'Deprem öldürmez, bina öldürür'

Basın tarihini yazarken sadece medyanın geçmiş yıllardaki güncel konularını görmüyorsunuz, refah ve özgürlük toplumu olmanın imkanlarının nasıl heba edildiğini de görüyorsunuz…

Depremin Azrail olarak dolanıp durduğu bir ülke olarak kalmamızın nedeni 1999 yılına bakarken de anlaşılmakta…

1999 yılının en önemli olayı nedir?

Hiç şüphesiz 1999 yılının en önemli, aynı zamanda en trajik olayı Marmara depremidir.

Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 7.5 büyüklüğünde Büyük Marmara Depremi’nde18.373 kişi öldü, 48.901 kişi yaralandı.

Türkiye’nin ve doğal olarak medyanın çok uzun bir süre gündemini deprem oluşturdu…

***

Depremin hemen ardından, yüzde 97’si deprem bölgesi olan Türkiye’de önceden deprem hazırlığı yapılmaması nedeniyle hükümet eleştirildi.

Depremin ilk günlerinde felaketin yaşandığı yerleşim yerleri ile iletişim kurulması bile mümkün olamazken, kurtarma çalışmaları da gecikmeli ve yetersiz olarak gerçekleştirilebildi.

Öte yandan depremin hemen ardından bölgeye götürülüp dağıtılmak üzere yardım malzemesi toplayan, yardımları götüren yüzlerce sivil inisiyatif ve muhalif siyasi parti üyesi, kurtarma çalışmalarına gönüllü katılmak isteyen vatandaşlar, yetkililer tarafından engellendi, çok sayıda kişi gözaltına alındı.Bu türden bürokratik engellerin neden olduğu gecikmeler ölü sayısının artmasında önemli etkenlerden biri oldu.

Bakanlar Kurulu ise ancak 19 Ağustos günü yapılan toplantısında 7 ili "afet bölgesi" ilan edebildi ve toplantı sonunda bu illerin valilerine olağanüstü yetkiler verildi.

***

Bu arada ölü sayısının artmasına bağlı olarak cesetlerin bekletilmesi ile salgın hastalık tehlikesi de baş gösterdi. Bu nedenle depremin yaşandığı birçok merkezde ölüler toplu olarak gömülmeye başlandı.

20 Ağustos gününden itibaren de Başbakanlık Kriz Merkezi’nin talimatları doğrultusunda kurtarma çalışmaları, enkaz kaldırma çalışmalarına dönüştürüldü.

Depremin ardından oluşturulan ve Anayasa’ya aykırı olup olmadığı tartışılan Başbakanlık Kriz Merkezi, yöneltilen eleştiriler ve tepkiler üzerine bir süre sonra kimi yayın organlarına sansür uygulamaya başladı.

Başbakan Bülent Ecevit’in depremle ilgili televizyon yayınlarından rahatsızlık duyduğunu söylemesinin ardından İçişleri Bakanlığı, 80 il valiliğine bölgelerindeki tüm TV yayınlarının izlenmesi konusunda acil mesa jgönderdi.

RTÜK de deprem yayınları nedeniyle Kanal 6 televizyonuna 7 günlük kapatma cezası verdi.

***

17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden 87 gün geçtikten sonra, henüz depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, dünya tarihinde pek görülmemiş bir şekilde 12 Kasım’da ikinci bir deprem daha meydana geldi…

Bu kez depremin merkez üssü Düzce'ydi...

Saatler 18:57'yi gösterdiğinde, Düzce büyük bir şiddetle sarsıldı.

710 kişi hayatını kaybetti, 2.678 kişi de yaralandı.

Bu da medyadaki deprem haberlerini yeniden çok öne çıkardı…

Ülkenin korkunç iki depremle sarsıldığı yılın sonunda ise 11 Aralık 1999 tarihinde AB Zirvesi’nde Türkiye aday olarak kabul edildi.

Sonuç belgesinde Türkiye'nin adaylığı kesinleşti.

***

Deprem 1999 yılından beri gündemden hiç düşmedi.

Her depremle birlikte konu daha da öne çıkıyor.

Olası İstanbul depremi ise yaratabileceği tahribat nedeniyle herkesi titretiyor.

Ama 1999’dan bu yana çok ciddi bir mesafe alındığı da söylenemez…

Deprem konusu unutulmadı ama Türkiye’de siyasetin tavrına göre slalom yapan medya, siyaset unutunca AB’yi çoktan ve hiç zorlanmadan unuttu.

Halbuki deprem ile AB üyeliği arasında birebir bir ilişki var…

O ilişki ne?

AB’nin ortak mevzuatı kabul edilseydi kamu ihalelerinden başlayarak ülkeye standart ve denetim gelebilecek, ülke deprem mağduru olmaktan çıkacaktı…

AB ülkelerinde insanlar ölmüyor, çünkü deprem öldürmüyor, bina öldürüyor…

Bina öldürdüğü için ölüp duruyoruz…

***

Basın tarihini yazarken sadece medyanın geçmiş yıllardaki güncel konularını görmüyorsunuz, refah ve özgürlük toplumu olmanın imkanlarının nasıl heba edildiğini de görüyorsunuz…

1999 yılında binlerce insanımız öldü, daha fazlası yaralandı, evler yıkıldı…

Nihai çözüm AB standartlarına uyum idi, üstelik aynı yıl AB’ye üye olabilme vizesini almıştık…

Arazi rantları ve vurgun, depremin öldürmediği bir ülke olabilme imkanının önüne geçti…

Depremin Azrail olarak dolanıp durduğu bir ülke olarak kalmamızın nedeni 1999 yılına bakarken de anlaşılmakta…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi