nin masasında sürekli bir "soykırımın tanınmasından vazgeçilmesi" vardı ama sanmayın ki bu sadece Erdoğan'ın Paşinyan masasındaydı.
Yıllardır bu günlere yatırım yapıyor Türkiye dış siyaseti.
Los Angeles'taki Ferahyan Ermeni Okuluna yapılan saldırılar, Brüksel'de soykırım anıtına ve Avrupa'da daha nicelerine ülkücülerin saldırıları Mevlüt Çavuşoğlu'nun 'mücadele' dediği planın bir parçası.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu hafta bu kez Strasbourg'da Türk toplumu ile bir araya geldiğinde bu planını tekrarladı ve diasporadaki Türklere organize olmalarını söyledi.
Ne dedi peki:
"800 bin insanımızın yaşadığı Fransa'da siyasette daha etkili olabiliriz. Burada da maalesef bir Ermeni diasporası var ve bu Ermeni diasporasının bir bölümü iyi niyetli değil. Türkiye ile Ermenistan, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki normalleşmeye de karşılar."
Çavuşoğlu'nun konuşmasının tamamını linkten okuyabilirsiniz.
Bu plan ve dış politika tabii ki ülke içerisinde herkesin konuştuğu Feyzioğlu, Perinçek ve Mehmet Ali Çelebi ile kurulan kirli ittifakın bir yansıması.
Perinçek'in yurtdışına gidip soykırımı inkâr etmesi ile ilgili yapılan uluslararası mahkemedeki şovu ve sonrasında “soykırım yalanını kanıtladım” edası ile ülkenin dış politikasına ilham verdiğini düşünebilmek pek mümkün.
O mahkemede kendisini desteklemeye gidenlerin arasında bulunanları hatırlayalım. Deniz Baykal ve şu anda Prag büyükelçisi olan Egemen Bağış.
'BİZİM DİASPORAMIZ'DAN 'MAALESEF DİASPORAYA'
Aslında bir önceki futbol diplomasisi zamanında Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu ile bugünkünden farklı bir çizgi belirlenmişti.
Davutoğlu, Ermeni diasporasının farklı kesimleriyle bir araya bile gelmiş ve sonrasında 'bizim diasporamız' söylemini üretmişti.
Davutoğlu başbakan iken, Şubat 2015'te, Ermenilere uygulanan soykırımın 100. yılını anma etkinlikleri yaklaşırken, Ankara Palas'ta azınlık temsilcilerle bir araya gelmiş ve şunları söylemişti:
"Ermeni Diasporası, düşman diaspora değil, bizim. Diaspora açılımımız devam edecek. Ermenilerin acılarını hissediyoruz. Hiçbir şey eskiden olduğu gibi zaten değil, olmayacak. Sorunların tümünü çözeceğiz"
Şimdi Gelecek Partisi Genel Başkanı, 6'lı Masa'nın bir sandalyesi olan Ahmet Davutoğlu keşke o günlerle ilgili deneyimlerini ve derin görüşmelerini anlatsa.
Ama anlatmaz. Seçim öncesinde Ermenilerle iyi ilişki oy toplamaz çünkü. 'Bizim diasporadan' bugün 'maalesef diaspora' ya geldik.
Çavuşoğlu yurt dışındaki bu toplantılarında verdiği mesajların nereye gideceğini bilmeyecek bir siyasetçi değil. Tabii ki yurtdışındaki ülkücüleri ve milliyetçileri gaza ve hevese getirip onların arkasında duracağının garantisini verdiği bir siyasi söylem ürettiğini biliyor.
Ancak onu dinleyen ve belki bir gün bu yazıya denk gelecek olan Türklere de şunu söylemek gerek.
Ermeniler 'maalesef' diaspora' olmadılar.
Ortadaki 'maalesef'i yaratan Türkiye'ydi. Talat ve Enver paşalardı.
Bugünkü Türkiye iktidarı ise maalesef o paşaların arkasından yürüyerek, her seferinde bir bahane ile onları yücelterek, bizleri 'maalesef diaspora' yaptı.
Elimizdekiler aldılar, Ermeniliği, Rumluğu, Süryaniliği ve Yahudiliği yani Türkiye'de üretilebilecek her türlü farklılığı 'Affedersiniz' ile sıfatlandırma yoluna gittiler.
İşte o 'affedersiniz' Ermeniler, diasporada bugün kullandığınız birçok teknolojinin patentini üretti, ATM'lerin, otomatik kurutma makinelerinin ve daha nicelerinin altına imza attı.
Sadece Ermeniler de değil. O 'affedersinizlerden' bazı Alevi, Kürt, Zaza veya Ezidi torunlar Covid aşısını, uçak motorlarını, deprem tahmin makinelerini üretti.
Maalesef böyle bir memleket oldu Türkiye sayın bakan...
Not: Bu yazıyı yazarken Kılıçdaroğlu ABD'deydi, helalleşmeden bahseden Bay Kemal, orada Ermeni diasporası ile görüşecek mi merak ediyorum. Artık onu da diğer yazıya...