Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu

Akreple yelkovan arasından geçen şiirler

Günümüzde Garip şiirini güncelleyerek devam ettiren isimlerden biri de Fatin Hazinedar. Onun okurla buluşan “Yakışıklı Yelkovan” adlı üçüncü kitabı, okuru akreple yelkovan arasından geçen şiirlerle zaman yolculuğuna çıkarıyor

Garip, modern Türkçe şiirde, tasfiye sürecinin Nâzım Hikmet’ten sonraki ikinci dalgası oldu. Önemli bir reform harekâtı olarak başladı. Şiirde biçimsel olduğu kadar yapısal dönüşüm de gerçekleştirdi. Garip çıkışı bir kez daha kanıtlar; şiirde yenileşme, şiir anlayışını değiştirerek mümkün olabilir.

Garip çıkışıyla şiirde tebdili mekân da yapılmış, yani mekân değişikliğine gidilmiştir. Odalardan, salonlardan sıkılmış, bunalmış şiir açık havaya çıkmıştır. Deyim yerindeyse ilk kez Nâzım Hikmet’le gerçekleşen yenilik hamlesini daha sonra gelen kuşaktan genç şairler de benimsenmişlerdir. Onların çıkışıyla da şiirin beynine oksijen gitmiştir. Bu değişiklik de şiirin sesine, sözüne elbette yeni bir boyut kazandırmıştır.

Cemal Süreya, Orhan Veli’nin şiire kasket giydirdiğini söyler. Aslında bu tanımlama Garip dalgası içinde yer alan tüm şairler ve şiirleri için geçerlidir. Süreya’nın tespitine, kasketin açık havada giyildiğini ekleyebiliriz. Garip şiiri sokaktadır, ama daha çok açık havadadır. Yani Garip şiirinin mekânı sokakla sınırlı kalmamıştır. Öte yandan, başlangıçta ya da ilk dönemde Garip şiirinin sokakta, açık havada bir gözlemci, bir tanık durumunda kaldığını da vurgulayalım. Şiirin sokakta aksiyoner bir özne olarak konuşması için biraz daha zaman geçmesi gerekecektir. Bir sonraki yenilik dalgası İkinciyeni ve onu takip eden altmışlı yılların ikinci toplumcu yeni dalgasıyla şiirin öznesi, sokakta ya da alanlarda, artık izleyici değil, eylemci olarak yer alır.

TAMAMLANMAMIŞ YA DA BİTMEMİŞ, BİTİRİLMEMİŞ BİR DALGA

Garip’e dönelim. Garip’in süren; tamamlanmamış, bitmemiş ya da bitirilememiş bir şiir dalgası olduğunu vurgulayarak devam edelim.

Garip çıkışının üç şairi Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’dır, ama bu şiiri değiştirme dalgası onlarla sınırlı kalmamıştır. Büyük bir yaygınlık kazanan Garip’in şiir anlayışını benimseyenlerin sayısı Orhan Veli henüz hayattayken hızla çoğalmıştır. Çünkü Garip, denilebilir ki doğru zamanda doğru bir çıkış olmuştur. Yaygınlaşmasının ve etkisinin kalıcı olmasının belli başlı nedenlerinden biri de budur.

Başlangıcında, örneğin İkinciyeni’nin önemli temsilcilerinden biri olacak Edip Cansever de Garip etkisinde olan genç şairlerden biridir.

Garip’in kurucu üç şairinden biri olan Oktay Rifat’ın, ellili yılların ortasında, 1956’da yayımlanan “Perçemli Sokak”la bambaşka bir şiire yöneldiği görülür. Melih Cevdet Anday da altmışlı yıllarda Garip çizgisinden tamamen uzaklaşır. Ancak Garip şiiri başka şairlerin açılımları ve katkılarıyla devam eder. Örneğin Salâh Birsel, Metin Eloğlu, Can Yücel, Özdemir Asaf Garip şiirini katkılarıyla genişleterek sürdüren şairler olmuşlardır.

GARİP VE GARİP’İ GARİP’LE AŞMAK

Seksenli yıllarda arayış içindeki yeni kuşak şairlerce, güvenli bir sığınak olarak görülen İkinciyenici şiir anlayışı, dalganın yükseldiği ellili yıllarda bile olmayan bir ilgiyle benimsenir ve yaygınlaşır. Aynı dönemde, Garip deneyimini ve birikimini de bir seçenek olarak değerlendiren isimler çıkar. Ayrıca, seksenli yılların sonuna doğru, ama daha çok doksanlı yıllarda görünür, bilinir duruma gelen “Postgarip” olarak da adlandırılabilecek bir yönelim oluşur. Söz konusu eğilimi mizahı karamizahın sınırlarını da zorlayacak boyuta taşıyan, eleştirel bir şiir yönelimi olarak tanımlayabiliriz. Postgarip şiir, dil oyunlarına yaslanan özelliğiyle de dikkat çeker.

Seksenlerde Garip’le bağlantılı olarak gelişen ve iz bırakan iç içe geçmiş iki eğilimden söz edilebilir. İlk eğilimi temsil eden isimler daha çok Garip şiirinin başlangıcından itibaren sağladığı birikime yaslanırken diğer eğilimin temsilcileri Garip’ten kopmayı değil de Garip’i Garip’le aşmayı tercih etmiş gibidirler. Örneğin seksenli yılların ikinci yarısından itibaren adı şair olarak gündemde olan Sunay Akın’ın birinci eğilime, Oğuzhan Akay’ın da ikinci eğilime yakın oldukları söylenebilir.

Birinci gruptaki isimler, şiir anlayışları bakımından, başta mizah olmak üzere Garip’in tipik özelliklerine ve ilkelerine bağlı kalırken ikinci gruptakiler espri, humor, jest ve ironinin yanına dil oyunlarını da ekleyerek bir genişleme oluştururlar. Arada şunu da belirtmek gerekir. Garip’in başından itibaren bu eğilimi benimseyen ve sürdüren önemli şairler vardır. Yani seksenlerin genç kuşak şairlerinin, hangi şiir çizgisini benimsemiş olurlarsa olsunlar, hepsinin dizinin dibine oturduğu bir şair babaları mevcuttur. Modern Türkçe şiirde, babasız şair varsa o da Ece Ayhan’dır.

Konuya dönelim. Örneğin Sunay Akın gibi isimlerin şiiri doğrudan Garip’e eklemlenir. Oğuzhan Akay ve benzerlerinin şiiriyse Metin Eloğlu, Can Yücel, Özdemir Asaf gibi öteki Garip şairlerinin katkılarıyla genişlettikleri şiirin ve şiir anlayışının dolayımından geçer…

İki şairden de birer örnek okuyalım. İlk örneğimiz Sunay Akın’dan olsun. “Kaza Süsü” başlıklı şiirden bir betik:

Çay bardağı biçiminde yontulsun
mezar taşlarım
ve yaşamdan bir tek yudum
bile alamayacağım için
üstlerine yatay olarak
bir de kaşık
konsun

Diğer örneğimiz de Oğuzhan Akay’dan, onun “Şehir Atı” başlıklı şiirinden iki betik:

Recep, Şevki'nin din kardeşi
Atmasın da ne yapsın
Şaban , Ramazan ve diğerleri film adı
Hasılatsız
Kadınsız

Kendimize gelelim beyler, aynı kapıya çıkar
O şekilde
Kenardan

ŞİİRİ YAŞATAN ARAYIŞTIR

Her şiir, yürürlükteki şiiri aşmayı gerçekleştiremeyebilir. Ama her şiir yürürlükteki şiiri aşma amacını içerir. Bu, şiirin bir arayış olmasının gereğidir.

Şiir bir arayıştır. Şiiri yaşatan da arayıştır. Şairin arayış içinde olmasıdır. Arayıştan vazgeçen şairin şiiri ölü doğar. Bu arada ölü doğan şiirler mezarlığına da uğramak gerekir ara sıra… Şiirin nasıl yazılmaması gerektiğini örnekler üzerinden incelemenin birçok yararı olacağı açık diyelim ve ana konumuza dönelim.

Günümüzde Garip şiirini güncelleyerek devam ettiren isimlerden biri de Fatin Hazinedar (1965). Çok yazan, sık yayımlayan bir şair değil Hazinedar. Fakat yayımlanan şiirleri, kitapları okurdan karşılığını alan düzeyiyle dikkati çekiyor. Onun yılın ilk günlerinde okurla buluşan “Yakışıklı Yelkovan” adlı üçüncü kitabı da bu saptamamızı pekiştiren şiirler içeriyor.

Fatin Hazinedar’ın daha önce yayımlanmış iki şiir kitabındaki şiirler için de aynı şeyler söylenebilir.

Hazinedar’ın seksen sayfadan oluşan yeni kitabında “Aile Boyu”, “Vapur Dumanı”, “Ruj Lekesi”, “Teneffüs Zili” başlıklı dört bölüm yer alıyor. Kitabının ilk bölümünden “Ben” başlıklı şiirden iki betik aktaralım:

Annem

Güzel olayım diye değil

İkizimden ayırmak için koymuş

Doğururken yüzüme beni

Önce ikizim terk etti beni

Güneşli bir günde aldım başıma çıktım yola

Ben gittim o geldi

Arkamdan “Fatin Fatin” dedi

Arkadaşımı buldum dedim

Yağmur yağdı

Gölgem terk etti beni

Şairin, bir yandan kendi kişisel tarihinden kesitlere yer verirken bir yandan da yaşama ait her şey, şiir olarak anlatılabilir görüşünü destekleyen bir alt metin oluşturduğunu söylemek mümkün.

Hazinedar, özel yaşamının kimi dönemlerinden seçtiği kesitleri şiire aktarmakla kalmıyor. Okuru da akreple yelkovan arasından geçen şiirlerle zaman yolculuğuna çıkarıyor. Kitabın “Vapur Dumanı” başlıklı bölümünden bir şiir okuyarak devam edelim. Alıntımız “Balkon” adlı şiirden:

Yurdum

Balkanların

Deniz manzaralı balkonudur

Yaslı demir korkuluklarından

İstanbul

Sarkar

Hazinedar, bazen duygusal, bazen düşünsel olarak etkisi altında kaldığı ve toplumu etkileyen olaylar, durumlar için de vakanüvis tavrıyla tepki veriyor ve kaydını şiirin diliyle oluşturuyor.

YERGİ VE ŞİİR

Fatin Hazinedar’ın şiirleri için tercih ettiği anekdot formu ya da biçimi Garip’le ilişkisini yansıtan bir önemli bir gösterge oluşturuyor. Ama Garip’le ilişkisini sağlayan bağ sadece form ya da biçim değil. Hazinedar, yergi şiirinin günümüzdeki temsilcilerinden biri olarak da Garip’le ilişkileniyor. Yine de onun “Ortodoks bir Garipçi” olmadığı söylenebilir. Bu defa alıntımız “Ruj Lekesi” başlıklı bölümün ilk şiiri olan “Ih-L’amour”dan:

Zil çaldığında

Kuşlar uçar

Çocuklar konardı dallarına

Avludaki ihtiyar ıhlamurun

Fatin Hazinedar’ın yergi anlayışı, bir yandan anlatıya derinlik ve genişlik katarken bir yandan da çelişkiyi, çatışmayı görünür ve konuşulur mesafeye çekebiliyor.

Yerginin bir mizah tarzı olarak etkisiz, geçersiz bırakmak gibi bir özelliğinin bulunduğu da söylenebilir. Başka bir deyişle yergi de “güç sarhoşluğu” yaşayan kişiyi ya da kişileri rüyasından uyandıracak dokunuşta bulunabilir. Yok sayılan bir gerçekliği ya da acıyı hatırlatabilir. Fatin Hazinedar’ın akreple yelkovanın arasından geçen şiirlerinde de bunun örneklerini okuyoruz. Hazinedar’ın, kitabın “Teneffüs Zili” başlıklı son bölümünde yer alan “Yakup’un Merdiveni” adlı şiiri, bilhassa oluşturduğu çağrışım ve anlam katmanları yönünden üzerinde durulmaya değer. Yakup’un devlet ve merdiven yönünü, devletin ve merdiveninse Yakup yüzünü sergileyen şiirden bir bölüm okuyalım:

Bir fotoğrafı tamamlar üç nokta yanyana

Metin Behçet Uğur

Sorarım sana Yakup

Bir basamakta kaç şair oturur

Yakup adın yüzüne iğreti

Yoksa senin adın… Devlet mi?

- Soru sormayınız

Tek tek sözünü etmeye değer çok şiir var kitapta. Son bölümdeki “Cancağ’zım Cancikyan” başlıklı şiir de onlardan biri. Fatin Hazinedar şiirinde hem yirmi altı yaşında yaşamını yitiren İstanbullu Ermeni şair Cancikyan’ı selamlıyor hem de alt metninde Ermeni halkının yaşadığı coğrafyada maruz kaldığı kıyım ve yıkıma dikkati çekiyor. Şiirin kitabın okuyup bittikten sonra bitmeyen, yankısını sürdüren şiirler sınıfından olduğunu da kaydedelim ve bir betik aktaralım:

Cancağ’zım

Samatya’da üzmeyi bilmeyen çocuklar

Denizde değil

Ciğerlerindeki suda boy verirler

Hangi yaramız daha derin diye

Ve kıyıda

Can melekleri kalır

Cansız bedenlerden geriye

Şiir yalnızca şiir değildir. Ama aynı zamanda şiir yalnızca şiirdir. Her iki önermenin de sağlamasını yapmak için şiir okumak gerekir.

Fatin Hazinedar, balkondan uçurduğu dili bahçeye koşup şiir olarak tutuyor ve yeni bir oyun kuruyor. Böylesi bir maceraya ayna tutan şiirlerin toplandığı kitap elbette merak uyandıracaktır. Meraklıların bilgisine…


Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Enver Topaloğlu Arşivi