Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Çürümenin siyaseti, siyasetin çürümesi

Mehmet Ali Çelebi’nin hırslı siyasal maratonunda vardığı son durak, “kahramanlık” arzusu ve ticaretinin gerektirdiği yer değiştirmelerin sıradan bir sonucudur. Irkçı, ayrımcı ve militarist politikaların gücü onu aradığı limana götürdü.

Güncel kahramanlar tarlasında cümbüş devam ediyor. Bir kahraman (Levent Göktaş) katil olarak aranırken Bulgaristan’da yakalandı. Hablemitoğlu cinayetinin azmettiricisi olarak iadesi isteniyor, mahkeme 5 Ekim’de görüldü, duruşma kasıma ertelendi.

Bir başka kahraman (Mehmet Ali Çelebi) siyasi hırslarını park edecek yer aradı amok koşucusu misali: CHP’ye alayıvalayla geldi. İktidarın kumpaslarının mağduru bir cumhuriyetçi, Atatürkçü kahramandı. Az durdu uz durdu, CHP’yi beğenmedi ayrıldı. Yepyeni bir parti kuruldu, oraya geçti. O da kesmedi, bıraktı. AK Parti’nin kapısında olduğu söylendi, söyleyenlere yalancı iftiracı dedi. Derken iktidar partisine yine şanlı bir Atatürkçü olarak girdi.

SEDAT PEKER AŞKI

Fakat, hepsinden tuhafı ve hepsinden önemlisi, bir yeraltı karakteri (Sedat Peker) şimdi susmuş görünse bile hayli uzun bir süre siyasi bir figür gibi ilgiye mazhar oldu: Sadece ilgi görme de değil, bizzat bir siyasetçi gibi davranıyor, gündem belirliyordu; muhalefet aleminde ona umut bağlayanların sayısı hiç az değil. Sus kararı çıkınca üzülenler de hiç az değil. Bir tür epik kahraman muamelesi görüyor o da hayli geniş bir muhalif kesim için, muhalefetini bizzat onun sözcülüğüne soyunarak katmerlendirdiğine inan bile var.

Fakat şu var: O konuştukça siyasette, bürokraside kimilerinin itibarı anında yerlerde sürünmeye başladı, kimi ülke dışına çıkmak üzereyken yakalandı, kimileri istifayı bastı.

Ekonomi yani yoksulluk ve kadim sorun Kürt meselesini saymazsak, seçim öncesi atmosferin en etkili figürü gibi durdu uzun süre. Bu aralar suskun. Ünlü gazeteciler, anlı şanlı demagoglar, hırsından çatlamaya ramak kalmış “kanaat önderliği” delileri övgüler dizdi ona. Öyle övgüler ki yaşayan herhangi bir siyasi figüre o övgülerin zekatını bile verseler hayli iş görür.

Hasılı, kim en kahraman kim karanlık mafya kestirmek güç bu cümbüşte, hızla yer değiştiriyor hepsi. O kadar ki, iktidar blokunun kendi küçük etkisi büyük ortağı, bir süredir her fırsatta bir başka yeraltı karakteri (Alaattin Çakıcı) ile fotoğraflar vermeyi, onu yüceltmeyi başlıca siyasi gündemi haline getirmiş durumda. Çakıcı da durur mu, ana muhalefet lideri dahil herkese saydırmak için fırsat kolluyor, bozuk imlalı ve kesin imanlı beyanatlar veriyor. Zaten onun Peker kadar konuşmasına gerek yok, arkasında iktidardaki bir parti var.

SİYASİLEŞEN MAFYA, MAFYALAŞAN SİYASET

Öte yandan çok sayıda siyasetçinin dili, üslubu ve davranışları doğrudan mafya karakterlerinin dil, üslup ve davranışlarıyla örtüşüyor. Örneğin bir içişleri bakanı, zanlıların hukuka uygun derdest edilip yargıya teslimi talimatını vermek yerine, bacaklarının kırılmasını önerebiliyor; bir parti liderine telefon edip tehdit edebiliyor filan. Siyaset böyleyken bürokrasi de armut toplayacak değil; güvenlik görevlileri milletvekillerine en ağır biçimde şiddet uygulamaktan geri durmuyor mesela. Savcılar uyuşturucu çete üyeliğinden derdest ediliyor, aynı zümreden adamlar karılarını vurup kafalarına sıkıyor, HSK da bu müntehir caninin yasını tutuyor. Başkaları, istedikleri şarkıyı söylemedi diye sanatçıların canına kıyabiliyor. Hasılı siyasetçi, bürokrat mafya gibi mafya siyasetçi gibi davranıyor; kahramanlık ve hainlik hem siyasal söylemin hem mafya nutuklarının olmazsa olmaz temalarından. En fenası da toplum bu çürümeden payını alıyor, sokakların manzarası televizyonların şiddet dolu dizilerinin sahnelerini aratmıyor.

