Deniz Durukan
Büyük Ev Ablukada, 'Defansif Dizayn' diyor…
Büyük Ev Ablukada, “Defansif Dizayn”la çok katmanlı, estetik kaygıyı öne çıkaran bir albüme imza atıyor. Bir önceki albümlerden farklı bir müzikal alt yapıyla, deneysel, yer yer progresif özellikler barındıran ama çatıyı soft funk üzerine kuran bir çalışma bu. Hem müzikal alt yapısıyla hem şarkı sözlerinde kullandıkları metafor ve çağrışımlarla birden fazla kapı açıyorlar dinleyene. “Defansif Dizayn” Büyük Ev Ablukada’nın olgunluk çalışması olarak değerlendirilebilir. Prodüksiyonda Cem Yılmazer’in yanı sıra Can Güngör’ün de olması albüme çok şey katmış.
Dokuz şarkılık albümde Canavar Banavar mahlasını kullanan Bartu Küçükçağlayan’a ait şarkıların yanı sıra, grubun ortaklaşa yazdığı şarkılar da var. Albümdeki “Karargâh”, “Şiraze”, “Beklediğim Gibiyim” ve “Kopuk Uçurtma” açık ara öne çıkan şarkılardan. Albümün açılış parçası olan “Pazartesi”, tüm albümün hangi tavrı barındırdığını açıkça duyuruyor bize. Gitarların vuruş tekniği, nefesliler, cümlelerin bitiş şekli, melodi yürüyüşleri, modern funk unsurları içeriyor. Şarkının sözlerine, grubun o bilindik tavrı olan boş vermişlik duygusu ve kendini olağan akışa bırakmanın yanı sıra, depresif bir duygu da eşlik ediyor.
Depresif duygunun, “Şiraze” şarkısında, içerideki düğümle birleştiğini görüyoruz. Düğüm bir metafor olarak ilk etapta depresyonu işaret ediyor. Ancak şarkıdaki öznenin, düğümün kendisinden büyük olduğunu söylemesi, meselenin çok daha farklı bir boyutuna götürüyor dinleyeni. Zaten şarkı da bunu amaçlıyor. “Şiraze”de geçen “bana ait olmadığına emin olduğun bir his/ niye şimdi yüzünü göreyim istiyor, yeni gibi… Antik çağlardan bana miras kalan katiller döner olay yerine yine/ içimdeki düğüm benden bile büyük” sözleriyle acı, yas, yara gibi kavramların eşliğinde insanın trajedisi, varlığın hakikatiyle birlikte ele alınıyor. Şarkıyı dinlerken, Antik Yunan tiyatrosundaki tragedyaları düşünmeden edemiyorsunuz. O dönemin felsefesini bugüne bağlayan bir sesin izindeki düğümden söz ediyor “Şiraze”. İnsanın varoluş meselesi tam da şarkıdaki o düğümde gizli. Düğüm çözüldüğünde altından tragedya çıkıyor. Kendine ait olmadığını, yabancı olduğunu duyumsadığın his, aslında insanın özü. “Şiraze” bu anlamda çok katmanlı bir şarkı. Şarkıyı bugünün duygusuyla dinleyince, şarkıdaki öznenin söylediği “bizi buraya iten şey”in, “uygarlığın huzursuzluğu” olduğu anlaşılıyor. Bu anlamda, müzik progresif bir tavır da barındırıyor. Aynı zamanda, epik bir anlatım da söz konusu.
MADEM SAHİLE VURACAKTIM, OLTALARDAN NİYE KAÇTIM?
Groove hissiyatını çokça duyumsadığımız “Beklediğim Gibiyim” adlı şarkıda ve “Oh Be”, “Kopuk Uçurtma”, “Karargâh” şarkılarında öne çıkan kaybolma, gerçek, yara, uyku, unutma, rüya, düş, yalan, ev, şehir gibi imgeler, kuytuda kalan birçok şeyi işaret ediyor. Kuytuyu; insanın kuytusu, hayatın kuytusu, düşüncenin kuytusu olarak da susulan şeylerin, sessizliğin lekesi olarak da okumak mümkün. Tüm bu şarkılarda insanın kendi kendisiyle savaşımı, varoluş meselesi söz konusu. Varlık ve yokluk bu anlamda şarkılarda kendini fazlasıyla duyuruyor. “Her şey var - her şey yok” ifadeleri varlık - yokluk sorunsalına işaret ettiği gibi, düş - uyku ve gerçek meselesine de dokunuyor. Özellikle “Beklediğim Gibiyim” şarkısı bu anlamda önemli. Şarkıda hem anlatıcının kendi içsel yolculuğunu hem de insanın evrendeki varlığını sorgulaması, iç içe geçiyor. “Madem sahile vuracaktım oltalardan niye kaçtım” sözleri, yine varlık yokluk sorunsalına değiniyor.
Düş, uyku ve gerçek imgeleri, en çok “Kopuk Uçurtma” ve “Karargâh” şarkılarında kendini duyuruyor. Mesela, “Kopuk Uçurtma”da uyku, düş ve gerçek kıyaslaması yapılıyor. Uykuda olmak, hayaller ve imgeler dünyasında, bedenin boyunduruğundan kurtulmak olarak ele alınıyor. Bu bakış, hafiflemeyi, bulanık imgelerden parlak imgelere geçişi de yansıtıyor. Uyanmak ise, derinlerdeki imgeyi hatırlayamamak, düşünü unutma telaşını barındırıyor. Dolayısıyla uyanmak, kendi gerçeğinin soğuk yüzüyle karşılaşmaktır. Şarkıda anlatıcının “kendimi biliyorum” demesi, yokluğun hakikatiyle karşılaşmak olarak değerlendirilebilir. Uyumak kaçış mıdır, yoksa uykuda görülen, “derine gömülü hazinem” denen şeyi, saklı olan asıl “ben”i bulmak mıdır? Hepsi olabilir. Yine de konuya, düş kuranların aradıkları “gerçeğe yaklaşma ihtimali”ni göz ardı etmeden bakmakta fayda var. Bunun, kendini tasarlamaya, özünü gürleştirmeye de etkisi olmalı.
Mesela albümün en karanlık ve sert şarkılardan biri olan, Galvaniz Gelbiraz’ın yazdığı ve yorumladığı “Karargâh”taki “kaybolur odalar, uykuya dalınca/ özünü gürleştir -nefes- kendini tasarla” sözleri, yine uyku, uyanıklık, düş, unutma kavramları üzerine oluşturulmuş. Aynı zamanda, içerisi ile dışarısı, gerçek ile düş olarak yer buluyor şarkıda. “Karargâh” da apartmandan dışarıya açılan pencerelerin çokluğundan da söz ediliyor. Pencere; dağları, denizi, gökyüzünü, rüzgârı içeri alan bir metafor. Diğer yanıyla da dışarının, içeriyi gözetleyen gözleri. Buradan izleyen- izlenen, dinleyen – dinlenen, düşleyen – düşlenen, av- avcı gibi ikilikleri görmek, insanlık tarihinin aldığı yolu, bu ikilikler üzerinden okumak mümkün.
Başka açıdan bakarsak, bu şarkı son yıllarda yaşadığımız her anlamdaki kapanmanın bir yansıması olarak da ele alınabilir. İçeriye kapanmanın ve dışarıya çıkmanın artık ihtimal dahilinde olduğu zamanlara yaklaştığımızın belirtilerini de taşıyor Karargâh. Bu anlamda içerisi ve dışarısı karşıtlığında evin bir karargâh olarak konumlanması, otoriteyi simgeliyor. Belki savunma hazırlığının temsili de denilebilir buna. Ya da insanın kendi içindeki savaşın yansıması.
Yine “duvardaki kulak beni duyuyor musun?/ duyuyorsan kaydet, her şeyi unutuyorum” sözleri de unutmak, dinlemek, kaydetmek sözleriyle bellek, zaman arasındaki ilişkiyi gözetiyor. Bellek, kaybolmak, uyku ve düş kavramıyla da kendini gösteriyor birçok şarkıda. Albümün tamamına baktığınızda, bir diğer asıl meselenin, belleğin girdaplarındaki “ben”i çıkarmak olduğunu görüyorsunuz. Kısacası “Defansif Dizayn”da her şey yok olmasın diye, her şey var.