Celal Başlangıç
Bunlar iyi günler, bu hukuksuzlukla daha beterleri de gelecek!
Kararnamelerle ülke yönetmeyi yapboz oyununa çevirin.
Olağanüstü Hal’i kaldırıyormuş gibi yapıp Türkiye’yi sürekli OHAL rejiminde yönetin.
Bir kararnameyle kaldırdığınızı, öbür kararnameyle yeniden koyun.
Damadı hazinenin başına geçirmek yetmez, bedelli askerlik yapmıştan bir Yüksek Askeri Şura Üyesi çıkarın.
Hani rektörlerde profesör olma zorunluluğunu kaldırmıştınız ya...
İsterseniz çıkarın bir kararname, Genelkurmay Başkanlarının general olma mecburiyetini de kaldırın, atayın damadı ordunun başına. Nasılsa "Başkomutan" değil misiniz!
Gazetecileri içeri attırın, gazeteleri kapatın.
Bu da yetmezse, sosyal medyada "muhalifimtrak" her mesaj sahibinin evini bastırtıp gece yarısı, sorguya çektirin Terörle Mücadele’de.
Parti binalarını basın, içerde bulduklarınızın hepsini gözaltına alın, ters kelepçe takıp götürün emniyete. Özel Harekatçılarınız da parti binasının içinde yazılama yapsınlar "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" diye.
Kürtlerin olduğu her yeri Cizre’ye, Nusaybin’e, Sur’a çevirin.
İdam cezası ilkelliğini yandaşların sırtını sıvazlamak, muhaliflerine sopa gibi sallamak için kullanın kurnazca.
Devlet ihalelerini paşa babanızın malı gibi dağıtın, yandaş müteahhitleri paraya boğun, onlar da size gazete çıkarsınlar, televizyon yayını yapsınlar.
İşte buna "yerli ve milli rejim" denir tam olarak.
Hani "beka" sözcüğünü çok seversiniz ya, onunla anlatalım...
Ne yaparsanız yapın, bu ülkenin bekasını tehlikeye atacaksınız ve bizzat kendiniz bu ülkenin beka sorunu olacaksınız.
Bakın Türkiye’yi nasıl bir "beka" bekliyor sizin yönetim anlayışınızla...
23 Haziran’da yani seçimlerden tam bir gün önce bu ülkenin yetiştirdiği değerli akademisyenlerden Prof. Dr. Eser Karakaş, Artı Gerçek’te "Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazanırsa ne olur?" başlıklı bir yazı yazdı.
İki önemli saptama vardı Karakaş’ın yazısında:
Birincisi...
"Başka hiçbir ülkede bu kadar çok sayıda ve önemde, mesela hastanelerde yangın haberi göremezsiniz; bunun tek bir nedeni var, o da hukuksuzluk, kuralsızlık nedeniyle kamu güvenliğinin olmaması; bizde kamu güvenliği dendiğinde akla hemen terör geliyor ama trafik kazalarında, iş kazalarında AVM inşaatlarında ölen vatandaşlarımızın sayısı terörden yaşamını yitirenlerden çok daha fazla."
İkincisi de...
"AKP iktidarı, RTE Cumhurbaşkanlığı demek, hukuksuzluk, kuralsızlık demek olduğundan yarın yaşayacağımız seçimin sonuçlarına göre iş kazaları artabilir, AVM, hastane yangınları çoğalabilir, trafik canavarı dediğimiz kuralsızlık azabilir."
24 Haziran seçimleri oldu ve Erdoğan ile Cumhur İttifakı seçimleri kazandı.
Çok değil, seçimlerin ardından henüz 15 gün geçmişti ki, Çorlu’da 24 kişinin yaşamını yitirdiği tren kazası meydana geldi.
Tam da Eser Hoca’nın söylediği yerden yarası kanamıştı Türkiye’nin.
Çünkü bakım ve onarımı yapılmamıştı tren yolunun.
Ödenek yokluğu nedeniyle daha önce açılan bakım ve onarım ihalesi iptal edilmişti.
Ödenek yoktu çünkü kaynak eksikliği vardı.
Eğer hukuk yoksa kaynak da yoktu...
Katıldığı Artı TV’deki Artı Gerçek programında bu öngörüsünün nasıl gerçekleştiğini sorduğumuzda büyük bir mütevazılıkla "Şom ağızlılık" diye yanıtlamıştı Eser Karakaş.
Ama elbette öyle değildi, zaten görünen köye de klavuz gerekmiyordu.
Bu öngörü elbette Türkiye’deki gidişatın oturtulduğu ana bir çerçeveden bakılınca kolayca anlaşılabiliyordu.
Artık Türkiye’de daha çok uzun bir süre hukuk devletinin kurum ve kurallarının evrensel standartlarda işletilmesi mümkün olmayacak.
Hukuk olmayınca Türkiye’ye kaynak girişi olmayacak.
Kaynak girişi olmayınca da Türkiye büyümeyecek.
Bu perspektiften bakınca Eser Hoca’nın vardığı sonuç şuydu:
"Türkiye sandık demokrasisinden, liberal olmayan demokrasi dediğimiz bu oyundan vazgeçmeyecek. Dolayısıyla yerel seçimleri de, dört ya da beş yılda bir genel seçimleri de yapacak. Ama hukuksuz bir demokrasi içinde olacağız. Buna ne kadar demokrasi demek lazım, o da ayrı bir tartışma konusu. Yani sistem hem seçime gidiyor, hem de hukuk olmadığı için büyüme yok. O zaman ne olacak. Seçim olduğu için siyasal iktidar mecburen gaza basacak ama kaynak yok. Kaynak olmadan yatırım nasıl olabilir? En kötü koşullarda enflasyonist olmayan kaynaklarla yatırım yapacak. Mesela inşaat sektörü... Çok istihdam yaratıyor ama nitelik yok."
Karakaş’ın bu sıkışmışlıktan doğan ekonomi politik çizgiye ilişkin yaptığı bir projeksiyon var.
Çocukluğumuzdan hatırladığımız ilkel inşaat iskeleleri yeniden kurulacak... İşçiler üzerinde baretsiz dolaşacak... Hiçbir çağdaş güvenlik önlemi alınmadan inşaatlar yapılacak...
Çünkü insani güvenlik önlemi maliyet demektir. Büyüme olmayınca bu maliyet karşılanamayacak.
Ulaştırma sektöründe taşıma filoları yenilenemeyecek... Eski arabalarla, eski lastiklerle, eski motorlarla, eski fren sistemleriyle Anadolu’nun bir ucundan öbür ucuna taşımacılık yapılacak.
Bu kaza demektir ama bu sistemi yaratan iktidar olma anlayışı bu facia nedenlerini denetleyemeyecek.
Araba stokları, kamyon stokları, TIR stokları eskiyecek... Nakliyecilik bu eski araçlarla yapılacak.
Karakaş’ın dikkatini çektiği bir başka nokta da madencilik:
"2015 Temmuz’unda bir yönetmelik çıkardı AKP Hükümeti. Madenlerde alınacak her türlü önlemi Avrupa standardına çıkardı. Ancak uygulamasını 2020 yılına erteledi. İki sene bile yok 2020’ye. Muhtemelen 2025’e ertelenecek. Yeni fabrika yangınları, mesela hastane yangınları olacak. Mesela İstanbul’a İlk yardım Hastanesi’nde ciddi bir yangın oldu. Niye? Bir hastane binasının ön cephesinde yanmayan boya kullanılması lazım. Ancak o bir maliyet demektir. AVM yangınları da bu şekilde oluyor. Devlet tasarruf nedeniyle üretim birimlerini geliştiremeyecek. Türkiye, maalesef önümüzdeki dönemde hukukun olmamasına bağlı olarak bu sorunları ağır yaşayacak."
İşte bu noktada Eser Hoca’nın çok ciddi bir uyarısı var:
"Türkiye insanı çok vahim güvenlik problemiyle karşı karşıya kalacak. En vahimi de önümüzdeki dönemde, yediğimiz içtiğimiz her şeyde boyalar, koruyucular daha çok olacak. Çünkü onları da en ucuza maletmek zorunda kalacak siyasal iktidar. Büyüme olmazsa, liberal olmayan sandık demokrasisinden vazgeçilmezse varılacak yer burasıdır."
Yani katıldığı Artı TV’deki Artı Gerçek programında Eser Hoca özet olarak "hukuk yoksa kaynak da yok" diyordu. O zaman da Türkiye insanlarının her türlü "beka" sorununa hazırlıklı olmak gerekiyordu.
Bu tablo çizildikten sonra bilmiyorum dikkatinizi çekti mi ama büyük inşaat şantiyelerinde işçilerin daha iyi yemek, daha iyi çalışma koşulları talebiyle direnişleri her geçen gün yaygınlaşmaya başladı.
Yani sonuç olarak, AKP iktidarda oldukça, Erdoğan’ın tek adam rejimi pekiştikçe, hukuksuzluk ülkenin ana karakteri oldukça Türkiye insanlarının "beka" sorunu daha da büyüyecek.
Sonuç olarak, bunlar iyi günler, bu hukuksuzluk sürdükçe Türkiye insanı için daha da büyük "beka" sorunu kapıda.
Hani o sık sık sözünü ettiğiniz "beka sorunu" var ya, siz iktidardasınız diye var. Siz oldukça da bu ülke insanın "beka sorunu" eksik olmayacak.