Enver Topaloğlu
‘Beni Öp Sonra Doğur Beni’ elli yaşında
İlk kitabı “Üvercinka”yla İkinciyeni dalgasının tam ortasından ve saf İkinciyenici olarak çıkış yapan Cemal Süreya’nın üçüncü yapıtı, Ekim 1973’te “Beni Öp Sonra Doğru Beni” adıyla e yayınları tarafından Cevat Çapan yönetimindeki “Türk ve Dünya Şiiri” dizisinin ikinci kitabı olarak yayımlanır.
Cemal Süreya’nın çıkışı da Ece Ayhan gibi “saf İkinciyenici”dir. Yani Edip Cansever, Turgut Uyar, İlhan Berk’in aksine, onun öncesinde bir arayış döneminden geçmemiştir.
İlk baskısı 1958’de yapılan “Üvercinka” hem şairin poetik programını içeren bir ilk yapıt hem de İkinciyeni dalgasının ne olduğuna ilişkin tipik örnek olarak değerlendirilmiştir. Enis Batur’un bu bağlamdaki sözleri dikkat çekicidir: “Cemal Süreya şiirimizin uğradığı kipsel altüst oluşu ‘Üvercinka’da billur halde toplamıştı.” Bu özelliği nedeniyle kitap İkinciyeni tartışmalarının odağında yer alan bir yapıt olarak da ön plana çıkmıştır.
Çıkışından itibaren sert tartışmalarla karşılanan İkinciyeni dalgasına yönelik eleştiriler, başından itibaren girişimin bastırılmasına yönelik olmuştur. Altmışlı yılların ortasına gelindiğindeyse İkinciyeni karşıtlarının bastırma hamleleri etkisini göstermiştir. Ancak yine de İkinciyeni dalgası tamamen yok olmamıştır, ancak geri çekilmiş, belki daha doğru deyişle, “yumuşamıştır”. Ama bu süreçte hem eski kuşak karşıtlarını hem de yeni kuşağı kalıcı biçimde etkilemiştir. “İkinci toplumcu yeni gerçekçilik” olarak tanımladığımız modern Türkçe şiirin altmışlardan sonraki dönemi de böyle başlamıştır. Kısaca şöyle ifade edelim. Altmışların özellikle ikinci yarısından itibaren, modern Türkçe şiirde İkinciyeni etkisinde, hatta bu dalganın imbiğinden geçmiş biçimde gelişen bir toplumculuk söz konusudur. Biz bu yönelişi “ikinci toplumcu yeni gerçekçilik” olarak tanımlıyoruz. Bu eğilim, altmışlardan sonra modern Türkçe şiiri günümüze taşıyan büyük ve önemli arterlerden biridir.
DÖRT BÖLÜM OTUZ ŞİİR
Cemal Süreya’nın Ekim 1973’te “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adıyla okurla buluşan üçüncü yapıtı otuz şiirden ve dört bölümden oluşur. Şiirler 1965 ila 1971 yıllarında yazılmıştır. Kitabın bölüm başlıkları “Bir Kentin Dışarıdan Görünüşü”, “Sevda Sözleri”, “Ortadoğu” ve “Üçbin Yaprak Yüzbin İpekböceği”dir.
Kitabın ilk bölümünde yer alan tek şiir “Bir Kentin Dışarıdan Görünüşü” 1965’te Yeni Dergi’de yayımlanmıştır. “Sevda Sözleri” başlıklı ikinci bölümdeki şiirlerse, biri hariç, 1968-1969 yıllarında Papirüs dergisinde çıkmıştır. Bu bölümde yer alan ve kitaba adını veren “Beni Öp Sonra Doğur Beni” adlı şiirse Haziran 1966’da Papirüs dergisinde okurla buluşmuştur. Kitapta yer alan diğer şiirlerinse yayımlandığı mecralar 1972-1973 yıllarında Soyut ve Yeni A dergileri olmuştur.
Kitaba adını veren ve ikinci bölümde yer alan “Beni Öp Sonra Doğur Beni” başlıklı şiiri aktarıyoruz:
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
ALTMIŞ SEKİZ GÜNEŞİ ALTINDA ŞİİR
Her iddialı (majör de denilebilir) şair gibi Cemal Süreya’nın da ilk kitabında bir şiir programı sunduğunu kaydetmiştik. Onun ilk kitabında sunduğu şiir programını, ikinci kitaptan sonra da yürüttüğünü ekleyelim.
Elli yıl önce yayımlanan üçüncü kitabı “Beni Öp Sonra Doğur Beni” ise şairin şiir programını en üst düzeyde uyguladığı yapıt olarak dikkat çeker.
Şiirler çoğunlukla biyografik izler içerir. Şairin yaşantısı bazen doğrudan, bazen dolaylı yollardan yapıtlarına yansır. Şiir bazen deneyimlenen olayların doğrudan anlatımı, bazen tanıklıkların kaydı olabilir. Her durumda da deneyimin dilsel aktarımı ve şiirsel kaydı imgelerle gerçekleştirilir. İmgeler dilin, söyleşin rüya halidir. Ya da daha kısaca şiir dilin rüya halidir diyebiliriz. O nedenle şiirin anlatısından nesnel gerçekliğin birebir sunumu beklenmez. Sapmalar, bozmalar, çarpıtmaların olması kaçınılmazdır. Ancak tüm bunlara karşın şiirin arka planındaki yaşantı, deneyim önemini yitirmez. Şiirin çıkış noktasıyla bağı kopmaz.
Söylediklerimiz elbette “Beni Öp Sonra Doğur Beni” için de geçerlidir. O nedenle okuma edimi ve yorum için kitabı oluşturan şiirlerin nasıl bir ortamda, hangi koşullarda yazıldığını, şairin o döneme ait yaşantısına ilişkin bilgileri, verileri göz ardı etmemek gerekir. Sözü şuraya getireceğiz. Cemal Süreya’nın üçüncü kitabında bir araya gelen şiirler, altmış sekizin güneşinin altında, o dönem parlayan özgürlük yıldızının ışığı altında, hayal gücünün iktidara geçmesinin istendiği süreçte oluşmuştur. Barikatların sokakları tıkayıp perspektifi açtığı o dönemde zamanın ruhundan şairin de etkilenmiş olması ve bunun şiirlerine yansıması son derece olağandır.
Cemal Süreya’nın Fransa’da, Paris’teki ve Paris dönüşü Türkiye’deki siyasal sosyal ortamın da etkisi yapıtlarına yansımıştır. Şair de örneğin 1965 seçimlerinde Türkiye işçi Partisi’nin seçimlere girmesi Meclis’te yer almasının yarattığı siyasal, sosyal, kültürel atmosferin içindedir. Şiirlerde bunun izlerini sürmek mümkündür.
Kitabın ilk bölümünde yer alan “Bir Kentin Dışarıdan Görünüşü” başlıklı şiirden kısa bir bölüm okuyalım:
Agop’un ülkesine bir anda geçilir
Orada işte orada
Kibrit bilekli kızların anahtar burunlu sekreterlerin
Lastik mühürle para basanların eğeyle tabanca üretenlerin
Cüzamlı işhanlarının çiçekbozuğu basımevlerinin
Önlerinden dalgın dalgın yürüyorsun
Alıntıladığımız betikte dönemin Sirkecisinin, Cağaloğlu’nun betimlendiğini bilen bilir de bilmeyenler için belirtelim. Ki artık ne öyle bir Sirkeci, ne öyle bir Cağaloğlu ya da Babıâli söz konusudur. Şairin bu dizelerin yer aldığı şiirlerin yazıldığı döneme ilişkin “istediğim yere Cağaloğlu’na gelmiştim” dediğini de hatırlatalım. Süreya’nın, dört yıl süresince her ay okurla buluşacak Papirüs dergisinin ikinci dönemi için Cağaloğlu’nda olduğunu da kaydedelim.
Şair “Göçebe”deki şiirlerini 27 Mayıs Devrimi’nden sonra yazdığını, o şiirlerde 1961 Anayasasının gökyüzünü içine çektiğini belirtir. Arada, Fransa’ya gidip gelmiş, kitabı Paris’te tamamlamış ve dönüşte de yayımlamıştır. Ama asıl Avrupa’da, Fransa’da, Paris’te esen ve tüm dünyayı saran altmış sekiz rüzgârının etkisi “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de yer alan şiirlerde görülür. Bu kitabımda diyor şair “daha bilinçliyim. Kendime bir yol seçmiş gibiyim.”
Cemal Süreya’nın “Beni Öp Sonra Doğur Beni’deki şiirlere ilişkin şu ifadelerini de aktarmadan geçmeyelim: “Memurluktan ayrıldığım 1965 ile 12 Mart (1971) arasındaki ürünler. O günlerde tarih hızlı akıyordu, elinizi uzatınca dokunabiliyordunuz sanki tarihe.”
Süreya’nın elli yaşına giren üçüncü kitabı bir patlamadır. Paris’ten İstanbul’a dönüş ve oradan Anadolu’ya, oradan Ortadoğu’ya bir yelpaze gibi açılan şiirleri toplamıştır. Hem coğrafyada, hem tarihte divanece bir yolculuk kitabı da diyebiliriz. Enis Batur’dan ilhamla söylersek “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de Cemal Süreya, şiirinin körüğünü sonuna kadar zorlamış, nefesini bütün gücüyle üflemiştir. Sonuç olarak elli yıl sonra bile tazeliğini koruyan şiirlerin toplamı bir kitap çıkmıştır.
POLİTİK BİR ŞAİR
Cemal Süreya’nın şiiri, hiç politik olmadığını düşündüren yapıtlarıyla bile politiktir. Üçüncü kitabı daha çok öyledir, iliklerine kadar politiktir. Bir kere şairin aşk anlayışı politiktir ve aşkı politik bir perspektiften yorumlar. “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de yer alan şiirleri, Ece Ayhan’ın “Mor Külhani” şiirindeki “Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” dizesinin açılımı olarak da okuyabiliriz.
Aslında İkinciyeninin diğer şairleri de politiktir. Ancak Stalinizmin biçimlendirdiği sosyalist gerçekçi ya da toplumcu gerçekçi edebiyat, sanat anlayışına mesafeli tutum almışlardır. İkinciyeniye ve bu dalganın öncüsü şairlere sol kesimden yöneltilen eleştirilerin kaynağında da büyük ölçüde bu tavrın etkisi vardır. Kemalizmle de ilişkileri benzer biçimdedir denilebilir. İkinciyenicilerin Kemalizmle doğrudan çatışmaları yoktur, ama bayraktarı da değillerdir. En fazla tarihsel koşullar itibarıyla doğal olarak Kemalist sempatizanlar oldukları söylenebilir. Şair de gizlemez politik bir tavrının olduğunu.
Cemal Süreya, poetikasını, şiirdeki tavır ve tutumunu şöyle açıklamıştır: “Dipte tarih içinde uygarlık ve var olma sorunu tartışılır. Mitler, günlük hayatın küçük olaylarına dağılarak somutlaşır. Nişancı bir şairim ben. Yarattığım her imgenin hem çağdaş duyarlığı kavramasını hem de şiirimizin en eski örnekleriyle çağrışım bağı kurmasını özlerim. Şiirin kurulu düzene karşı olduğu inancındayımdır. Çok şeyi konuşma dilinden çıkarırım. İlk sıralarda daha biçimciydim... Şimdilerde insani özün peşindeyim. Ama baştan beri toplumsal bir ağıntı vardır yapıtlarımda.” Açıklamanın başında şiirinin temel özelliğinin erotizm olduğunu belirtir ve şöyle devam eder: “Erotik bir şiirdir benimki.. Sanırım en belirgin özelliği budur.” Cemal Süreya erotizmi bir başkaldırı olarak değerlendirir. Şiirlerinde de öyle yer alır. “Sayım” başlıklı şiiri okuyalım:
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Sevgiliyle ele ele, kol kola görünmenin, kamuya açık alanlarda tensel temasın dile getirilmesi aslında modern Türkçe şiir için hayli yenidir ve cesurca bir girişimdir. Şairin şiirlerinde aşkta olmazsa olmaz fiziksel temasa yönelik kışkırtıcı söylemi de dikkat çekicidir. Cemal Süreya aşkı politik bir ilişki olarak görür. Politika da kamusaldır. Şair o nedenle şiirlerinde aşkı bütün yönleriyle aleni bir ilişki olarak dillendirir.
İRONİ VE JEST
Selim İleri, Süreya’nın “şiire sığmaz, şiire dönüşemez diye düşünülen nice kavramı, olguyu sindire sindire karşımıza çıkardığını” belirtir.
Cemal Süreya’nın şiiri erotiktir. Ama aynı zamanda ironiktir ve jest de ayrılmaz bir bütünlük içinde yer alır şiirlerde.
İroninin olduğu yerde elbet eleştiri de vardır. “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de beklendiği üzere ironinin her tonu vardır. Kitapta dikkat çeken bir özellik de jestle ilgili somut örnektir. “Düello” başlıklı şiirden söz ediyoruz. Çetin Altan, “Batıda düello vardır, doğuda pusu. Biz doğu ile batı arasında olduğumuz için düelloya çağırıp pusu kurarız” diyor. Şiiri aktaracağız; Altan’ın cümlesini de okurken hatırda tutmakta fayda olabilir diye paylaştık. Şairin “Düello”sunu okuyalım:
Bir düelloda
Daha büyük bir şey vardır
Ve daha acıdır bu
Ölümden de ölüm korkusundan da
Bakarsın dün en güvendiğin kişi
Karşı tarafın şahidi olmuş
İşte acıdır bu da
Ölümden de korkusundan da
Daha da acısı vardır ama
O da sevdiğin kadının
Karşı tarafı ziyaret etmesidir
Bu bir nezaket ziyareti de olsa
Düello gerçekleşmemiş de olsa
Acıdır bu
Ondan da ondan da
Daha da acısı
Kılıcın elinde
Alnında bir tutam güneş
Kalakalıyorsun ortada
Ülkü Tamer’in de aynı başlıklı ve “Yenilirsem yenilirim, ne çıkar yenilmekten? / Seninle çarpışmak kişiliğimi pekiştirir benim” dizeleriyle başlayan bir şiiri vardır. İki şiiri birlikte okumayı deneyiniz.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.