Deniz Durukan
Çağıl Kaya’dan 'Kaygılar Sahnesi'
Çağıl Kaya’nın müzik ve dansı içeren disiplinlerarası projesi “Kaygılar Sahnesi”nin ilk konseri 20 Mart’ta Babylon’da olacak. Heyecan verici bir müzisyen Çağıl Kaya. Caz sahnesinde farklı işler yapıyor. İlk albümü “Bir Parça Ay Biraz Kuş”u 2014 yılında, ikinci albümü “Şimdilik Her Şey Yolunda”yı 2017’de çıkaran Çağıl Kaya, caz, rap ve funk ile beraber çağdaş müzik öğelerinden besleniyor. Onu sadece caz vokalisti olarak değerlendirmek eksik olur. Mesela 2019 yılında, Bülent Somay’ın 'Bir Şeyler Eksik' kitabının adından ilhamla yola çıkan B’r Şeyler Eks’k adlı grupla yaptıkları çalışmadan söz etmek gerekir.
Caz müziğin önemli isimlerinden Serhan Erkol, Tamer Temel, Volkan Öktem, Alper Yılmaz’la beraber oluşturdukları grupla aynı adı taşıyan albümde, Çağıl Kaya’nın yazdığı şarkılar ve şarkıları yorumlama biçimi oldukça dikkat çekici. Bu üçüncü çalışma ise diğer iki albümden farklı. Rap tarzında yorumladığı bu şarkılarla müziğin sınırlarının olmayacağı düşüncesini taşıdığı gibi onun farklı söyleme stillerini deneme arzusunu da gösteriyor. Aynı zamanda, Çağıl Kaya’nın vokalinde, şarkıların hikâyelerinin doğrultusunda teatral bir yorumun da hâkim olduğunu söylemek gerek. Bu tavır, deneyselliğe de kapı aralayarak, birçok sesin aynı anda ama çok estetik bir biçimde size hücum etmesine olanak sağlıyor.
Kapıyı aralamak, dışarının kaosunu, içerinin kaosuyla çarpıştırma etkisi yaratıyor dinleyende. Dolayısıyla Çağıl Kaya, insan ruhundaki iniş çıkışlar dahil, birçok duyguyu aynı anda, farklı seslerle harmanlayarak veriyor. Bu yaklaşımda çoğulcu bir anlayış hâkim. Ancak bunu yaparken, önce parçalara ayırıyor, sonra o parçaları birleştiriyor. Böylece, ortaya çıkan şarkılarda, hem düşünsel anlamda hem de müzikal çeşitlilik bağlamında parça/ bütün ilişkisi kurulmuş oluyor.
Parça/ bütün ilişkisi zaman zaman sayıklamalarla, bilinç akışıyla, kopuk anlatımlarla birleştirilerek hikâyenin bütününe götürüyor dinleyeni. Bu yaklaşım estetik açıdan genişlemeyi de sağlıyor. Özellikle “B’r Şeyler Eks’ik” oluşumuyla yapılan şarkılar ve geçtiğimiz günlerde çıkardığı dört şarkılık EP, “Kaygılar Sahnesi”, Çağıl Kaya’nın tavrını daha da netleştiriyor. Bu son iki çalışmada en dikkat çekici unsurlardan biri; sözün, dilin müziğiyle, onun da yapılan müziğin diliyle bütünleşmesi. Sonuçta, hem anlamı hem de ritmi kesintisiz biçimde takip edebileceğimiz bir kompozisyon yaratılıyor ki bu hayli çarpıcı.
“B’r Ş’eyler Eks’ik” albümü sözel anlamda politik bir tavır da barındırıyor. Mesela “Savaş Tanrısı” şarkısındaki “tanrısı savaş ortası doğu ölümüne petrol sakladı”, “Sessizlik” şarkısındaki “her sessizlik bir zalim daha yaratıyor… her seferinde küçülüyor kelimeler/ bütün suçları omuzlayarak kabulleniyorlar/ gökler nerede biter ve nerede başlar gerçek…” gibi sözler, ezen/ ezilen, öldüren/ öldürülen üzerinden savaş kavramını, güç savaşlarını, egemen güçleri eleştirel bir bakışla merkeze alıyor. Kelimelerin küçülmesiyse; adaletsizliğe başkaldırmayan insanın sessizliği, tüm sesleri saklayarak beklemesi, susması ve sonuçta insanın küçülmesi olarak yorumlanabilir.
BEN BÖYLE KENDİ KENDİME ÇOK ÜZÜLDÜM!
Yeni çıkan “Kaygılar Sahnesi” ise bu susmaların, sessizliğin yarattığı birikimin dışarı kusulduğu, bir iç hesaplaşmanın kendini gösterdiği “Birikti” şarkısıyla açılıyor. Şarkıda geçen “kendimden saklandım”, “kendimi karşıma aldım dinletmeye çalışıyorum kendimi” ya da “kendimi çekiştiriyorum” sözleri, hesaplaşmanın, iç döküşün, kendini hırpalama ve onarmaya çalışmanın tezahürü. Ancak biriken cümlelerin gökdelen gibi olmasından, tüm biriktirilenlerin kanserli bir hücreye dönüşmesinden de söz ediliyor. Bunun altında, insanın kendi olamaması meselesi yatıyor. Sessiz kalmak, susmak, kendini saklamaktır. Tam da bu noktada kendiyle tanışma, kendisini karşısına alıp konuşma edimi kendilik yolculuğunu işaret eder. Şarkıda tek bir yerde geçen “yalnız bir kadın” vurgusuyla da özellikle kadının kendilik bilincine ulaşmasının altını çizer. Şarkıda geçen “Gökdelenler boyu cümlelerim var” sözü, kadının dilsel alanda kendini ifade etmesinin iması, yani kendilik bilgisine ulaşmasıdır.
“Kaygı seviyesi yüksek bilinçler/ hiçler/ kendine dönük tüm işler… teker teker ve sıralı geçin lütfen, yandan girişler” diye açılış konuşmasıyla başlar ikinci şarkı “Amorf”. Bu sesleniş senin gerçeğinle dışardaki gerçeğin çarpışmasına dikkat çekmek için bir önsöz niteliğinde yer alır. Şarkının son sözü de önemlidir. Ön sözde olduğu gibi mekanik bir sesle olan bu sesleniş bir çeşit komut niteliği de taşıyor: “Şiddetle baş etme yöntemi olarak şiddeti tercih etmemenizi şefkatle öneriyoruz, sabah akşam tok karnına birer tane” duyurusu şiddet olgusuna dikkat çekmesi dışında aslında gün içerisinde aldığımız komutları, farkında olmadan içselleştirdiğimiz birçok şeyi duyuruyor bize.
“Birikti” şarkısındaki gibi dramatik bir yapısı yok bu şarkının. Daha dinamik, daha parçalı ve farklı söyleme biçimlerinin deneyimlendiği çok katmanlı bir şarkı bu. Hem müzikal hem sözel anlamda çoklu bir anlatımla karşılaşıyorsunuz. Sözlerin kendi içindeki ritmi de çok etkileyici. Şarkıda, birbirinden bağımsızmış gibi duran cümleler var ama bu, bağlamdan kopuk bir anlatım oluşturmuyor. Daha çok, zihindeki kaosu, düşüncenin kuyusunu anlatmaya yönelik bir yaklaşım çıkıyor ortaya. O nedenle yer yer monolog halinde ilerleyen anlatımla beraber, sözcüklerin dansının da gözümüzde canlandığı bir hız sunuyor bize bu şarkı. Bu anlamda, şarkıda da söylediği gibi, sonsuz bir beden doğuruyor Çağıl Kaya. Sonsuz bedenin birçok anlamı olabilir; ancak Kaya’nın fiziksel tiyatroyla olan teması düşünüldüğünde, bunu, bedensel anlatımın doğurganlığına yaptığı bir gönderme olarak yorumlayabiliriz. Kuşkusuz şarkılarıyla, sesiyle yarattığı devinim de bitimsiz bir doğurganlığı işaret ediyor. Bu bitimsiz doğurganlığa yıllardır beraber çalıştığı ve bu albümde de beraberlikleri devam eden Tamer Temel, Eylül Biçer, Ercüment Orkut, Cem Aksel, Kağan Yıldız, Tolga Bilgin gibi usta caz müzisyenlerinin birikimleri yansıyor. Müziğin bir ekip işi olduğunu her anlamda gösteriyorlar bize.
“Kaygılar Sahnesi”nin diğer iki şarkısı olan “Kandırdım Herkesi” ve “Ben Böyle Kendi Kendime Çok Üzüldüm” şarkıları da diğer şarkılarla hem anlam hem tavır açısından bütünsellik taşıyor. “Kandırdım Herkesi” şarkısında “kandırdım herkesi dünya dönmüyor kendi kendime dertlenmişim…” derken, “Ben Böyle Kendi Kendime Çok Üzüldüm” şarkısında ise “ben zaten kendi kendime çok küçüldüm, ruhum çoktan kilit altında, bileklerimden büküldüm” diyor. Her iki şarkıda da farklı vokal teknikleri kullanıyor; küçülmek, ruhun kilit altında olması, bileklerden bükülmek gibi anlatımlarla da güçlü, şiirsel imgeler ve çağrışımlar yaratıyor. Bileğin bükülmesi, yenilgiyi anlatıyor ancak, sözlerin görsel anlatıma da izin vermesi nedeniyle, bileğin kelepçelenmesi imajını da yansıtıyor. Yine “kandırdım herkesi dünya dönmüyor” sözleri, bir hakikat arayışı olarak değerlendirilebilir. Ya da gerçeğin ne’liği üzerine düşünmek denilebilir buna. Aslında albümün tamamında, kendilik meselesi ekseninde ele aldığı gerçeklik algısı, bilinç kavramına da dokunuyor. Tüm bunları da zihnin dehlizlerinde dolanarak aktarıyor dinleyiciye. Kaygı da burada başlıyor zaten. Hayat denen sahnede!