Fırat’ın doğusunda bir operasyonun serencamı

25 Nisan sabahı ‘Fırat’ın doğusunda’ yine bir gözaltı operasyonu haberiyle uyandık. Gözaltına alınan avukatlar, gazeteciler ve sanatçılar çok sayıda hak ihlaline maruz kaldılar. Bu operasyonun zamanlaması tabii ki manidar.

25 Nisan sabahı yine bir gözaltı operasyonu haberiyle güne uyandık. Yine diyorum, çünkü ülkenin bir tarafında, ‘Fırat’ın doğusunda’, olağan hale gelmiş olan bir olağanüstülük yaşanmakta yine.

Böyle ara ara, iktidar gerekli gördükçe, adresi, nerede çalıştığı belli olan avukatların, siyasetçilerin, sivil toplumcuların, gazetecilerin, hak savunucularının ve sanatçıların evlerine sabahın erken saatlerinde polis tarafından baskınlar düzenleniyor. Bu kişilerin ifade vermeye davet edilmeleri mümkünken evlerinin basılmasıyla başlıyor zincirleme hukuksuzluklar.

Diyarbakır merkezli olarak yürütülen ve hukuki zemini bulunmayan bir soruşturma kapsamında 128 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerden 25’i Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Şırnak barolarına kayıtlı olan avukatlar. Çoğu Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi olan avukatlar, yıllardır insan hakları mücadelesi veren, seçimlerde de seçim güvenliği için görev alan kişiler. Başkalarının haklarının savunucusu olan avukatlar, 25 Nisan sabahından itibaren çok sayıda hak ihlaline maruz kaldılar.

Şöyle ki;

Avukatların evleri aranırken bir baro temsilcisi hazır bulundurulmadı. Ayrıca, evler aranırken ev arkadaşlarının, aile bireylerinin odaları, yani gözaltına alınan kişiyle ilgili olmayan özel alanlar da keyfi olarak arandı.

Bir toplatma kararı olmamasına rağmen bazı avukatların evlerindeki kitaplara el konuldu.

Bir avukatın bürosundaki bilgisayarına, dava dosyalarına, yani mesleğiyle ilgili bilgi ve belgelere bir mahkeme kararı olmamasına rağmen el konuldu. Arama sırasında avukatları ile konuşmasına engel olundu.

Avukatlardan bir diğerinin bürosu ÖHD ile aynı adresteydi. ÖHD ofisine çilingir ile girildi. Avukatın bürosu aranırken, odasının neresi olduğu belli olmasına ve ÖHD hakkında bir arama kararı olmamasına rağmen tüm ÖHD ofisi arandı.

Gözaltına alma ve yakalama tutanaklarında suçlamaya ilişkin herhangi bir bilgi yer almıyordu. Gözaltına alınanların çoğuna herhangi bir tutanak da gösterilmedi zaten. Avukatlara sadece “Hakkınızda teşhis ve bazı iddialar var. Bunlarla ilgili yakalama kararı var” denildi.

Gözaltına alınan kişilerden altısı ise Amed Şehir Tiyatrosu oyuncularıydı. Tiyatro binasına henüz kimse gelmeden, çilingir marifetiyle girildi. Bilgisayarlarına el konuldu.

Müzik ve kültürle ilgili çalışmalar yürüten Ma Müzik ve Kadın Kültür Sanat Edebiyat Derneği KASED’e üye sanatçılar ve hocalar da gözaltına alınanlar arasındaydı.

Kayyumlar tarafından işlerine son verilen, bağımsız kurumlarını oluşturup sanat çalışmalarını sürdürmeyi başaran, şehrin yüz akı bu sanatçılar, depremden sonra da günlerce sahada çalışan aktivistler aynı zamanda.

Gözaltına alınan kişilerden 10’u ise gazeteciydi. Bin bir zorluk ve baskıya rağmen bölgede hak temelli habercilik yapan insanlar.

Gözaltı işlemi yapılırken bazı kişiler polis tarafından darp edildi. Bazılarına plastik kelepçe ve ters kelepçe takıldı.

Toplu gözaltı işlemi yapıldığı için sınırlı sayıda insana göre yapılan nezarethanelere 15-20 kişi konuldu. Hijyenik olmayan koşullarda insanlar sırayla uyumaya çalıştılar. Farklı karakol ve merkezlere yerleştirilen insanlar bir merkezde uyuşturucu bağımlıları ile aynı nezarethanede kaldılar.

İfade ve sorgu işlemleri için adliyede saatlerce ellerinde kelepçelerle bekletilenler oldu.

Ezcümle, bu insanlar kötü muameleye maruz bırakıldılar.

GİZLİLİK KARARI NEREDEYSE OLAĞAN HALE GELDİ

Soruşturma hakkında gizlilik kararı olduğu için gözaltına alınan kişilerin de avukatlarının da suçlama konusunda bir bilgileri; avukatların dosyaları inceleme şansı olmadı. Gizlilik kararı hukukta yeri olan ama istisnai hallerde başvurulması gereken bir uygulama. Fırat’ın doğusunda ise deliller toplanmış olmasına rağmen, yani soruşturmanın selametine zarar gelme ihtimali ve riski yokken de başvurulan, neredeyse olağan hale gelmiş olan bu uygulama, ceza yargılamasının, adil yargılanma hakkının en temel ilkelerinden biri olan silahların eşitliği ilkesini ihlal ediyor. Hukukçu olmayan kişilerin de tahmin edebileceği üzere, bir suç isnadı yapılan kişinin kendini savunabilmesi için hakkındaki suçlamayı ve toplanmış olan delilleri bilmesi gerekiyor. Bu nedenle suçlamayı ve delilleri öğrenme hakkı uluslararası hukuk tarafından güvenceye alınan bir hak. Haliyle, soruşturmanın gizliliği bu şekilde keyfi olarak uygulandığında silahların eşitliği ilkesi ihlal ediliyor.

Gözaltına alınan kişilere 24 saat avukat görüş yasağı getirildi. Soruşturmanın gizliliği gibi bu da çok istisnai hallerde başvurulması gereken bir uygulama iken burada keyfi olarak uygulandı. Avukata keyfi olarak 24 saat erişememek demek adil yargılanma hakkıyla beraber kişi güvenliği hakkının ihlali demek. Çünkü avukat görememek, size 24 saat boyunca ne yapılırsa yapılsın, nerede olursanız olun kimsenin haberinin olmaması demek. Bu yüzden evrensel hukuk avukata derhal erişimi bir hak olarak güvenceye alıyor.

İfadeler alınırken anlaşıldı ki gözaltına alınan kişilerin hemen hepsi itirafçı olan bir şüphelinin verdiği beyanlara ve yaptığı teşhislere dayanılarak suçlanıyorlardı. Bu şaşırtıcı değil zira ülkenin bu tarafında bu tip soruşturmalar genel olarak ya gerçekten var olup olmadığı bile belli olmayan bir gizli tanığın ya da bir itirafçının kurmaca beyanlarına dayanılarak başlatılıyor. Böylece ortada gerçek anlamda bir suç şüphesi yokken müesses nizamın rahatsızlık duyduğu kişiler hakkında rahatlıkla soruşturmalar açılabiliyor.

Avukat arkadaşlarımıza ifade işlemleri ve sorgu sırasında bazı müvekkilleri ve girdikleri dosyalar hakkında sorular sorulmuş. Oysa hiçbir avukat temsil ettiği kişi, yani mesleğini icra etmesi nedeniyle suçlanamaz. Savunma eyleminin kendisine suç isnat edilemez.

Avukatlara söz konusu itirafçının talimatları doğrultusunda müdafilik yaptıkları iddiası sorulmuş. Bu iddianın elbette gerçekle bir ilgisi yok.