SİYASAL DIŞLAMAYLA GELEN OLİGARŞİ

Bu kahramanlık bolluğu, Türkiye’nin nizamının doğasındaki bir sorundan kaynaklanıyor: Çok geniş kesimleri (bugün için Kürtler ve Aleviler) eşit, özgür yurttaşlar kümesinin dışında tutma kararı verdiğinizde, çok isteseniz bile düzgün işleyen bir hukuk sistemi kuramazsınız. Hukuksuzluğu reva gördüğünüz kesimlerin itiraz ve taleplerini susturmak için devleti çete gibi örgütlemek zorunda kalırsınız. Kirli savaşlara karar verirseniz, kirli sonuçlardan kaçamazsınız.

Sistem dışında tutmaya yemin ettiğiniz etnik ve inançsal kesimlerin yanında bir de alt sınıfları iktidar ortaklığından uzak tutma kararınız varsa daima ilan edilmiş hukuktan daha güçlü bir gizli/açık ama belirsizlikle, kirle var olan bir hukuka ihtiyaç duyarsınız. Siyaset, yani egemenlik paylaşım mücadelesi, gücü elde tutan birkaç kümenin oligarşisine dönüşür.

Aynı vatan millet sakarya nutuklarını atarak hem birbirileriyle hem de dışlamaya yemin edilen kesimlerle savaş halinde duran bu oligarşi, “derin devlet” denilen şeye tekabül eder; derin olduğu filan yoktur, yüzeydekiyle aynı şeydir. Sadece bazı şeyleri bazen açıkça bazen de gizlice yapar. Bu savaş ve eşlik eden nutuklar durmadan “kahraman” olarak yüceltilmiş isimler üretir. Söz konusu kahramanların düşkün olarak zuhur etmesi, bu oligarşiler arasındaki kavgaların sıradan bir sonucudur. Toplumun neredeyse çoğunluğu hukuksuzluğu hukuk olarak benimseyen bu yönetim modeli tarafından oyun dışında bırakılınca, yönetime ulaşma gücü olan gruplar arasındaki mücadelelerde sık sık yer değiştirmeler olur. Erdoğan ile Bahçeli’nin buluşması, bu buluşmaya “Kemalist” iddiaları kimseye bırakmayan kişilerin dahil olması, o kişilerin çürüklüğünden değil, çürümenin zaten yapının doğasında olmasındandır. Mehmet Ali Çelebi’nin hırslı siyasal maratonunda vardığı son durak, “kahramanlık” arzusu ve ticaretinin gerektirdiği yer değiştirmelerin sıradan bir sonucudur en özetle.

IRKÇI, AYRIMCI, MİLİTARİST BULUŞMA

Topal Osman, Kuşçubaşı Eşref’, Nihal Atsız, Talat Paşa, Necip Fazıl veya Türkeş gibi figürlerin (iktidarıyla muhalefetiyle) siyasal sahnenin orta yerinde her fırsatta hürmetle anılması, hem Çelebi’nin seyrüseferinde uğradığı limanların hem de seferin noktalandığı limanın ideolojik kaynaklarını ele veriyor: ırkçı, ayrımcı ve militarist bir buluşma bu.

Bu oligarşik yapının inşasını sürdürdüğü yeni rejim, Kürtlere karşı savaş uzlaşması ekseninde Türkçü/İslamcı/Ulusalcı bir yumak oluşturma kararı almışsa Çelebi niye oradan uzak dursun? Hasılı Çelebi aynı zamanda iktidardaki blokun yeni kimlik tanımını da anlamamızı sağlıyor; ona kızanların önemli bir kısmı hem onun hem de demirlediği limanın heves ve hırslarını paylaşıyor oysa.

Lafı Bifo bağlasın:
“Faşizm belli bir ulusal, dini veya etnik bir kimlik savunusu değil, genellikle savaş ve katliamla sonuçlanan tehlikeli bir tarihsel oyuna neden olan bir ulusal, dini ve etnik kimlikleştirme sürecidir.” (Kahramanlık Patolojisi/Toplu Katliam ve İntihar, Franco “Bifo” Berardi, Otonom Yayınları, çeviren: Nalan Kurunç.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi