Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

AKP iktidarı bir insanlık sorunudur

‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ diyen hekimlerin başına gelenler de gösterdi ki, aslında AKP de bir sorun, hem de insanlık sorunu.

12 Eylül faşist cuntasının başı, tartışmalı bir referandumla kendisini cumhurbaşkanı seçtirmişti.

Özal da cuntacı generallerin itirazına karşın başbakan olmuştu.

Ama 12 Eylül’ün karanlığı Türkiye’nin üzerine tüm gücüyle abanmayı sürdürüyordu.

Sıkıyönetim mahkemeleri otomatiğe bağlanmış, önüne gelene idam cezası veriyordu.

Yaklaşık yedi bin kişi için idam cezası istemişti sıkıyönetim savcıları. Bunlardan 517’si idama mahkum edilmişti.

Bunun 50 kadarı askeri konsey tarafından uygulanmış, cezaevlerinde yüzlerce insan ölüm endişesiyle sıranın kendilerine gelmesini bekliyordu.

Türkiye ölüm ve baskı havasını solurken, 7 Ekim 1985’te Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi bir karar alır.

"Son zamanlarda kamuoyunda yoğun bir biçimde tartışılan ‘idam cezası’nın hekimler açısın onaylanması olanak dışıdır. Bu nedenle Türk Ceza Kanunu’ndan idam cezası kaldırılmalıdır."

Konsey bu kararını TBMM üyelerine dönemin Başbakanı Özal’a ve Cumhurbaşkanı Evren’e bir mektupla bildirir.

Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine Cumhuriyet Savcısı 14 Kasım 1985’te bir iddianame hazırlar.

Savcı, Türk Tabipler Birliği’nin kapatılmasını, Merkez Konseyi üyelerinin görevlerine son verilmesini ve Dernekler Yasası’na aykırı davrandıkları için iki yıl hapisle cezalandırılmalarını ister..

Yargılama 19 Şubat 1986’da Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlar.

TTB Merkez Konseyi üyeleri Prof. Dr. Nusret Fişek, Prof. Atalay Yörükoğlu, Doç. Dr. Nevzat Erem, Doç. Dr. Haluk Özbay, Dr. Ragıp Çam ve Doç. Dr. Hüsnü Çuhadar yargıç karşısına çıkarlar.

Başkan Fişek savunmasına başlar.

"İnsanların hayatta kalma haklarını ihlal olarak gördüğüm idam cezalarının kaldırılmasını savunmak, hem benim meslek çizgimin, hem evrensel hekimlik mesleğinin en doğal, en tutarlı uzantısıdır. Hekimlerin amacı kişiler arasında ayrım yapmadan herkesin hayatını korumaktır. Biz değil bir sanığın, harpte bir düşman askerinin yaşaması için uğraş veririz."

Bir de soru sorar savunmasında:

"Sayın Savcı hakkımızda dava açtığı günden beri düşünüyorum, Hükümet bizi ne için mahkemeye verdi?"

Ardından sorusunun yanıtını kendisi verir:

"O halde bu dava, siyasi amaçla açtırılmış bir davadır."

TTB’nin bir insan hakkı olan yaşama hakkı konusunda ve ülkenin sorunları hakkında görüş bildirme hakkına sahip olduğunu belirterek "İdam cezasının kaldırılmasını istemekle görevimizi yaptık" der.

Mahkeme yargılama sonucunda Türk Tabipleri Birliği yöneticilerinin idam cezasının infazında hekimlerin bulunmasına karşı çıkarak cezanın kaldırılmasına yönelik cumhurbaşkanına, hükümet üyelerine, milletvekillerine mektup yazmasının ve görüşlerini kamuoyuna açıklamasının TTB’nin amaçlarına aykırı olmadığına karar verir.

"İdam cezası" 12 Eylül cuntacılarının Türkiye toplumunu hizaya getirme politikasının bir uzantısıyken, idam cezasını hararetle savunan cuntanın şefi ülkeye cumhurbaşkanı olmuşken, bir mahkeme idam cezasının kaldırılmasını istedikleri için yargılanan TTB İcra Konseyi üyeleri hakkında beraat kararı verebilmiştir.

Aradan bunca yıl geçmesine rağmen AKP Türkiyesi, 32 yıl önceki 12 Eylül Türkiyesi’nden daha geri bir noktadır.

İdam cezasının kaldırılmasını istediği için yargıç karşısına çıkan TTB Başkanı Prof. Dr. Fişek günümüzden 32 yıl önceki savunmasında "Harpte bir düşman askerinin yaşaması için uğraş veririz" demiştir ve 12 Eylülcü faşistler tarafından bile linç edilmemiştir.

Bugünün AKP Türkiyesi’nde böyle bir cümle kuracak herhangi bir doktorun başına gelebilecek kötülükleri, uğrayacağı linci tahmin bile edemezsiniz.

Barış isteyen akademisyenler işlerinden atıldı, hala mahkemelerde süründürülüyorlar.

"Zeytin Dalı Harekatı"na karşı AKP milletvekillerine mektup gönderen 170 aydın iktidardan, "Böyle aydın olmaz olsun" yanıtını aldı.

TTB Merkez Konseyi üyeleri "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" tesbitini yaptıkları "Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkartmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!" dedikleri için başlarına gelmedik kalmadı.

Yarın Türkiye’nin barış, demokrasi, insanlık ve tıp tarihinin sayfalarında onurlu yerlerini alacak olan TTB yöneticileri Raşit Tükel, Sezai Berber, Sinan Adıyaman, Selma Güngör, Şeyhmus Gökalp, Hande Arpat, Ayfer Horasan, Taner Gren, Funda Obu, Yaşar Ulutaş ve Nazım Yılmaz önce AKP iktidarının sözcüleri tarafından saldırıya uğradı.

Cumhurbaşkanı "Teörist seviciler" dedi ülkenin yüz akı hekimlerine.

İçişleri Bakanı "arkadan hançerleyen" kalleşlere benzetti.

Afrin’in, "Zeytin Dalı Harekatı"nın adını bile anmadıkları, tek bir örgütü çağrıştıracak tek bir sözcük kullanmadıkları halde, sadece "barış" istedikleri için Ankara Başsavcılığı önce "terör örgütü propaagandası yapmak ve halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek" suçlarından soruşturma başlattı.

Ardından, oda yöneticilerinin savcılıkla kurdukları ilişkiye, istenildiği zaman ifade vermeye geleceklerini, talep edilen belgeleri ileteceklerini bildirmelerine rağmen ertesi gün sabaha karşı evleri, iş yerleri ve TTB Genel Merkezi basıldı.

Herhalde "barış" istemenin ne kadar büyük bir suç olduğunu anlatmak için, 12 Eylülcü faşistlerin bile uygulamadığı yöntemler uygulandı oda yöneticilerine karşı.

"Savaş bir halk sağlığı sorunudur" diyen doktorların başına gelenler bir kez ddaha gösterdi ki; AKP iktidarı da bir insanlık sorunudur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi