Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Anayasal revizyon için araç olarak hükümet krizi (24-29 Ekim 1923)

Mustafa Kemal Paşa ve hayranları için ‘dahice siyasi manevra’ olarak görülen bu süreç, eski dostları da dahil olmak üzere birçok kişi tarafından Cumhuriyet’in ilanının diktatörleşme sürecinde bir araç olarak kullanılması olarak görülmüştür.

Aylardır burada, iktidarın güz aylarında ‘yeni anayasa’ tartışmasını gündemin başına oturtmaya çalışacağını yazıyorum.

Ana muhalefet olarak CHP’nin ve başına sarılan binbir musibete rağmen radikal demokrasi mücadelesinin bayraktarlığını bırakmayan DEM Parti'nin bu konuda bir an önce hazırlıklara başlaması gerektiğini düşünüyorum…

Son günlerde iktidarın yaptığı yeni anayasa çıkışları, birinci iddianın gerçek olduğunu gösteriyor. Yani iktidar anayasa tartışmalarını şimdiden gündemin temel meselesi haline getirme çabasına başlamıştır.

Muhalefetin hazırlıklı olması meselesine gelince, iktidarın sahte anayasa tartışmalarıyla gündemi belirleme veya domine etme çabasına karşı muhalefetin bir stratejisi var mı bilmiyoruz, ama özellikle İmamoğlu ve Özel ikilisinin bu durumlarda doğru tepki verme konusunda güven vermeye devam ettiğini söyleyebiliriz …

Asıl hazırlık ise ‘yeni anayasa’ veya ‘anayasal revizyon’ konusunda radikal bir iddiayla ve güven verici bir vizyonla ortaya çıkma konusunda yapılmalıdır. Hem Osmanlı-Türkiye anayasalar ve anayasal revizyonlar tarihi hem de dünya örnekleri bağlamında çalışmalar ve tartışmalar, iddialı ve vizyon sahibi bir çıkışın ön koşuludur.

İktidarın dayatacağı gündemin ve söylemin esiri olmadan ve hatta onu fırsata çevirecek şekilde yeni anayasa veya anayasal revizyon konusunda yapılacak çok şey var. Bunu her iki parti içinde de çok iyi bilenlerin sayısı az değil…

Tarih Tersleri’ne düşen ise, anayasalar veya anayasal revizyonlar tarihi konusunda bilinenleri eleştirel bir perspektifle aktarmak ve yaygın klişeleri ve mitleri sorgulamaktır.

Bu köşede bu minval üzerine, öncelikle anayasal revizyonlar tarihine odaklanıyorum, çünkü ‘her derde deva yeni anayasa’ iddiası ve beklentisinin sorunlu olduğunu, bazen anayasal revizyonların yeni anaysalar kadar radikal değişim (bir başka deyişle yıkma ve kurma süreci) anlamına geldiğini göstermeye çalışıyorum.

Bunun en bariz, en çarpıcı ve günümüz Türkiye’si için en belirleyici olan örneği olan 1921 Anayasasındaki ikinci revizyona, tam da bu önem ve anlamı nedeniyle diğerlerinden daha çok yer ayırdım. Nitekim, 29 Ekim 1923 tarihinde gerçekleşen bu revizyona giden süreci köşe yazısı sınırlılıkları içinde haftalarca burada işlemeye çalıştım.

Önceki üç yazıda özetlediğim Ağustos-Ekim 1923 arasındaki süreç sonunda, Ekim ayının son haftasında gelinen noktada, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve çevresinin gündeme getirdiği ve asıl amacı ‘iktidar mücadelesinde akıllıca bir hamle’ olan anayasa değişikliğinin sadece revizyonla sınırlı kalacağı belli olmuştur.

Gerçi Ağustos ve Eylül ayında Ankara ve İstanbul basınında anayasa meselesi defalarca gündeme getirilerek kamuoyu hazırlanmaya çalışılmıştır, ama Ankara’da kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklardan dışarıya sızan daha ziyade spekülasyon olmuştur.

Eylül ayının sonundan itibaren basında iyice şiddetlenen anayasa tartışmalarında odak noktası ‘cumhuriyet’ kavramı olmuştur. Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa ve yakın çevresi, kendilerinden farklı düşünen herkesi ‘cumhuriyet karşıtı’, ‘saltanat yanlısı’ veya ‘gerici’ olarak lanse etme çabasında oldukça başarılı bir siyaset yürütmüştür.

Öyle ki Ankara-merkezli yeni güç odağının inşasında belirleyici rol oynamış, yıllarca en önemli figürler olarak ön plana çıkmış ve o güne kadar (bazen şiddete ve hileye başvurarak) Birinci Meclisteki II. Grup da dahil olmak üzere tüm muhalifleri tasfiye etme konusunda Mustafa Kemal Paşayla birlikte hareket etmiş olanlar bile konuyla ilgili konuşurken veya yazarken ‘cumhuriyet düşmanı olmadıkları’nı belirterek söze başlamak ve ‘Mustafa Kemal karşıtı olmadıkları’nı ısrarla göstermek zorunda hisset(tiril)mişledir.

Tarihe “Cumhuriyetin İlanı” olarak geçen 29 Ekim 1923 anayasal revizyonu sırasında ve hemen sonrasında takınılan farklı tutumları daha sonra işlemek üzere, bu yazıda revizyonun resmen gündeme getirilmesini, daha doğrusu bu revizyonun rejim değişikliği için araca dönüştürülmesi sürecini ele alacağım.

29 Ekim 1923 anayasal revizyonu ile karşılaştırılabilecek önemde radikal sonuçlara yol açan ve bugün yaşayanların bizzat deneyimleyerek tanık olduğu 2017 anayasal revizyonu sürecinde olduğu gibi, böyle bir radikal değişimin gerçekleşmesi için gerekli olan ortamı yaratan ve nihayetinde “Tanrı’nın lütfu” (!) olarak görülebilecek bir kriz olmuştur.

Bunu fırsat bilerek veya ‘Tanrı’nın lütfu’ olarak görerek akıllıca araçsallaştıran dönem iktidarlarının bu krizin ortaya çıkmasındaki rolü her iki vaka için de hala açıklanmaya muhtaçtır.

2016 darbe girişimini fırsat bilen iktidarın bizzat bu darbedeki rolü tartışılmaya devam etmektedir, ancak sağlıklı bir sonuca ulaşmak için daha fazla zamana ve veriye ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak burada detaylarını vermeyeceğim karmaşık deliller silsilesi bize, 1923 ‘hükümet krizinin’ bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından çıkarıldığını veya en azından manipüle edildiğini göstermektedir.

NEDİR “24-29 EKİM 1923 HÜKÜMET KRİZİ”?

1920 yılında TBMM’nin açılmasıyla birlikte ‘meclis hükümeti’ sistemi uygulanmaya başlanmıştı. Bu sistemde, yürütme organı olarak Hükümet, yani Bakanlar Kurulunun (İcra Heyeti) her üyesi (Vekil) ve Reisi (Başbakan) TBMM tarafından tek tek seçiliyordu. Ancak, sadece hükümetin başı olan Başbakan değil, aynı zamanda her Bakan da ayrı ayrı meclis tarafından seçilmekteydi. Dönemin rejimine “TBMM Devleti” dedirten nedenlerden biri olan bu yöntem, meclisin neredeyse her konuda tek yetkili olduğu sistemin doğal sonucuydu. Ancak bunun ‘artık’ işlemediği hissi veren, daha doğrusu bu hissi vermek için yaratılan meşhur ‘hükümet krizi’, Ekim ayının son haftasında yaşanan iki istifa üzerine gündeme gelmiştir.

Önce TBMM İkinci Başkanı (Reis-i Sani) Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Ekim ayı başında Ordu Müfettişliği görevine atandığı için İkinci Başkanlık görevinden 23 Ekim Salı günü istifa etmiş, bu istifa, ertesi gün Meclise gelmiştir.

Ardından hem Ağustos ayı başında Rauf (Orbay) Beyden devraldığı Başbakanlık (İcra Vekilleri Heyeti Reisliği) hem de İçişleri Bakanlığı (Dahiliye Vekaleti) görevini yürütmekte olan Fethi (Okyar) Bey iki görevi birlikte yürütmenin zorluklarını öne sürerek içişleri bakanlığı görevinden 24 Ekim Çarşamba günü istifa etmiştir.

Her iki mevki için 25 Ekim 1923 Perşembe günü Halk Fırkası Grubu'nda yapılan seçimlerde o gün Ankara'da olmayan İstanbul milletvekili ve eski Başbakan Rauf (Orbay) Bey İkinci Başkanlık için, Erzincan milletvekili ve Parti Divanı üyesi (eski Kürdistan Teali Cemiyeti'nin kurucu üyelerinden) Sabit (Sağıroğlu) Bey ise İçişleri Bakanlığı için Grup tarafından partinin adayları olarak seçilmiştir.

Daha önemlisi, tamamen Mustafa Kemal Paşa güdümünde hareket eden Ali Fethi Beyin İkinci Başkanlık için önerdiği Sinop mebusu Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey ve İçişleri Bakanlığı için önerdiği Kütahya Mebusu Ferit (Tek) Bey grup toplantısında partinin bakan adayı olarak seçilmemiştir.

O güne kadar iktidarın tepesinde, Mustafa Kemal Paşanın yanında yer alan Ali Fuat Paşa’nın Mustafa Kemal Paşanın gözdesi Fethi Bey ile anlaşmazlığı iyi bilinmektedir. Mustafa Kemal’in Sabit Beyin bakanlığını istemediği de…

Ancak daha önemli olan, son zamanlarda muktedirler arasındaki güç savaşımında Mustafa Kemal Paşanın en yakınındakilerden İsmet (İnönü) Paşa ile Lozan Görüşmeleri sürecinden beri anlaşamadığı Rauf (Orbay) Bey arasında yaşanan büyük kavgadır. Bu noktada bunun aslında Mustafa Kemal Paşaya dolaylı muhalefet anlamına geldiği -Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere- herkes tarafından bilinmektedir.

Bu nedenlerle, Parti Grubunda alınan karar Mustafa Kemal Paşa kliği için yenilgi ve büyük bir hayal kırıklığı anlamına gelmektedir.

Anlaşılan, Mustafa Kemal Paşa ve çevresi tarafından tasarlanmış ve ilmek ilmek örülmüş bir seçim süreci sonunda belirlenmiş olan İkinci TBMM bir yana, kendi partisi olan Halk Fırkası bile ‘dikensiz gül bahçesi’ olmaktan uzaktır…

Ancak yanlış anlaşılmasın, bu aşamada yaşanan tartışmalar, çatışmalar ve rekabet, ideolojik kamplaşma üzerinden değil, hep birlikte her türlü muhalefeti tasfiye etmiş olan ‘yeni dönemin muktedirleri’ konumundaki ‘dostlar’ arasında yaşanmaktadır. Bu süreci ‘diktatörleşme süreci’ olarak değerlendiren ‘çekingen muhalifler’, Mustafa Kemal Paşa ve çevresi tarafından lanse edilmek istendiği üzere aslında ‘cumhuriyet düşmanı’ değildirler. Ancak, hakimiyeti milliye söylemini ve istibdat konusundaki kaygılarını dillerinden düşürmeyen bu kişiler demokrasi kahramanları olarak da görülemezler.

İtirazları daha ziyade kendilerinin dahil olacağı oligarşik rejimin yerine inşa edilmekte olan tek adam rejiminedir. Ancak bu konuda açıkça ortaya çıkacak cesareti o sırada gösteremedikleri gibi, Mustafa Kemal Paşanın siyasi manevralarına cevap verecek yetenekte olmadıkları da anlaşılmaktadır.

Partisinin grup toplantısında yaşanan bu ‘sürpriz’ karşısında Mustafa Kemal Paşa'nın (İsmet Paşa başta olmak üzere en yakınında bulunan kişilerle birlikte geliştirdiği) strateji, Bizans Saraylarında bulunmayacak inceliktedir: Tamamen kendi kontörlünde olan mevcut Bakanlar Kurulunu 26 Ekim Cuma günü özel bir toplantıya çağıran Mustafa Kemal Paşa, önce bakanlar kurulunun istifa etmesini sağlayarak ülkeyi hükümetsiz bırakmış ve böylece hükümet krizi başlatmıştır. Sonra da ertesi gün, 27 Ekim Cumartesi gününe hummalı çalışma içinde giren Parti grubunda önerilecek hiçbir Bakanlar Kurulu listesine katılmayı herkesin reddetmesini sağlayarak bu krizi iyice çözümsüzlüğe sokmuştur. Böylece, haftanın ilk iki günü olan 27 Ekim Cumartesi ve 28 Ekim Pazar günleri basında, partide ve mecliste ‘büyük hükümet krizi’ yaşanmakta olduğu yönünde kaygılı bir ruh hali oluşmasına yol açmıştır.

Yani, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yapılan toplantılarda ve özel görüşmelerde yapılmış iş bölümüne göre en yakınındakiler Parti grubunda görevini çok iyi yaparak önce istifalarla başlatılan krizi, daha sonra önerilen hiçbir bakanlık listesine girmeyi reddederek bir çıkmaza dönüştürmüşlerdir.

Bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta detaylarıyla anlattığı bu strateji doğrultusunda, son adımın atılması için önce 28 Ekim Pazar akşamı Çankaya Köşkünde yapılan toplantıya katılan ‘şanslı’ şahsiyetlere, sihirli çözümün (dolayısıyla asıl hedefin) Cumhuriyet’in ilan edilmesi olacağını açıklanmıştır. Sonra da geç saatlere kadar birlikte çalıştığı İsmet Paşa ile birlikte Mustafa Kemal Paşa, ertesi gün yani 29 Ekim Pazartesi günü önce parti grubunda ve sonra da mecliste atılacak adımlar için son rötuşları yapmıştır.

Nihayet, bu planın gereği olarak, 29 Ekim Pazartesi sabahı yapılan Parti Grubu toplantısında çıkmaza sokulan sorunun çözümü için tek çare olarak Reise başvurulması gerektiği yönünde Parti Grubunda karar çıkarttırılacaktır. Önce toplantıya gelerek hazırlık için biraz zaman isteyen ve öğle yemeği arasında son kişisel görüşmelerini yapan Mustafa Kemal Paşa, aynı gün öğleden sonra Parti Grubunda yaptığı konuşmada “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun tevsii ve ikmali [genişletilmesi ve eksiklerinin tamamlanması] lazımdır” diyerek, sihirli çözüm olarak anayasal revizyon önerisini açıklamıştır.

Bunun kabul edilmesi üzerine, anayasal revizyon için birkaç saatte kanunu teklifi hazırlamak üzere Kanun-ı Esasi Encümeni (Anayasa Komisyonu) hazırlıklarına başlamıştır. Hazırlanan “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tadiline Dair Kanun Teklifi” (Anayasanın Bazı Maddelerinin Revizyonuna Dair Kanun Teklifi) ve mazbatası, aynı günün akşam saatlerinde “müstacelen ve derakap” (acilen ve hemen akabinde) görüşülmesi talebiyle Genel Kurul’a getirilmiştir.

Gelecek yazıda içeriğini ve Meclis’te müzakere ve kabul sürecini anlatacağım bu kanun aracılığıyla mevcut hükümet krizi ‘kökten’ çözülecek; böylece Cumhuriyet’in ilanı, yani rejim değişikliği için de bu revizyon araç olarak kullanılacaktır.

Literatürde sıkça dile getirilen “Cumhuriyet’in özel bir akşam yemeğinde küçük bir grup arasında ilk olarak gündeme geldiği” ve “ülke için yeni veya sürpriz olduğu” iddiası doğru değildir. Birkaç haftadır burada detaylı anlattığım üzere, Cumhuriyet tartışması en azından Ağustos ayından beri basının gündemindedir.

Ancak birkaç aylık oldukça sınırlı tartışma sürecinin yetersizliğini bir yana bıraksak bile, bu savunmacı tavrın kurnazlıkla sakladığı şu gerçekliği görebiliriz: Hükümet krizinin çözülmesi için, bu sırada tam bir oldubittiyle anayasal revizyonunun Cumhuriyet’in ilanı için araçsallaştırılması, önde gelen siyasi ve askeri figürler dahil olmak üzere çoğu insan için elbette sürpriz olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa ve hayranları için ‘dahice siyasi manevra’ olarak görülen bu süreç, eski dostları da dahil olmak üzere birçok kişi tarafından Cumhuriyet’in ilanının diktatörleşme sürecinde bir araç olarak kullanılması kurnazlığı ve ‘aceleye getirilmesi’ olarak görülmüştür.

Kimin haklı olduğunu anlamamız için, sonraki yıllarda inşa edilecek olan Tek Adam Rejiminin ortaya çıkmasını beklememize gerek yoktur; gelecek hafta ele alacağım 29 Ekim 1923 Anayasal Revizyonunun içeriğine, yani Cumhuriyet’in ilanıyla aslında neyin değiştiğine bakarak da mesele kolayca anlaşılabilir: Demokratikleşme sürecinde geri adım!


Bülent Bilmez kimdir?

Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bilmez Hocadan Tarih Tersleri Arşivi