Beyoğlu’na dönüş mümkün mü?

Beyoğlu’nun, Fatih Akın'ın filmindeki canlılığını kaybetmesi Beyoğlu Belediyesi'nin icraatlarından kaynaklanmış bir şey değil. AKP iktidarının yıllar süren kültür, ekonomi, dış politika, eğitim, güvenlik politikalarının bir sonucu.

Kamera, İstiklal Caddesi’nde kalabalığın içinde yaylana yaylana yürüyen uzun boylu Alman müzisyen Alexander Hacke’yi gösterir. Bir süre sonra, bize doğru yaklaşan Hacke’nin sesini duyarız: “Kaldığım otel Beyoğlu’nda. Beyoğlu, her şeyin başladığı yer. İstanbul’u Beyoğlu aracılığıyla keşfettiğimi düşünüyorum.” Bu, Fatih Akın’ın İstanbul’a ve kahramanı Hacke’nin söylediği gibi Beyoğlu’na adanmış filmi ‘İstanbul Hatırası’nın ilk sahnelerinden biridir.

Fatih Akın’ın 2005 tarihli filmi, teknik olarak yenilenmiş haliyle şu sıralar dijital platform Mubi’de gösteriliyor. Orijinal adı ‘Crossing The Bridge – The Sound of İstanbul’ olan Türkiye’de ‘İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek’ adıyla gösterilen film 2000’li yılların çok kültürlü İstanbul’u ve müziği hakkında bir belgesel. Filmin yirminci yılı dolayısıyla yenilenmiş kopyası Haziran ayında tekrar gösterime girmişti. Bu yeni gösterimin galası ise Sabancı Müzesi’nin ‘Müzede Suare’ başlıklı film gösterimleri kapsamında gerçekleşti. O gösterime katılanlara Almanya’daki film setinden bir video aracılığıyla seslenen Fatih Akın, yeni filmini bitirmiş olmalı ki geçen hafta İstanbul’da, tam da 2000’lerin müzikal kalbi sayılacak Babylon’da onun da katıldığı bir parti verildi. Babylon’da yirmi yıl sonra tekrar dönemin ruhu canlanır gibi oldu. O zamandan kimler, ne kadar kaldıysa oradaydı…

İstanbul Hatırası, 2000’li yılların hemen başındaki İstanbul’a, onun çok kültürlü müzikal atmosferine bir övgü. Fatih Akın o yıllarda tanıştığı İstanbul’dan çok etkilenmiş ve bu filmi çekmişti. İçinde sokak müzisyenleri Siya Siyabend’in de Kürtçe söyleyen Aynur’un da rapçi Ceza’nın, Arabeskçi Orhan Gencebay’ın, rockçı Duman’ın, neyzen Mercan Dede’nin çingene müzisyenlerin ve muhteşem Baba Zula’nın da olduğu bir film. Tıpkı 90’ların sonundan 2010’lara kadar gelen Beyoğlu gibi binbir çeşit, hepsi de heyecanlı, farklı ve capcanlı…

Bazen Boğaz’da bir teknede ama en çok Beyoğlu’nda onun arka sokaklarında, kulüplerinde, barlarında çekilmiş bir film. Fatih Akın’ı etkileyen o binbir renkli şehrin, uçsuz bucaksız bir çeşitlilik içindeki seslerin, hayatın kıyısında yaşayanların, divaların, müdanasız müzisyenlerin, dünyanın bir ucundan kopup gelenlerin hepsinin buluştuğu yer Beyoğlu’ydu. O nedenle filmin kahramanı Alexandre Hacke, tıpkı filmin yaratıcısı Fatih Akın gibi asırlık Büyük Londra Oteli’nde kalıyor ve kentin bu şaşırtıcı seslerini kaydetmeye kapılıyordu…

İstanbul Hatırası’nın tekrar izleyiciyle buluşmasında güzel bir tesadüf de saklı. Tam da semtin yeniden canlanması hayallerinin kurulduğu bir zamanda bize o eski günleri hatırlatıyor bu film. Bize kaybettiklerimizi ve geri kazanmamız gerekenleri hatırlatıyor.

Geçen yirmi yıl içinde yaşlandığı, büyüdüğü, başka kente, ülkeye taşındığı için Beyoğlu’ndan ayağını kesenler var tabii. Ama hala bu kentte yaşayan, üreten tüketen ama artık Beyoğlu’na tahammül edemediği için oraya hiç uğramayan insanların sayısı da epey fazla. İstiklal Caddesi’nin çeşitliliğini yitirmiş ve ayarsız biçimde Doğululaşmış kalabalığı, ona uygun biçimde şekil değiştiren lokantalar, barlar, pastaneler, dükkanlar... Ve tabii en önemlisi eskiye göre epey azalan müzik, eğlence, kültür sanat. Bu nedenlerle pek çok insan Beyoğlu’na son çıkışını yaptı ve buradan ayağını kesti.

Mart seçimlerinde otuz yıldır müslüman muhafazakarların yönettiği Beyoğlu yeniden sosyal demokratlara geçti. CHP’li belediye başkanı İnan Güney de sanat ve medya çevrelerinin ilgi odağı oldu. Acaba yeni belediye başkanı, Beyoğlu’nun bu gidişatını tersine çevirip semti, o eski parlak günlerine geri döndürebilir mi? Acaba Beyoğlu’na dönüş mümkün mü?

İnan Güney’le bu soruların yapıldığı birkaç röportaj okudum. T24’te Aslı Atasoy’a en büyük hedeflerinden birinin bunu gerçekleştirmek olduğunu anlatıyordu: “Şimdi en büyük projelerimden birisi Beyoğlu'na eski kimliğini yeniden kazandırmak. Yeniden odak noktası haline getirmek. Yeniden insanların büyük bir keyifle, merakla geldiği bir yer haline getirmek.” Peki bu ne kadar mümkün?

Aslında Beyoğlu’nun, Fatih Akın'ın filmindeki canlılığını kaybetmesi Beyoğlu Belediyesi'nin icraatlarından kaynaklanmış bir şey değil. AKP iktidarının yıllar süren kültür, ekonomi, dış politika, eğitim, güvenlik politikalarının bir sonucu. Dolayısıyla Beyoğlu’nun arka sokaklarının tekrar canlanıp müziğin, kültür sanatın kendini göstermesi hemen olmayacak. Beyoğlu’na dönüş evet mümkün, ama o işe daha birkaç seçim var. Şimdilik Fatih Akın’ın filmini seyredip geçmişe özlemi kamçılamakla yetinelim. Ne de olsa hakikaten güzel müzik dinlediğimiz güzel zamanlardı o zamanlar.


Cem Erciyes kimdir?

Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi