Demokratikleşme treni için son çağrı!

Bir yanda daha da karanlık bir tünele gireceği ortada olan cumhur treni; diğer yanda ülkede demokrasinin, eşitliğin, özgürlüklerin güvenceye alınması için gidilecek uzun yola çıkma ihtimali olan bir tren var. Ben ikincisini tercih ediyorum.

Çok fazla cümle kurmaya gerek yok aslında. Her şey gün gibi ortada. Bir yanda demokratikleşme treni var. Bir yanda ise kötülüğün alasını arkasında bırakan, bu kötülüğün bin beterine doğru yol alan bir cumhur treni var.

Cumhur treninde

sınırda bombalarla öldürülen 34 masum insan var

kafasına atılan tekmelerle öldürülen bir genç var

cenazesi 7 gün sokakta kalan bir anne var

tekmelenen maden işçisi var

ekmek almaya giderken öldürülen bir çocuk var

cenazesi buzdolabında saklanan bir çocuk var

istismar edilen 6 yaşında bir çocuk var

katledilen, şiddete maruz kalan kadınlar var

üç kuruş nafakalarına, aldıkları koruma kararlarına göz dikilen kadınlar var

ikinci sınıf insan muamelesi gören, hayatlarına müdahale edilen, evlere hapsolmaları istenen kadınlar var

sokaklarda barışçıl gösteri yaparken polisin saldırısına uğrayan kadınlar var

çocuklarını ısıtamadığı, doyuramadığı için kendini asan bir anne var

her gün ama her gün kendilerine nefret kusulan LGBTİ+lar var

hakları konusunda birkaç olumlu gelişme gören, ama sonra hakları hep ihlal edilen azınlıklar var

bir seçmeli anadil dersini bir türlü seçemeyen binlerce çocuk var

hapsedilen, sürgün edilen binlerce siyasetçi, hak savunucusu, gazeteci var

kayyumlarla gasp edilen belediyeler var

kayyumların işine son verdiği binlerce insan var

kayyumların kapattıkları kültür merkezleri, tiyatrolar, kreşler, kadın destek evleri var

hayatları bir anda KHKlarla ellerinden alınan binlerce insan var

iktidarı eleştirdiği anda sabahın köründe kapısında polis beliren insanlar var

ne kadar zeki, ne kadar çalışkan olursa olsun ülkede bir geleceği olamayacağını düşünen gençler var

geleceği, umudu başka diyarlarda arayan yüz binlerce insan var

aldıkları üç kuruş maaşla her gün daha az erzak alabilen işçiler var

soğanla patates bile alamayacak hale gelen, yetmezmiş gibi dalga konusu olan yoksullar var

ayın sonunu nasıl getirebileceğini bilemeyen esnaf var

dövülen doktorlar var

depremde evleri başlarına yıkılan yüz binlerce insan var

farklı görüşten kadınlara, çocuklara, yaşlılara taş eden faşistler var

katillerin katili topal osman ile muhalefeti tehdit eden bir suç örgütü var

hizbullah var

gırtlağına kadar suça bulaşmış bir ittifak var

daha büyük suçlar işleyebilecek bir ittifak var

var da var!

Demokratikleşme treninde ne mi var? Birçoğumuza göre eksik bir demokrasi vaadi var. Bu vaatler arasında

seçimle gelenin seçimle gitmesi var

kayyum politikasına son verilmesi var

ifade ve örgütlenme hürriyetlerinin güvenceye alınması var

siyasi sebeplerle haksız bir şekilde hapsedilen dostlarımızın serbest bırakılması var

tek adam rejimine son vermek, parlamenter sisteme dönmek var

devlet kurumlarının ve mekanizmasının yeniden inşası var

kadınların, çocukların haklarının korunması var

yargı bağımsızlığı var.

En önemlisi 85 milyon insanı felakete sürükleyen cumhur trenini durdurma ihtimali var.

Ve bu demokratikleşme treninin başında Kemal Kılıçdaroğlu var.

CHP’den de, Kılıçdaroğlu’ndan da çok çektik diyenleri anlıyorum. Kılıçdaroğlu gerçek bir demokrasi ve eşitlik vaadinde bulunmuyor diyenleri de, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa ne değişecek ki diyenleri de. Herkes kısmen haklı. Ama bu haklılık oy vermemeyi ya da Kılıçdaroğlu’na oy vermemeyi haklılaştıracak kadar büyük değil kanımca. Çünkü bir tarafta yaşanmış, yaşanmakta olan büyük bir kötülük ve karanlık var. Diğer tarafta ise daha iyi şeylerin yaşanma; daha iyi şeyler olsun diye mücadele edebilme şartlarının oluşması ihtimali var.

Şahsen ben bir nefes almak, her gün kapıma polis dayanacak mı diye korkmadan mücadeleye devam etmek istiyorum. En önemlisi arkadaşlarım ve binlerce masum insan serbest bırakılsın istiyorum. Siyaset ya da gazetecilik yaptıkları için, iktidarı eleştirdikleri için, ya da hak savunuculuğu yaptıkları için hapiste ya da sürgünde olan binlerce insanın özgürleşmesi ihtimali varken, Kılıçdaroğlu’nun vadettiği demokrasiyi eksik buluyorum diye ona oy vermemeye hakkım olmadığını düşünüyorum.

Bu hayatta bizi yüzde yüz tatmin etmeyen o kadar çok şeyi tercih ediyor ve bunu normal buluyorken, Cumhurbaşkanı seçimi yaparken yüzde yüz tatmin olmayı beklemeyi, hele şu şartlarda, oldukça garip buluyorum.

Bir yanda karanlık bir tünelden gelen, daha da karanlık bir tünele gireceği apaçık ortada olan cumhur treni var. Diğer yanda ise ülkede demokrasinin, eşitliğin, özgürlüklerin güvenceye alınması için gidilecek uzun bir yola çıkma ihtimali olan bir tren var. Ben ikincisini tercih ediyorum.

O trenin ilk vagonunda trene yön vermeye çalışacak köklü ve kudretli bir ağaç olduğunu biliyorum. Bu tercihte bulunurken en çok da o ağaca güveniyorum.

Demokratikleşme treni için son çağrı yapılıyor. Duyuyor musunuz?

Gelin, hep beraber çıkalım bu yolculuğa.

İlk durakta inip kucaklaşırız, halaylar çekeriz. Sonra devam ederiz yolculuğumuza.


Nurcan Kaya: İnsan hakları –özellikle uluslararası insan hakları ve Avrupa Birliği hukuku kapsamında azınlık hakları, eşitlik ve ayrımcılık yasağı, ayrıca AİHM yargısı alanlarında- uzmanlaşmış bir hukukçu ve Diyarbakır Barosu'na üye bir avukat. Essex Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman/araştırmacı olarak çalıştı. Global Dialogue’da Türkiye Direktörü olarak, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nda (MRG) ayrımcılık yasağı hukuku uzmanı, Türkiye ve Kıbrıs koordinatörü olarak çalıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi