Nurcan Kaya
Seçim güvenliği için sandık başına!
Seçimlere sayılı günler kalmışken birçok tartışmalı konu geride kaldı ancak seçim güvenliği konusundaki kaygılar geride kalmak bir yana artmaya devam ediyor. Süleyman Soylu’nun “15 Temmuz onların fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs da siyasi darbe girişimleridir. Bu kadar açık ve nettir. 14 Mayıs 2023, Batı'nın siyasi darbe girişimidir. Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların 14 Mayıs'ta her birini bir araya getirerek oluşturulabilecek darbe girişimidir.” diye demeç vermesi; ardından Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 2023 seçimlerinde iktidar değişikliğinin Türkiye'nin tam bağımsızlığına darbe olacağını söylemesi; Erdoğan’dan gelen türlü tehdit ve imalar ve son olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek’in İçişleri Bakanlığı’nın, YSK’ya paralel bir seçim takip sistemi kurduğunu iddia etmesi, seçim güvenliğine ilişkin kaygıları artırdı.
Pek çok kişi seçim sonuçlarının iktidar tarafından türlü yöntemlerle değiştirilebileceği, hatta iktidarın seçim sonucunu kabul etmeyeceği konusunda kaygılı.
Her iki kaygıyı da anlamak mümkün zira Haziran 2015 genel seçimlerinin sonucunun gayet keyfi olarak kabul edilmemesi, 2018 genel seçim sonuçları üzerindeki şaibe, 2019 yerel seçimlerinden sonra İstanbul’daki seçimin yine keyfi olarak kabul edilmemesi ve tekrarlanması hafızalardaki yerini koruyor.
Evet, iktidar, seçim sonucunu değiştirmenin hazırlıklarını yapıyor olabilir. Dahası, açık ara farkla seçimi kaybetmemesi durumunda seçim sonuçlarını tanımayabilir; Haziran-Kasım 2015 döneminde yaşananlara benzer, hatta bu defa bütün ülkeye yayılan feci bir şiddet dalgası ve kaos yaratabilir. İktidarın geçmiş pratikleri ve bugünkü söylemleri dikkate alınınca bunların hepsinin mümkün olduğunu söylemek gerekir.
Kamuoyu araştırmalarına ve genel izlenimlere göre iktidar seçimlerde başkanlığı da Meclis çoğunluğuna da muhalefete kaptırabilir ama yine de seçim sonucunun ne olacağını, muhalefetin kazanıp kazanmayacağını, kazanırsa farkın yüzde kaç olacağını kesin olarak bilmek mümkün değil. O yüzden bu aşamada, seçmenler olarak, seçimlerden sonra olacaklardan ziyade seçim günü yaşanabileceklere, seçim güvenliğine odaklanmamızda, yani oylarımıza sahip çıkmamızda fayda olacağını düşünüyorum.
SEÇİM GÜVENLİĞİ OYLARIN SAYILMASINDAN İBARET DEĞİL
Seçim güvenliği, oyların gerektiği şekilde kullanılması ve sayılmasından ibaret değil elbette. Seçimlerin adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi çokça alt başlığı ve seçim öncesi dönemi de kapsayan bir konu. Oy ve ötesi seçimlerin güvenliğine ilişkin evrensel kriterleri şöyle sıralıyor:
Seçim kanununun ve yönetmeliğinin doğru olarak uygulanması,
Kampanya finansmanı, tarafların halka görüşlerini eşit şartlarda aktarabilmesi, medya erişiminde fırsat eşitliği,
Devlet olanakları ve parti kaynaklarının ayrımı, kamu kurumlarının ve devlet medya organlarının taraflara eşit mesafede duruşu,
Toplantı ve ifade özgürlüğü,
Seçmen kütüklerinin doğru ve şeffaf şekilde hazırlanması,
Sayım ve tutanak birleştirme süreçlerinin şeffaflığı.
Görevde olan bir başkan ve bakanların seçim çalışması yürütmesi, partilerin devlet bütçesinden adil bir şekilde pay alamamaları, tüm devlet olanaklarının iktidar tarafından seçim çalışmaları için seferber edilmesi, medyanın büyük oranda iktidar tarafından kullanılması, düşünce ve ifade hürriyetinin neredeyse tamamen kısıtlanmış olması, dolayısıyla insanların seçimlerle ve iktidarla ilgili düşüncelerini, eleştirilerini kamusal düzlemde paylaşamayacak durumda olmaları, HDP’ye açılmış olan kapatma davası, HDP’li çok sayıda siyasetçinin hapislerde ya da sürgünde olması, başta YSP olmak üzere muhalefet partilerine yönelik saldırılar, Kürt gazeteciler, siyasetçiler ve hak savunucularını hedef alan operasyonlar, depremden etkilenen kişilerin kayda değer bir kısmının oy veremeyecek durumda olması seçimin hiç de güvenli olmayan şartlarda gerçekleştiğini gösteriyor.
Muhalefet oldukça eşitsiz şartlarda seçim çalışması yürütüyor olmasına rağmen, ülkeyi 20 yılda adeta felakete sürüklemiş olan bir iktidardan kurtulmak isteyen milyonlar muhalefetten yana tercihte bulunacak gibi görünüyorlar. Şimdi bu tercihleri hayata geçirme zamanı. Bunun için de önce oy kullanmak, sonra da oya sahip çıkmak gerekiyor.
Daha açık söylemek gerekirse, “ben oyumu kullandım, partiler de bir zahmet oyuma sahip çıksınlar” deme zamanı değil. Bu zaman, elini taşın altına koyma zamanı.
OYLARIMIZA NASIL SAHİP ÇIKABİLİRİZ?
Seçmenler öncelikle oy verdikleri partiye ya da dilerlerse başka bir partiye başvurup müşahit olarak görev alabilirler.
Partiler seçmenlerin niteliklerine göre onlara başkaca görevler de verebilirler: seçim bürosunda çalışmak, araçla seçmen taşımak, gözlemcilere eşlik etmek gibi.
Seçmenler farklı nedenlerle herhangi bir partiye başvurmak istemiyorlarsa seçim güvenliği için çalışan sivil oluşumlara başvurup görev alabilirler. Oy ve Ötesi’ne, kendilerini Millet İttifakı’nın gönüllü seçim güvenliği platformu olarak tanımlayan Türkiye Gönüllüleri’ne ve Bağımsız Seçim İzleme Platformu’na , başka inisiyatiflere ve STK’lara başvurup seçimde görev alabilirler.
Farklı nedenlerle bunu da yapmak istemeyenler seçmenler olarak vatandaşlık haklarını kullanıp oy sayımını izleyebilirler. Tanık oldukları bir usulsüzlüğü partilerin temsilcilerine, gazetecilere, barolara ve STK’lara bildirebilirler. Nelerin usulsüzlük olduğunu nereden mi bileceğiz? Türkiye Barolar Birliği yayınladığı rehber ile bu sorumuza da cevap verdi.
Herhalde herkes 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır’daki mitinginde patlatılan bombanın etkisiyle yaralandığı halde her tarafı sargı içindeyken gidip oyunu kullanan seçmenleri hatırlıyordur. Ve herhalde herkes, 1 Nisan 2019’da tekrarlanan İstanbul yerel seçiminin gecesinde CHP milletvekili Mahmut Tanal’ın oyların bulunduğu torbaların başında nöbet tutarken çekilen fotoğraflarını hatırlıyordur.
İşte bu seçim, herkesin o günkü yaralı vatandaşlar, o günkü Mahmut Tanal olması gereken seçim. Kimsenin, üstesinden gelinebilir zorluklar nedeniyle oy kullanmaktan imtina etme, ya da sadece oy kullanıp seçim güvenliği için endişe duymaya devam etme lüksüne sahip olmadığı, tarihi bir seçim bu.
Ve bu tarihi seçimde sayım şeffaf bir şekilde gerçekleşsin ve kayıtlara geçsin istiyorsak, görev alalım, sandık başında olalım, oylarımıza sahip çıkalım derim.
Sonrası mı? Sonrası Allah kerim!
Nurcan Kaya: İnsan hakları –özellikle uluslararası insan hakları ve Avrupa Birliği hukuku kapsamında azınlık hakları, eşitlik ve ayrımcılık yasağı, ayrıca AİHM yargısı alanlarında- uzmanlaşmış bir hukukçu ve Diyarbakır Barosu'na üye bir avukat. Essex Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman/araştırmacı olarak çalıştı. Global Dialogue’da Türkiye Direktörü olarak, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nda (MRG) ayrımcılık yasağı hukuku uzmanı, Türkiye ve Kıbrıs koordinatörü olarak çalıştı.