Nurcan Kaya
Demokratikleşme treni için son çağrı!
Çok fazla cümle kurmaya gerek yok aslında. Her şey gün gibi ortada. Bir yanda demokratikleşme treni var. Bir yanda ise kötülüğün alasını arkasında bırakan, bu kötülüğün bin beterine doğru yol alan bir cumhur treni var.
Cumhur treninde
sınırda bombalarla öldürülen 34 masum insan var
kafasına atılan tekmelerle öldürülen bir genç var
cenazesi 7 gün sokakta kalan bir anne var
tekmelenen maden işçisi var
ekmek almaya giderken öldürülen bir çocuk var
cenazesi buzdolabında saklanan bir çocuk var
istismar edilen 6 yaşında bir çocuk var
katledilen, şiddete maruz kalan kadınlar var
üç kuruş nafakalarına, aldıkları koruma kararlarına göz dikilen kadınlar var
ikinci sınıf insan muamelesi gören, hayatlarına müdahale edilen, evlere hapsolmaları istenen kadınlar var
sokaklarda barışçıl gösteri yaparken polisin saldırısına uğrayan kadınlar var
çocuklarını ısıtamadığı, doyuramadığı için kendini asan bir anne var
her gün ama her gün kendilerine nefret kusulan LGBTİ+lar var
hakları konusunda birkaç olumlu gelişme gören, ama sonra hakları hep ihlal edilen azınlıklar var
bir seçmeli anadil dersini bir türlü seçemeyen binlerce çocuk var
hapsedilen, sürgün edilen binlerce siyasetçi, hak savunucusu, gazeteci var
kayyumlarla gasp edilen belediyeler var
kayyumların işine son verdiği binlerce insan var
kayyumların kapattıkları kültür merkezleri, tiyatrolar, kreşler, kadın destek evleri var
hayatları bir anda KHKlarla ellerinden alınan binlerce insan var
iktidarı eleştirdiği anda sabahın köründe kapısında polis beliren insanlar var
ne kadar zeki, ne kadar çalışkan olursa olsun ülkede bir geleceği olamayacağını düşünen gençler var
geleceği, umudu başka diyarlarda arayan yüz binlerce insan var
aldıkları üç kuruş maaşla her gün daha az erzak alabilen işçiler var
soğanla patates bile alamayacak hale gelen, yetmezmiş gibi dalga konusu olan yoksullar var
ayın sonunu nasıl getirebileceğini bilemeyen esnaf var
dövülen doktorlar var
depremde evleri başlarına yıkılan yüz binlerce insan var
farklı görüşten kadınlara, çocuklara, yaşlılara taş eden faşistler var
katillerin katili topal osman ile muhalefeti tehdit eden bir suç örgütü var
hizbullah var
gırtlağına kadar suça bulaşmış bir ittifak var
daha büyük suçlar işleyebilecek bir ittifak var
var da var!
Demokratikleşme treninde ne mi var? Birçoğumuza göre eksik bir demokrasi vaadi var. Bu vaatler arasında
seçimle gelenin seçimle gitmesi var
kayyum politikasına son verilmesi var
ifade ve örgütlenme hürriyetlerinin güvenceye alınması var
siyasi sebeplerle haksız bir şekilde hapsedilen dostlarımızın serbest bırakılması var
tek adam rejimine son vermek, parlamenter sisteme dönmek var
devlet kurumlarının ve mekanizmasının yeniden inşası var
kadınların, çocukların haklarının korunması var
yargı bağımsızlığı var.
En önemlisi 85 milyon insanı felakete sürükleyen cumhur trenini durdurma ihtimali var.
Ve bu demokratikleşme treninin başında Kemal Kılıçdaroğlu var.
CHP’den de, Kılıçdaroğlu’ndan da çok çektik diyenleri anlıyorum. Kılıçdaroğlu gerçek bir demokrasi ve eşitlik vaadinde bulunmuyor diyenleri de, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa ne değişecek ki diyenleri de. Herkes kısmen haklı. Ama bu haklılık oy vermemeyi ya da Kılıçdaroğlu’na oy vermemeyi haklılaştıracak kadar büyük değil kanımca. Çünkü bir tarafta yaşanmış, yaşanmakta olan büyük bir kötülük ve karanlık var. Diğer tarafta ise daha iyi şeylerin yaşanma; daha iyi şeyler olsun diye mücadele edebilme şartlarının oluşması ihtimali var.
Şahsen ben bir nefes almak, her gün kapıma polis dayanacak mı diye korkmadan mücadeleye devam etmek istiyorum. En önemlisi arkadaşlarım ve binlerce masum insan serbest bırakılsın istiyorum. Siyaset ya da gazetecilik yaptıkları için, iktidarı eleştirdikleri için, ya da hak savunuculuğu yaptıkları için hapiste ya da sürgünde olan binlerce insanın özgürleşmesi ihtimali varken, Kılıçdaroğlu’nun vadettiği demokrasiyi eksik buluyorum diye ona oy vermemeye hakkım olmadığını düşünüyorum.
Bu hayatta bizi yüzde yüz tatmin etmeyen o kadar çok şeyi tercih ediyor ve bunu normal buluyorken, Cumhurbaşkanı seçimi yaparken yüzde yüz tatmin olmayı beklemeyi, hele şu şartlarda, oldukça garip buluyorum.
Bir yanda karanlık bir tünelden gelen, daha da karanlık bir tünele gireceği apaçık ortada olan cumhur treni var. Diğer yanda ise ülkede demokrasinin, eşitliğin, özgürlüklerin güvenceye alınması için gidilecek uzun bir yola çıkma ihtimali olan bir tren var. Ben ikincisini tercih ediyorum.
O trenin ilk vagonunda trene yön vermeye çalışacak köklü ve kudretli bir ağaç olduğunu biliyorum. Bu tercihte bulunurken en çok da o ağaca güveniyorum.
Demokratikleşme treni için son çağrı yapılıyor. Duyuyor musunuz?
Gelin, hep beraber çıkalım bu yolculuğa.
İlk durakta inip kucaklaşırız, halaylar çekeriz. Sonra devam ederiz yolculuğumuza.
Nurcan Kaya: İnsan hakları –özellikle uluslararası insan hakları ve Avrupa Birliği hukuku kapsamında azınlık hakları, eşitlik ve ayrımcılık yasağı, ayrıca AİHM yargısı alanlarında- uzmanlaşmış bir hukukçu ve Diyarbakır Barosu'na üye bir avukat. Essex Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman/araştırmacı olarak çalıştı. Global Dialogue’da Türkiye Direktörü olarak, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nda (MRG) ayrımcılık yasağı hukuku uzmanı, Türkiye ve Kıbrıs koordinatörü olarak çalıştı.