Doğan Özgüden
Devrimcileri CHP’ye çağıranlara yaşamsal sorular...
Haritaya bakıyorum. "Adalet" yürüyüşü başlatan Kılıçdaroğlu’nun İstanbul menziline varmak için 300 kilometreden fazla yolu var. İstanbul’a varabilirse Boğaz’ı aşıp da HDP lideri Demirtaş’ın hapis yattığı Edirne’ye kadar gidecekse 250 kilometre daha yürümesi gerek... Ankara’dan Edirne’ye toplam 700 kilometre.
Gandi’nin 87 yıl önce çıplak ayakla 388 kilometre, Mao’nun ise 83 yıl önce 30 bin devrimciyle 12 bin kilometre yürüdüğü anımsanırsa, Kılıçdaroğlu’nun günümüz koşullarındaki dinlenme ve bakım olanaklarından da yararlanarak İstanbul’a kadar 450 ya da Edirne’ye kadar 700 kilometre yürümesi pek de imkansız değil.
Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için geçen yıl Tayyip’e verdiği desteği tekrar kurcalamak istemiyorum. Sadece 5 Ocak 2016’da söylediği bir cümleyi not düşüyorum: "Dokunulmazlıklar konusunda CHP’nin tavrı çok açık, çok net, kürsü dokunulmazlığı hariç dokunulmazlıklar kalksın!"
Verdiği bu icazet ve düzmece 15 Temmuz darbesinden sonraki Külliye ve Yenikapı teslimiyetleri...
Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin liderleri ve milletvekilleri arka arkaya dokunulmazlıkları kaldırılıp hapse atılırken sesi soluğu çıkmayan Kılıçdaroğlu ne acıdır ki partisini de, kendisini de Tayyip’in gözü dönmüş saldırılarına karşı uzun süre koruyamadı. Önce CHP milletvekili Enis Berberoğlu, ardından bizzat kendisi... 38’i doğrudan Kılıçdaroğlu’nu hedef alan 211 fezleke 58 CHP’linin başı üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor.
CHP’nin eski genel başkanlarından kadim meslekdaşım Altan Öymen bile sonradan katıldığı "adalet" yürüyüşü sırasında CHP yönetiminin "dokunulmazlık meselesinin suiistimal edileceğini göremediği"ni itiraf etmek zorunda kaldı.
İşler ancak bu raddeye vardıktan sonradır ki arslan sosyal demokratımız birden hareketlenip "adalet" yürüyüşünü başlattı.
Tayyip’in adaletsizliklerine en çok kurban vermiş olan HDP ile ve "hayır" cephesinin tüm güçleriyle ilişki kurmadan sırf son zamanlarda yerle bir olan prestijini kurtarmak için böyle bir yürüyüş organize etmiş olmasını "rol çalmak"tan başka türlü nitelemek mümküm değil.
Ama olan olmuş, yürüyüş başlamıştır. Şimdi HDP başta olmak üzere tüm demokratik güçler bu yürüyüşün başarıya ulaşması için destek vermektedir. Ortak beklenti yürüyüşün İstanbul’la sınırlı kalmayıp Demirtaş’ın mahpus bulunduğu Edirne’ye ulaşmasıdır.
Amaç artık sadece Berberoğlu’nun değil, Yenikapı mutabakatından sonra girişilen büyük kırımın tüm kurbanlarının, Kürt siyasilerinin, gazetecilerin, akademisyenlerin de derhal serbest bıraktırılmasıdır.
Hemen anımsatalım ki ülkemizde uzun yürüyüş formundaki direniş Kılıçdaroğlu’nun Türkiye sosyal ve siyasal yaşamına getirdiği bir ilk de değildir.
Uzun yürüyüş 60’lı yıllar Türkiyesi’nin iz bırakan protesto eylemlerindendi... 1966 yılında Deniz Gezmiş’in de katıldığı Çorum’lu temizlik işçilerinin Ankara-İstanbul yürüyüşü, devrimci gençlerin 1968’de Samsun’dan Ankara’ya bağımsızlık yürüyüşü, 1969’da Harun Karadeniz’in başını çektiği "Emperyalizm ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü", daha sonra yine devrimci gençliğin destek verdiği üretici yürüyüşleri ilk aklıma gelenlerden...
O dönemin bir başka yürüyüşü daha var ki, her nedense sol medyada pek sözü edilmez. 1967 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin desteğiyle Silvan, Diyarbakır, Siverek, Batman, Dersim, Ağrı ve Erzurum’da "Doğu mitingleri" adı altında düzenlenen yürüyüşler onyıllardır Kemalist cumhuriyet yönetimlerinin baskısı altında ezilen Kürt halkının ilk yasal kitlesel direnişleriydi…
1967 yılının bugün tam 50 yıl, yani yarım yüzyıl ötesindeyiz.
Kürt halkı o tarihten bu yana cumhuriyet Türkiye’sinde insan hakları evrensel ve Avrupa bildirgelerinin tüm dünya halklarına tanıdığı haklara hâlâ kavuşabilmiş değil.
1971 Darbesi, 1980 Darbesi ve 1983’te başlayan son derece meşru silahlı direnişten bu yana ardı arkası kesilmeyen ohal’ler, askeri operasyonlar, yasaklar, yıkımlar, toplu infazlar, işkenceler, köy boşaltmaları, tarihsel kentlerin yerle bir edilişi, seçilmiş belediye yöneticilerinin zındana atılarak yerlerine emir kulu "kayyum"ların getirilmesi, Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, parti liderleri dahil çoğunun hapsedilmesi…
Tüm bunlar, Türkiye’nin ana muhalefet partisi rolündeki yıllanmış devlet partisi CHP’nin hiç umurunda oldu mu?
Çekilen tüm bu acılar, bir CHP milletvekilinin tutuklanmasına gösterilen tepkinin milyonda birine dahi layık değil miydi?
İzliyoruz… Hele varılabilirse bir İstanbul’a varılsın… Hele bir İstanbul sonrasını görelim…
Ama bu arada bu yürüyüş hamasetinin gölgesinde dönen bazı kirli oyunları da görmezlikten gelmeyelim… Özellikle 50’li, 60’lı, 70’li, 80’li, 90’lı ve de 2000’li yılları yaşamış olanlar…
Kılıçdaroğlu "tarihsel" yürüyüşüne çıkmadan önce partisinin 13 Haziran’daki grup toplantısında "tarihsel" bir transfer gerçekleştirdi… Cumhuriyet Gazetesi olayı "68 kuşağının sembol ismi, Dev-Genç kurucularından Sarp Kuray CHP’ye katıldı. Kuray'a rozeti grup toplantısı öncesi Kemal Kılıçdaroğlu taktı" başlıklarıyla verdi.
Dramatik bir durumdur… İlk olarak TİP’li gençler tarafından Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) olarak kurulan, 9-10 Ekim 1969’da tüzüğüyle birlikte adı da "Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu" (Dev-Genç) olarak değiştirilen bu efsane örgütün kurucuları arasında Sarp Kuray gerçekten var mıdır? Daha sonraki sıcak mücadele günlerinde THKO’yu ve THKP-C’yi oluşturan Dev-Genç adına bugün kim konuşabilir? Derin bir tartışma konusudur.
Ama 60’lı yıllarda devrimci mücadeleye baş koymuş o efsanevi kuşaktan belki bir iki kişi dışında nerdeyse yarımyüzyıl sonra hiç kimsenin devrimcilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan CHP’ye üye olmak şöyle dursun, sempatiyle bakabildiğini hiç sanmıyorum.