Avukatlara ayrıca ÖHD üyelikleri hakkında sorular sorulmuş. ÖHD 2018 yılında kurulan, birçok ilde şubeleri ve 2000’e yakın üyesi olan bir avukat örgütü. Amacı demokrasi, hukuk ve adaletin gelişmesine katkıda bulunmak olan, bunu gerçekleştirebilmek için de hak ihlalleriyle ilgili hukuki süreçleri başlatan bir savunma derneği. Yani ne ÖHD bir suç örgütü ne de ÖHD’ye üye olmak suç.

Sonuç olarak, dün, yani 27 Nisan itibariyle sorgusu yapılan avukatlardan üçü, gazetecilerden beşi tutuklandı.

Amed Şehir Tiyatrosu oyuncuları ile bazı sanatçılar ve gazeteciler serbest bırakıldılar. Onlarca kişinin ifade ve sorgu işlemleri ise bu yazıyı kaleme alırken devam etmekteydi.

OPERASYONLARIN ZAMANLAMASI MANİDAR

Yürütülen bu operasyon, gözaltıların zamanlaması tabii ki manidar. Seçime çok az zaman kalmışken siyasetçileri, avukatları, hak savunucuları, gazetecileri, sanatçıları göz altına almak ya da tutuklamak herkesin malumu olduğu üzere seçim çalışmalarına ve seçim güvenliğine ilişkin çalışmalara zarar verme amacı taşıyor. Ayrıca bir korku ve endişe iklimi yaratmak, insanları yıldırmak amaçlanıyor. Bir yandan da seçim çalışmalarına engel olmak, insanları oyalamak amaçlanıyor.

Bu yaşananlara Avrupa’dan çok sayıda siyasetçiden ve hukuk örgütünden kınama üstüne kınama gelirken, Fırat’ın batısından gerektiği kadar tepki gelmedi. Yaşanan hukuksuzluğu insan hakları örgütleri ve sınırlı sayıda siyasetçi kınadı. Bunda da şaşırtıcı bir şey yoktu zira konu Kürtler olunca çoğu kişi ve kurum için ‘temkinli’ olmakta fayda vardı.

Sonuç olarak, bu hukuksuz operasyon öncekilere benzer bir şekilde sona ermekte. Daha önce olduğu gibi Kürtlere yine büyük oranda Kürtler sahip çıktılar. Ve yıldırma amaçlı bu operasyon hiç de amacına ulaşmış gibi görünmüyor.

Dün şüpheli olarak adliyede olan avukatlar bugün dinlenmeden adliyeye müdafi olarak başkalarını savunmaya geldiler.

Dün akşam serbest bırakılan, KASED’in başkanı olan sanatçı Devrim Demir, serbest bırakıldıktan sonra adliye kapısında kadın arkadaşlarıyla beraber ‘Tu kî yî – Sen kimsin’ isimli şarkıyı söylüyordu. Şarkının sözlerinin bir kısmı şöyle:

“Devlet ya da savcı mısın?

Tanımıyorum tanımıyorum

Hiçbirinizi tanımıyorum

Yeniden yazacağım kaderimi

Hiçbir zaman kabul etmeyeceğim

Hayatım üzerine alınmış kararları

Çıkacağım

Gezeceğim

Konuşacağım

Güleceğim

Benim hayatım hakkında

Kimse karar veremez

Sana ne, sen kimsin…”

Şarkıyı nasıl okuduklarına bakın bir. Yılmış gibi bir halleri var mı sizce?


Nurcan Kaya: İnsan hakları –özellikle uluslararası insan hakları ve Avrupa Birliği hukuku kapsamında azınlık hakları, eşitlik ve ayrımcılık yasağı, ayrıca AİHM yargısı alanlarında- uzmanlaşmış bir hukukçu ve Diyarbakır Barosu'na üye bir avukat. Essex Üniversitesi’nde uluslararası insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzman/araştırmacı olarak çalıştı. Global Dialogue’da Türkiye Direktörü olarak, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu’nda (MRG) ayrımcılık yasağı hukuku uzmanı, Türkiye ve Kıbrıs koordinatörü olarak çalıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi