Yavuz Baydar
Avrupa Konseyi'nde evlere şenlik AKP-CHP ittifakı
''Acı, çok acı...''
Bugünkü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) oylaması Türkiye'nin 13 yıl sonra yeniden siyasi denetim - gözetim sürecine alınması yönünde sonuçlanınca, twitter'e aktardığım ilk tepkim bu oldu.
1990'ların ardından AKP'nin hikayesine hepimiz dikkat kesilmiştik. Kimimiz baştan inanmadı, kimimiz ülkenin yeni bir iktidar-muhalefet temizliğinden geçmesi durumu kaçınılmaz gibi durduğu için 15 yıl önceki değişimi önemsedi. Çünkü 2002'deki seçim TBMM'nin yüzde 80'ini yani o küflenmiş eski siyaset esnafını kapı dışarı etmişti. Başlı başına bu bile hikayeyi heyecanlı kılmaya yetiyordu.
Sonra, önce ağır çekim, sonra hızlanarak, yeni siyaset esnafının çürümeye başlamasını, eski siyaset esnafının yeniden sahneye dönüşünü, eski ve yenilerin kendi çıkarları uğruna yeni ittifaklara yönelişini, 'gibi' yaparak sanki demokrasi mücadelesi görüntüleri vermesini, ve sonunda döne dolaşa herşeyi berbat edişini izlemek zorunda bırakıldık.
16 Nisan, Türkiye'nin çürümeye evet deyişi anlamında tarihi bir kırılma noktasıydı.
25 Nisan AKPM oylaması ile denetim-gözetim sisteminin geri gelmesi ise, demokrasi hayallerinin cenaze töreni ve aynı zamanda, 1908'den başlayıp Atatürk'le hız kazanan Batı sistemiyle bütünleşme çabalarının bir kez daha sınıfta çakmasını ifade etti.
25 Nisan, 15 yıllık AKP hikayesinin 360 derece dönüp, hepimizi demokrasi dolmuşu yolcuları olarak ilk durakta boşaltması anlamına gelir.
Ama ilginçtir, şoför mahallinde oturup inmeyi reddeden iki yolcu var:
MHP ve CHP.
Ben CHP ile ilgiliyim.
Çünkü, eğer AKP demokrasi yolunda herkesi 2002 gerisine savurdu ise; gayet net anlaşıldı ki CHP de 2002'den bu yana Türkiye'nin tükenmek bilmeyen demokratik direnç azmini rehin alıp devletin çıkarlarına emdiren, yalıtan, rayından çıkaran, değişim ruhunun simsarlığını sürdüren tavrında kararlı.
25 Nisan 2017, bu bakımdan CHP'nin 'açık görüş' günüydü.
Bakın neler oldu:
Bir gün önce CHP, YSK'den 'ne olur Danıştay'ın kararını almadan kesin referandum sonuçlarını açıklamayın' ricasında bulunmuş, anında 'hiç umurumuzda değil, istediğimiz zaman yayınlarız' cevabını almıştı.
25 Nisan sabahı Danıştay, tam da beklediğimiz gibi, CHP'nin YSK'yle ilgili şikayetini reddetti. Tartışmaya görüşmeye bile gerek görmeden.
Başkanından icraatına kadar içi dışı belli olan Danıştay'ın böyle bir karar vereceğini CHP bilmiyor muydu?
Bahse girmeye gerek var mı?
Gene aynı saatlerde, AYM Başkanı Zühtü Arslan, açık adresi CHP olduğu aşikar bir mesajı kamuoyuna duyurmaktaydı:
"Anayasa koyucunun, lafzı, anlamı ve amacı bakımından açık bir şekilde düzenlediği kuralları yorum yoluyla değiştirmek esasen Mahkeme eliyle anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir. Bunun da yargısal aktivizm ve meşruiyet tartışmasına yola açacağı her türlü izahtan varestedir."
Ne demek istiyordu Sayın Arslan?
Hukukçu Kerem Altıparmak 'Türkçe' yorumladı bunu:
''Gayet net ne demek istediği. 'YSK kararlarına karşı başka merciye başvurulamaz' kuralı gereği yapılan başvuruları reddedeceğiz, diyor...''
CHP bunun böyle olduğunu yani YSK ve yüksek yargıya başvurmanın bir boşa top çevirme olduğunu bilmiyor muydu?
Bahse girmeye gerek var mı?
Kılıçdaroğlu hızla AYM Başkanı'na laf yetiştirdi, ama o lafları buraya almanın bir anlamı yok, çünkü iş bitti, referandum sonucunun üzerinden 'muhalefet kilitleme' süreci de sona erdi.
Derken, AKPM oylaması geldi.
Arayan bir kaynak, 'CHP'li temsilcileri dikkatle izle' dedi.
İzledik.
Partinin AKPM temsilcileri olan Deniz Baykal, İlhan Kesici, Gülsün Bilgehan ve Haluk Koç aniden devlet reflekslerine geri döndü ve oylamada AKP'lilerle birlikte red oyu verdiler.
Yani 'bizim ülkemizde insan hakları ihlalleri, can kaybı, mala mülke el koyma, canlı insan yakma, gazeteci hapsetme, devlet içinden insanları keyfi olarak işinden etme, akademisyen kovma gibi işlemler yoktur, olanlar da terörle mücadele çerçevesindedir' diye ortalığı velveleye veren AKP'nin yanında durup, ülkenin hukuksal denetimi gibi bir gerekliliğe karşı çıkmış oldular.
Karar tasarısı ülkeyi bir hukuk harabesi haline getiren AKP hükümetine karşı idi.
CHP her zaman yaptığı gibi bunu 'devlete karşı' olarak gördü, belki de buna mecburdu ve böyle yaparak devleti allak bullak etmiş anti-demokratik bir partinin fiili koalisyon ortağı gibi davrandı.
Ve emin olun bu dışarda aynen böyle algınlandı.
'Bu Türkiye'den demokrasi çıkmaz' diyenlere teyit oldu.
Oylama sonrası konuştuğu bir diplomat, ''Çekimser de kalabilirlerdi ve bunu anlardım' dedi. 'Bu ayıptır. Böyle yaparak sosyalist bloku iyice hüsrana uğrattılar; öbür yandan da 'Bon Pour L'Orient' (Doğulular buna müstehaktır' diyenlerin ekmeğine de yağ sürmüş oldular.''
Benim merakım, CHP'lilerin neden böyle davandığı ile bile ilgili değil artık.
Çünkü eminim mutlaka bir kulp vardır.
Ama 'ben meraklıyım' diyorsanız gelin CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın bugün AKPM kararına ilişkin tepkisine bakalım:
''Denetim süreci Türkiye'nin demokratik karakterini kaybettiği yönünde bir algının sonucu olarak geliyor. Demokrasinin ve demokratik kurumların sağlıklı bir şekilde işleyişinin maalesef zedelendiği düşüncesinden dolayı böyle bir karar gündeme geldi. Umuyoruz Türkiye bu süreci en kısa sürede atlatır. OHAL bir an önce kaldırılır, Türkiye'de tekrar demokrasiye dönüş başlar.''
''Bu kötü bir süreçtir. Bu ülkenin bir yurttaşı olarak hepimiz üzüntü duyuyoruz."
Şimdi netleşti mi saygıdeğer okur?
''Umarız, inşallah, maşallah, maalesef' tarzı bir muhalefet bu.
Rica minnet OHAL kaldırma derdinde.
Süreç kötüymüş.
Hay Allah, bilmiyorduk.
'Yurttaş olarak üzüntü duyuyoruz...'
Yurttaş dediğiniz size oy veren, sizin 'hayır'dan sonra muhalefet yapmanızı bekleyen kişi.
Siz yurttaş olmanın ötesinde, ana muhalefet siyasetçisisiniz.
Değilseniz uğrayın Kadıköy'de bir kafeye, beraber üzülün.
Neyse.
Benim merakım bu cevapların trajikomikliği ile ilgili de değil.
Merakım, muhalefetin referandumda 'hayır' kabarıklığına samimiyetle inanıp aynı samimiyetle etrafa umut ifade edenlerle ilgili.
Bir güne sığmış böyle bir CHP icraatıyla siz herhangi bir mesafe katedileceğine inanıyor musunuz?
Kendi ülkesinde iktidara bağımlı hale geldiğini bildiği halde, yargı makamlarına başvurmakla sınırlı bir muhalefeti halka satmaya çalışan; herkesin gözü önünde bir-iki gün içinde YSK, Danıştay ve AYM'den red cevabını aldığı halde, ülkede hukuk düzeni bittiği yetmiyormuş gibi, mağdurların tek umudu haline gelmiş Avrupa Konseyi hukuk mekanizmalarının denetimine de zulüm partisi ile yanyana karşı çıkan bir CHP bu.
Ama...
Düşünün, aslında CHP'nin AKP ile aynı yönde oy kullanması normal.
Taslağın ana parçalarından biri, Demirtaş ve 12 HDP'li milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgiliydi.
Böyle bakınca...
Dokunulmazlıkların kaldırılmasında bunce emeği geçmiş bir ana muhalefet partisinin 'yedi düvele karşı' AKP ile aynı safta durması, temel insan haklarının denetimine karşı çıkması da gayet doğal değil mi?