Ama sahte efsane yaratma sendromu bir kez başladı mı arkası gelmiyor. Artık CHP’li olmayı rahatlıkla içine sindirebilen Sarp Kuray Habertürk’e verdiği bir röportajda konuşuyor:
"Referandumda yoğun bir ‘Hayır’ kampanyası yaşadık. Bana göre yüzde 50’nin üzerinde, resmi rakamlara göre yüzde 49’luk bir şablon çıktı. CHP bunun motor gücü oldu. CHP’nin bir lokomotif güç olduğunu gördüm. Türkiye’nin içinden geçtiği şartlar, bizim CHP’de toplanmamız gerektiği konusunda bende bir fikir oluşturdu."
Ve de 68 kuşağı dahil tüm devrimcileri CHP’ye katılmaya çağırıyor.
O kuşaktan bazıları bu yanlışı 40 yıl önce bir kez yaptı. Cunta’nın TİP’i ve tüm devrimci örgütleri kapatıp yöneticilerini, militanlarını hapsettiği 1973 yılında "demokrasi ve barış" vaadlerine kanarak CHP lideri Bülent Ecevit’i desteklemişlerdi. Bedeli sonradan çok acı ödendi...
Yine de sirenlerin çagrısına kendini kaptıranlar olabileceğini düşünerek bu çağrının hemen ertesinde Info-Türk’te yayınladığım soruyu Artıgerçek okurlarıyla da paylaşmayı bir görev biliyorum:
- 60'larda Ortanın Solu uydurmasıyla Türkiye İşçi Partisi'nin gelişimini frenleyen,
- 1971 darbesinden sonra Avrupa Konseyi’nin cunta rejimine karşı yaptırımlarını bizzat engelleyen,
- 1973’te ak güvercinler salarak solun desteğiyle iktidara gelip 1954’te militarist şahinlerle Kıbrıs fatihi olan,
- Kontr Gerilla'nın varlığını bildiği halde yok etmek için hiçbir önlem almayan,
- 1978'de başlayan 22 aylık ikinci iktidarında IMF'nin istikrar paketlerini ardarda yoksul halka dayatan,
- Aynı dönemde Beyazıt, Bahçelievler ve Maraş katliamları karşısında aciz kalan,
- Tüm Kürt illerini İstanbul ve Ankara ile birlikte sıkıyönetim cenderesi altına sokan,
- 1979'da 1 Mayıs'ın kutlanmasını yasaklattırıp Behice Boran ve diğer TİP yöneticilerinin tutuklanmasına göz yuman,
- 1999'da üçüncü kez iktidar olduktan sonra ülkeyi yeniden ekonomik krize sürükleyen,
- Barış çağrıları yapan Öcalan'ı sürgündeyken 5 Şubat 1999'da Amerikalıların işbirliğiyle tutuklattıran,
- Ordunun dayatmalarına boyun eğerek Kürt illerinde askeri operasyonlara hız verdiren,
- 19 Aralık 1999'da 30 devrimci mahpusun canına mal olmuş "hayata dönüş" katliamına izin veren ak güvercinli ve köylü kasketli CHP lideri kimdi?
- Ecevit değil miydi?
Hafıza-i beşer nisyan ile bunca malul olmasın!
Bugün yine adalet ve demokrasi arayıcılarını ak güvercinleriyle ve köylü kasketiyle peşinde sürüklemeye yeltenen yeni bir Ecevit’le karşı karşıyayız.
Evet, "adalet" yürüyüşü"ne "tüm adaletsizlik kurbanlarıyla eşit dayanışma" koşuluyla destek vermek mümküdür.
Ama Kürt liderlerinin dokunulmazlığını kaldırma kararlarına ve de şu an Türkiye’yi islamcı faşist karanlığa boğan "Yenikapı" ruhuna ortak olmuş bir partiye katılmanın neresi devrimciliktir?
Deniz’lerin, Mahir’lerin, Harun’ların, İbrahim’lerin böyle bir yapıda yerleri olabilir miydi?