Nurcan Kaya
Oylarımıza da geleceğimize de sahip çıkmak için…
2023 yılında gerçekleşecek olan seçimlere dair birçok konu oldukça uzun bir süre tartışıldı. Bu konulardan biri seçim güvenliğiydi.
Herhangi bir demokratik ülkede yaşayan insanların çoğu, yılın on iki ayı, hatta seçim dönemlerinde, hayata dair pek çok şey hakkında konuşuyorken; bizler, bu ülkenin talihsiz vatandaşları, herhangi bir zamanda, en çok da seçim dönemlerinde zamanımızın önemli bir kısmını siyaset, ekonomi, hak, hukuk meseleleri, yetmiyor bir de seçim güvenliği hakkında konuşarak geçiriyoruz. Neden mi?
Demokrasi konusunda hatırı sayılır düzeyde yol almış bir ülkede seçim sandığından kim ya da hangi parti çıkarsa çıksın, vatandaşların temel hak ve özgürlükleri ile günlük hayat pratiklerine olumsuz etkide bulunabilecek bir değişim olmuyor. Seçim sonucu, o insanlar için vergi, göçmenlik, emeklilik gibi konulara ilişkin politikalarda farklılık yaratabilecekken, bizim için adeta bir ölüm kalım meselesine dönüşüyor, zira sandıktan çıkabilecek kişi ya da parti, demokrasi mi otokrasi mi sorusuna verilecek cevabı belirleyebiliyor.
Bu demokratik ülkelerde aşırı sağcı, ırkçı bir partiye oy vermek söz konusu olmadığı sürece farklı partilere oy veren, kendini demokrat olarak tanımlayan insanların çoğunun buluştuğu oldukça geniş bir ortak zemin – temel hak ve özgürlüklerin herkes için eşit bir şekilde güvenceye alınması gibi - varken, bizde seçmenler arasındaki düşünce farklılığı ‘dost musun, düşman mısın’ noktasına varabiliyor. Farklı siyasi görüşler, kendinden farklı olanın ya da azınlığın temel hak ve özgürlüklerine saygı duyma ya da bunları toptan reddetmeye varacak düzeylerde ayrışabiliyor. Hal böyleyken de bir araya gelmek ya da beraber hareket edebilmek oldukça güç oluyor.
Kuruluşundan bu yana demokrasi ile temek hak ve özgürlüklerin tüm toplum kesimleri için eşit bir şekilde güvenceye alınmadığı ülkemizde seçim ve siyaset hep çok önemli oldu. Son yıllarda ise seçim daha da önemli bir hale geldi zira ülkede hayat, toplumun sadece tarihsel olarak öteki olarak görülen kesimleri olan Hristiyanlar, Museviler, Aleviler, Kürtler vb. için değil, aynı zamanda oldukça geniş bir kesimi için de katlanılmaz bir hale geldi.
Ve bu katlanılmaz hali sona erdirecek tek seçenek de seçim olarak görüldüğü için, siyasi görüş farklılıklarına rağmen toplumun yarısı Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı ihtimali etrafında birleşebildi. Bir kesim çok isteyerek, içine sinerek, bir kesim ise tabiri caizse bağrına taş basarak Kılıçdaroğlu’na oy vermeye karar verdi. Ve siyasi partilerden tek bir şey bekledi: seçim güvenliğini sağlamak için gerekenlerin yapılmasını.
Seçim güvenliği, önceki bir yazımda bahsettiğim gibi sadece oy sayımından ibaret bir konu değil elbette. 2023 seçimlerinin adil koşullarda gerçekleşmediği herkesin malumu. Seçimlerin adil koşullarda gerçekleşmesi için siyasi partilerin de vatandaşların da yapabilecekleri sınırlıydı. Oy kullanılması ve oyların sayımı konusunda güvenliğin sağlanması ise partilerin ve seçmenlerin el ele vermesiyle mümkün olabilecekti.
Tüm muhalefet partilerinin ortak hareket ederek bir haritalama yapması, tüm seçim sandıklarında muhalefet partileri ya da sivil oluşumlar tarafından görevlendirilen en az bir müşahit ya da gönüllünün olması, tüm sandıklarda usulüne uygun oy kullanılması, oyların açık bir şekilde müşahit ve gönüllülerin gözetiminde sayılması, ıslak imzalı tutanakların hazırlanması ve tüm tutanakların bir ortak veri tabanına aktarılması; böylece seçim gecesi muhalefet partilerinin ‘şurada aldığımız oy şu kadardır’ diyebilmeleri bekleniyordu. Mademki bu seçim bir eşikti, bir ölüm kalım meselesiydi, bunun gerçekleşmesi gerekiyordu. Öyle olmadı ama.
GÜVENLİK MESELESİNİ HALLEDEMEMİŞLER
Şu yazıyı kaleme aldığımda seçimin üzerinden dört gün geçmişti. Ve dört günün sonunda biz seçmenler hala seçim günü ne yaşandığını, oylarımıza tam olarak sahip çıkılıp çıkılmadığını bilmiyoruz. Seçim gecesi CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin çoğu seçmenlere düzenli bilgi akışı sağlayamadılar. Sonraki günlerde oyların çalındığına dair iddialar havada uçuşurken vakitlice seçmenlerin karşısına çıkıp bilgi ver(e)mediler. Yeşil Sol Parti’yi bu konuda ayrı tutmak gerekir zira parti yetkilileri basın ve sosyal medya aracılığıyla düzenli aralıklarla gelişmeler hakkında bilgi verdiler. Endişeler arttıkça komplo teorileri havada uçuşmaya başladı. Bunların bir kısmı doğrudur belki, bilemeyiz. Ama bildiğimiz şu ki, 2018 seçimlerinden itibaren, bilhassa son iki yılda, seçmenler tarafından mütemadiyen dile getirilen ve muhalefet partilerinin hallettik dedikleri seçim güvenliği meselesi halledilmemişti.
İktidarın yaptığı bilinen ve yapmış olabileceği düşünülen usulsüzlükleri bir kenara bırakıp muhalefetle ilgili olan kısımdan bahsetmek istiyorum. Görünen o ki;
Birçok seçim sandığında müşahit ya da gönüllü eksikliği varmış.
Birçok sandıkta görev alan müşahitler usul ve sandık güvenliği konusunda yeterince bilgi sahibi değillermiş.
Birçok görevli, tutanakları gerektiği şekilde parti yetkilisine teslim etmemiş ya da sisteme yükleyememiş.
Tutanaklar birleştirilirken müşahitlerin ya da itiraza yetkili kişilerin orada olmaları, veriler sisteme girilirken bir hata yapılırsa derhal itiraz etmeleri gerekiyormuş. Bu da tam olarak yapılmamış.
Görevli bulundukları yerde 142 nolu belge ile oy kullanan kolluk görevlilerinden oy kullandıktan sonra o belgenin alınması gerekiyormuş -aynı belgeyle gidip başka bir sandıkta da oy kullanamasınlar diye- ama kimi yerlerde alınmamış.
Her okula, her sandığa yetişecek sayıda görevli avukat yokmuş.
Kullanılan veri tabanı sistemleri yeterince güçlü, hızlı ya da güvenli değilmiş.
Yani öyle görünüyor ki partiler seçim güvenliği konusunda hazırlıklar yapılırken ortaklaş(a)mamışlar ve/ya ölüm kalım meselesini yeterince ciddiye almamışlar.
Bunlar yaşandığı için pek çok insan gibi ben de çok üzgün, çok kızgınım. Ama olan oldu.
GÖREV ALMALIYIZ
Bütün devlet olanaklarını kullanmasına, HDP/Yeşil Sol Parti başta olmak üzere muhalefeti baskı altına almasına, onlarca medya aygıtı aracılığıyla çokça yalan yanlış bilgi içeren bir seçim kampanyası yürütmesine, insanları konuşamaz, tartışamaz, örgütlenemez hale getirmesine ve seçim günü kim bilir neler yapılmasına rağmen Erdoğan oyların yüzde 50’sini alamadı. Kılıçdaroğlu ise bu kadar zorluğa rağmen oyların yüzde 45’ini aldı. Seçimin ikinci tura kalması moralleri bozdu, tamam, ama toplumun yarısının her şeye rağmen değişim istediğini ve ikinci turda kazanmanın mümkün olduğunu da görmek gerekiyor.
İşte önümüzde duran kazanma ihtimali nedeniyle ve her halükârda hem oylarımızı kullanmamız hem de oylarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Demokratik bir ülkede yaşamadığımız için seçim güvenliğini sağlamakla yükümlü olan devlet aygıtlarına güvenmiyoruz. Muhalefet partilerinin bu işi hakkıyla yapabilmesi konusunda kaygılarımız var ama partilerin seçim güvenliği konusunda gerekenleri yapabilmesi için bizim de yardım etmemiz gerekiyor.
Bu nedenle müşahit olmak için partilere başvurmamız mümkün.
Partilerde görev almak istemeyenler sivil oluşumlar olan Oy ve Ötesi ile Türkiye Gönüllüleri’ne başvurup görev alabilirler.
O da olmazsa herkes oy kullandığı sandıkta oy sayımını izleme hakkını kullanabilir.
Avukatlar siyasi partiler ya da barolar adına görev alıp, hatta müşahitlik yapıp, mevzuata hâkim ana aktörler olarak önemli bir katkıda bulunabilirler.
Biliyorum, hepimiz yorulduk, sıkıldık ama oylarımıza da geleceğimize de sahip çıkmak için biraz daha çaba harcamamız gerekiyor. Biz şimdi elimizden geleni yapalım da, yaşananları ve sonrasını konuşuruz yine.
Nurcan Kaya: İnsan hakları –özellikle uluslararası insan hakları ve Avrupa Birliği hukuku kapsamında azınlık hakları, eşitlik ve ayrımcılık yasağı, ayrıca AİHM yargısı alanlarında- uzmanlaşmış bir hukukçu ve Diyarbakır Barosu'na üye bir avukat. Essex Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman/araştırmacı olarak çalıştı. Global Dialogue’da Türkiye Direktörü olarak, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nda (MRG) ayrımcılık yasağı hukuku uzmanı, Türkiye ve Kıbrıs koordinatörü olarak çalıştı.