Minibüssel demokrasi

AKP ülkeye yeni bir demokrasi modeli getirmişti. Ama bunun nasıl bir şey olduğu konusunda hiç kimsenin bilgisi yoktu.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2017'yi büyük kazanımlar ve yenilenme yılı olarak yaşıyor ve yaşatıyor.

Kazanımların en başında 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu yer alıyor. Büyük bir başarı ile kaybedilmiş bir halk oylamasını kazanım haline dönüştürdü. Anayasa (damgasız oy pusulalarıyla) Anayasa'ya aykırı biçimde değiştirilmiş gibi oldu!

(Acaba "gibi" fazla mı?)

AKP ülkeye yeni bir demokrasi modeli getirmişti. Ama bunun nasıl bir şey olduğu konusunda hiç kimsenin bilgisi yoktu.

Sonra oldu!

Muhalefete bu demokraside yer yoktu. Muhalefet de iktidarın içinde olacaktı. Gerektiğinde bu mekanizma çalışacaktı.

Herkes beklemeye başladı, önce dokunulmazlıklar kaldırıldı. İktidar istedi ana muhalefet "yes" dedi. Milletvekilleri, grup başkan vekilleri, genel başkanlar hapishanelere konuldu. Ana muhalefet partisi de bu hizmetten istifade ettirildi. Eski genel başkan yardımcısı içeri atıldı.

Diğer büyük muhalefet partisi de kendisini iktidarın şefkatli kollarına bıraktı.

En büyük yeni-muhalefet örneğini ise AKP'nin "çakılı kazıkları" (kutup yıldızı hep aynı yerinde durduğu için bu isimle anılır) büyük şehir belediye başkanları istifa ettirilerek makamlar boşaltıldı.

AKP'nin her hareketini en hızlı biçimde kavrayan gazeteci şapkalı propagandacılar birliği bu gelişmeyi de anında gördüler:

-AKP özeleştiri yapıyor. Ana muhalefet partisi de örnek alsın, özeleştirisini yapsın değil mi ama?

Aslında AKP daha önce de özeleştiri yapmıştı. Partinin kuruluş aşamasında bütün yükünü çeken önemli isimleri, siyasetin dışına atmıştı. (Cemaat ile can ciğer kuzu sarması dönem için söylenenleri saymıyoruz.)

Herkes hata yapabilirdi. Parti bunu tespit eder, yetkili kurullarına -pardon en yetkili kuruluna- sorar onun önerileri doğrultusunda işlem yapardı. Bu kuruluş tek kişiden oluşması "yeni demokrasinin"olmazsa olmaz kuralıydı.

Tek kişinin "seçilmiş" bir kişi olması onu haliyle ayrıcalıklı kılıyordu. Bunu da kabul etmek lazımdı.

Yönetim sanatı esneklik gerektiriyor. Yönetmen bazen Kars'a gidebilir, bazen de Mars'a... Bunun nedenlerini anlamak için kırk fırın ekmek yemek lazım. Ama sağlıklı beslenme diye ekmeği besin zincirinden çıkartanların bunu anlaması elbette mümkün değil. Tahıla dayalı beslenmenin yönetim acısından inkar edilmez kolaylıkları vardır. Kitleleri ikna etmek kolaylaşıyor. Ayrıca kitleleri ikna etmek kişileri ikna etmekten daha kolaydır. Meclislerde geceler boyu süren anlamsız tartışmalar yerine, kitlelere gidip anlatmak ve onay almak yeni demokrasi modelinin harikulade bir uygulamasıydı.

Yeni demokrasinin hızı karşısında işin başındakilerin başı dönebiliyordu. Bir gün içinde "Kars-Mars modeli" iki karar aynı anda ilan edilebiliyordu. Mesela 10 Kasım'da Anıt Kabir'den canlı yayın yapılmasına izin vermeyen genelkurmay, birkaç saat sonra Anıt Kabir için serbest çekim hakkının kutsallığını içeren bir açıklama ile çıkıp geliyordu kamuoyunun karşısına...

Meclisten "isteseniz de istemeseniz de bu yasa çıkacak" demokratik anlayışı içersinde geçirilen Müftü Nikahı da yine yönetin engeline takıldı. Yasa geçtiğine göre; "Cumhuriyet Tarihinin İlk Müftü Nikahını" kıyma aculluğu içinde hareket eden Bismil Müftüsüne Diyanet İşlerinden "dur bakalım" uyarısı geldi. Bir süre daha eskisi gibi gitsin de...

Yeni demokrasi, yolcu taşıyan minibüsler gibi çok hızlı hareket ediyordu. Bazen yoldan çıkıyor, bazen kaldırımdan iniyor. Keyfe göre yeşil ışıkta yolcu beklerken, kırmızı ışıkta son hızla geçebiliyor. Sürücü koltuklarında oturan şoförler direksiyon başında çay-sigara içerken yolcularına kan kusturabiliyorlar.

Olabiliyor böyle şeyler. Zaten adı üzerinde:

Minibüssel demokrasi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi