Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Daha çok savaşa ve yalana ihtiyaç var!

Beş ay sonra yapılacak yerel seçimlerde büyük kentleri ve kayyım atadığı Kürt kentlerini de kaybetmesi Erdoğan rejimi için sonun başlangıcı olacak.

Dersim'in dağlarında iki asker donarak yaşamını yitirmiş.

Muhalefet tepkili. Kılıçdaroğlu "Neden" diye soruyor.

Erdoğan partisinin geçtiğimiz grup toplantısında yanıtlıyor:

"Şurada iki şehidimiz oldu son anda. Donarak şehit oldular. Yok elbiseleri mi yoktu gibi Bay Kemal buralardan kendine rant elde etmeye çalışıyor. Bay Kemal benim dedem Sarıkamış'ta tüfeğine sarılı olarak ve donarak şehit oldu. Kurşunla şehit olmak da var, donarak olmak da."

Erdoğan, dedesinin ya da büyük dedesinin Sarıkamış'ta donarak "şehit düştüğünü" ilk kez söylemiyor.

8 Ocak 2011 tarihinde 1915'te Sarıkamış'ta yaşamını yitirenler için yapılan kardan heykellerin açılışında da dedesinin "şehitliğini" gündeme getiriyor.

"Büyük dedem, Rize Güneysulu Kemal Mutlu, burada, Sarıkamış'ta şehit düşerek Hakkın rahmetiyle kucaklaştı. Büyüklerim anlatırdı, derlerdi ki;  tüfeğine sarılı olarak, donarak şehit olduğunu gördük ve adeta gözlerindeki soğuğun verdiği gözyaşları buz damlacıkları gibi, damlamış halde şehit olmuştu."

Belli ki Erdoğan büyük dedesinin Sarıkamış'ta "şehit düştüğünü" daha önce de söylemiş.

Bu nedenle olsa gerek, 2008 yılında iş insanlarının Rize'nin Güneysu ilçesinde yaptığı bir okulun adı "Şehit Kemal Mutlu Anadolu Öğretmen Lisesi" konulmuştu. Ardından Kars'ın Sarıkamış ilçesinde Belediye Caddesi'nin adı "Şehit Kemal Mutlu Caddesi" olarak değiştirilmişti.

Hatta 11 Ocak 2011'de konuyla ilgili yaptığı araştırma sonucunu haberleştiren Oda TV "Milli Savunma Bakanlığı belgesi Başbakan Erdoğan'ı yalanlıyor", "Sarıkamış'ta bu isimde şehit yok" başlıklarını kullanıyor.

İşte o haberde yer alan birkaç ilginç bilgi:

"Milli Savunma Bakanlığı'nın 'Şehitlerimiz' adlı beş ciltlik yayınında, Sarıkamış Şehitleri'nin yer aldığı 1. Dünya Savaşı kategorisinde 276 Rizeli şehidimizin ismi çıktı. Ancak Sarıkamış Harekatı'nda şehit olan Rizeliler içinde Kemal Mutlu diye bir isim yok. MSB kayıtlarında Bayram isminde iki şehit, Aziz isminde bir şehidimiz, Hüseyin Hüsnü Efendi isimli bir şehidimiz var ve bir şehidimizin kimliği ise bugüne kadar tespit edilemedi."

Erdoğan'ın dedesinin "şehitliği" ile ilgili yeniden başlayan tartışma üzerine ABC Gazetesi önceki gün "Erdoğan'ın dedesi askeriyede 'şehit' değil, 'meçhul' diye kayıtlı" başlığıyla bir haber yayınladı, bir de Genelkurmay belgesine yer verdi.

"Muti Oğullarından Mustafa Oğlu Kemal'e Ait Künye Bilgileri" başlığını taşıyan belgede Erdoğan'ın dedesiyle ilgili olarak "Askerde meçhul" kaydı var.

Haberde ayrıca 11 Ocak 2018 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı'nın konuyla ilgili açıklamasına yer verilmiş:

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dedesi Mutioğullarından Kemal'in, Sarıkamış harekatının gerçekleştiği tarihlerde askere gittiği ve askerdeyken 'askerde meçhul' ifadeleriyle kesin olarak yer almaktadır. Cumhurbaşkanımızın dedesi gibi donma nedeniyle şehit olanların '1909 tarihli Askeri Tekaüt ve İstifa Kanunu'na göre şehit statüsünde sayılmamaktadır."

Haberde küçük bir de not yer almış:

"Genelkurmay'da meçhul kavramı; bilinmeyen bir nedenle kaybolanlar ile askerlikten firar ederek yakalanmayanlar için kullanılıyor."

Bütün bu olgulara rağmen geçtiğimiz salı günü yapılan AKP Grup Toplantısı'nda dedesinin ya da büyük dedesinin bir kez daha "Sarıkamış'ta şehit düştüğünü" ilan etti Erdoğan.

Genelkurmay kayıtlarına göre "şehit" değil, "meçhul" olmasına rağmen Erdoğan dedesinin ya da büyük dedesinin nasıl "tüfeğine sarılı olarak donduğunu buz kesen gözyaşlarına" kadar ayrıntısıyla tarif etmişti.

Aynı grup toplantısında Kuzey Suriye'ye dönük olarak "bir gece ansızın gelebiliriz" demeyi de ihmal etmedi Erdoğan: 

"Fırat'ın doğusu konusunda hazırlıkları tamamladık. Yakında etkili operasyonlarla terör örgütünün tepesine tepesine bineceğiz."

Erdoğan neden bir yandan gerçek olmayan bir "dede şehitliği"ne sarılıyor, diğer yandan Suriye'deki Kürtlere karşı savaş tamtamları çalıyor?

Nedeni çok açık, yaklaşık beş ay kalan 31 Mart'taki yerel seçimleri kaybetme korkusu.

Seçimleri kazanmak için daha çok yalana ve daha çok savaşa ihtiyacı var.

Yerel seçimlerle ilgili Cumhur İttifakı sallantıya girince MHP Lideri Bahçeli, iki konuda çok net uyarmıştı Erdoğan'ı.

Birincisi, özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerin belediye başkanlıklarını kaybetmesi halinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin meşruiyeti tartışmaya açılacak.

İkincisi de, kayyım atanan 101 Kürt kentinin belediye başkanlıklarını HDP'nin fazlasıyla kazanması durumunda bu sonucu plebisit yani bir tür halk oylaması olarak sunarlar.

İşte Erdoğan'ın tek adam rejimi için sonun başlangıcı olacak bu iki sonuç muktedirin uykusunu kaçırıyor.

Aslında Bahçeli "Erdoğan'ı korkutayım" derken kurulmak istenen tek adam rejiminin sonunun nasıl geleceğine de işaret etmiş oldu.

Bunun için onca bilgiye, belgeye, Genelkurmay açıklamasına rağmen kayıtlarda "meçhul" olarak geçen dedesini "Sarıkamış şehidi" olarak takdim ediyor, Rojava'ya savaş ilan ediyor.

Yani, "seçim yalanı" yetmiyor mevcut iktidara bir de "seçim savaşı" gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi