Alp Altınörs
Beşinci yılında Suruç
5 yıl geçti o kara günün üzerinden. Kobanê şehrinin maruz kaldığı IŞİD terörünün yaralarını sarmak, düşleri çalınmış çocuklara oyuncak götürmek için yola çıkmışlardı. Ege’den, Marmara’dan, İç Anadolu’dan, Karadeniz’den gelmişlerdi. Umut taşıyorlardı. IŞİD mensubu Abdurrahman Alagöz, devletin gözlerinin önünde, engellenmeksizin bu katliamı gerçekleştirdi. 33 sosyalist genç hayatının baharında toprağa düştü. 100’ü aşkın genç yaralandı. Tüm Türkiye halklarında derin bir iz bırakan bu katliam, karanlık bir dönemin de habercisi oldu. Ardından gelen Ceylanpınar tertibi ile Türkiye yeniden savaş ortamına sokuldu.
Aradan geçen 5 yılda, bu katliamın arkasındaki ilişkilerin, faillerin ve sorumluların ortaya çıkartılması için hiçbir şey yapılmadı. Gizlilik kararı ile saklanan soruşturma dosyasında yıllar boyu tek bir işlem dahi yapılmadı. Dosyadaki tek tutuklu sanık olan Yakup Şahin dahi 10 Ekim katliamının soruşturmasında yakalanmıştı. Ne var ki, bu tek tutuklunun da yıllardır duruşmaya getirilip ifadesi alınmadı. Duruşmalara giden ailelere sanık muamelesi yapılan, hiçbir ilerleme sağlanamayan bu davada adaletin sağlanacağını beklemek hayal olur.
Bu bağlamda, sosyalist gençlerin ve ailelerin, Suruç için adaleti aradıkları sokak eylemleri her geçen yıl daha da güçleniyor. 20 Temmuz’da Kadıköy’de gençlik örgütlerinin düzenlediği ve binlerin buluştuğu yürüyüş, adaletsizliğe karşı bir itirazdı. Aynı zamanda tıkanmış, çürümüş Türkiye siyasetine genç bir müdahaleydi. Türkiye tarihinde benzer örnekler çoktur. Baskı, zorbalık dönemlerinin bitiminde her dönem bir gençlik hareketi çıkar. 12 Eylül zulmünün ardından 14-15 Nisan 1987 üniversite eylemleri görülmüştü. 1993 karanlığının ardından 4-5 Şubat 1996 gençlik eylemleri gelmişti. Suruç için adalet isteyen gençler de aslında ülkenin 20 Temmuz 2015’ten bu yana sokulduğu karanlığa karşı ışık oldular. Bir bahar havası estirdiler. Suruç’ta katledilenlerin unutulmayacağını bir kez daha ortaya koydular. İtirazı olan herkese güç verdiler. Birleşik mücadelenin önemli bir örneğini yarattılar.
Devletin baskısı, bir kez daha, Suruç katliamının tek başına IŞİD’le açıklanamayacağını resmi olarak sergiliyordu. Katliamın yaşandığı Suruç’ta mezar başındaki anmaya dahi izin verilmemesi, 33’lerin resimlerinin yırtılması, Ankara’da 37 gencin yerlerde sürüklenerek, dövülerek gözaltına alınması, Kadıköy’de gazla, plastik mermilerle yapılan saldırı ve 55 gencin gözaltına alınması ‘resmi tutumu’ yeterli açıklıkta sergiliyordu.
Ancak Victor Hugo’nun da dediği gibi, "dünyada zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü hiçbir şey yoktur". 2015’te Suruç’ta başlayan karanlık dönemin kapanacağı günler uzak değil. Tabii ki o gün geldiğinde, Suruç katliamının arkasındaki bütün ilişkiler ortaya çıkacak, bu vahşette payı olan herkes adalet karşısında hesabını verecektir. Adaletin gerçekten sağlandığı güne değin Suruç katliamı, bütün adaletsizliklerin ifade edildiği bir ortak meram, toplumsal öfkenin cisimleştiği müşterek bir acı olarak milyonları birleştirmeye devam edecektir. Halkların eşit, kardeşçe, özgür yaşaması uğruna Suruç’ta kendi canlarını veren sosyalist gençler asla unutulmayacaktır.