Şahap Eraslan
Dönüşmek ve döneklik
Geçen yazıda dönekliğin psikodinamiklerini incelerken, Hulusi Kentmen’ın bazı filmlerinde bir değişim ve dönüşüm yaşaması, özeleştiri ve olgunlaşma, oluşan realiteyi kabul etme süreçleri yaşamasından hareketle Erdoğan’dan Hulisi Kentmen olur mu? diye sormuştuk. Bu yazıda dönekliğin ve dönüşümün psikodinamiklerine kaldığımız yerden devam edeceğim.
Burada amacım bilinen, rastlanan ve tanıdık bir fenomen olan dönekliği nasıl anladığımı ve dinamiğini anlatmayı denemek. Döneklik olarak adlandıracağım olgunun niceliksel bir yanı var. Bireyler ya da çok küçük gruplar beklenmedik ve ani bir biçimde ekonomik olanaklarını artırmak (çoğu zaman zenginleşmek), prestij için toplumsal hiyerarşide daha iyi konumlanmak (mesela milletvekili olmak) ya da narsistik nedenlerle (gündem olmak, kendisinden söz edilmesini sağlamak) için rakip olduğu ve sürekli düşmanca tutum takındığı gruba geçmesi.
Birbirine yakın gruplara geçişler döneklik değildir. Irkçı bir partiden diğerine geçmek ya da dinci bir partiden bir diğerine geçmek yatay geçişler olduğundan döneklik sayılmaz. Döneklikte belirgin olan radikallik ve karşı tarafa geçiş, yani yataylığın olmaması, yatay karşıtlığın (dikey karşıtlık sınıflar arası için kullanılabilir, sınıf değiştirme) olması. Başka bir özellik ise büyük grupların taraf değiştirmesi döneklik olarak adlandırılmaz (bu durum çok yaygın değildir).
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da Nazi kalmadı. Milyonlarca insanın karşı tarafa, düşman olarak nitelendirdikleri tarafa geçmeleri döneklik olarak nitelendirilmedi. Toplumun çoğu Nazi zulmünü bilmediğini, haberiz olduğunu, Nazi olmadığını iddia etti. Sanki Nazi sistemi Naziler olmadan ortaya çıkmış(!) gibi garip bir durum oluştu. Döneklik konuşulduğunda daha çok tek tek bireyler ya da küçük gruplar dönek olarak adlandırılır. Bir başka mesele de insanlar ‘ideal’ ya da ‘doğru’ taraf sayılan yana geçişler olunca bu döneklik sayılmıyor (hak yolunu bulmak, İslamiyet’e geçmek döneklik sayılmaz). Mesela geçtiğimiz günlerde taraf değiştiren milletvekilini terk ettiği grup dönek olarak adlandırıp bu kavramı da onu aşağılamak için kullanırken, geçilen taraftakiler bu kişiye çok güvenmeseler de onu döneklikle suçlamaktan kaçınacaklardır. Dönekler ve döneklikler kendi aralarında da bazı farklılıklar gösterdiler. İşte bu farklılıkları belirginleştirmek için kamuoyunun aşina olduğu dönekler üzerinden dönekliği anlatmayı deneyeceğim.
İHANET SEVİCİLİĞİ
Murathan Mungan, Şahmeran hikayesine ilişkin yazmıştı:’ İnsanoğlu ihanet eder.’ İnsanda böyle bir yan da var. Bu ihanetler çoğu kez düşmanlık olsun diye değil de insan kendisini başkalarından çok seviyor diyedir. İnsanlar ihanete ilgi duyar, hainliği kullanmayı çok severler ama hainleri sevmezler. Ajanlık böyledir: Kişi kendi tarafına ait bilgileri ‘düşmana, rakibe’ aktarır, ihanet eder. Karşı taraftan biri bizim ajanımız olsun isteriz ama kimse ajanlığı yüceltmez, ajanlık özendirilmez, ajanlık kursu yoktur. Hainlik bir taraftan birinin diğerine geçerek bilgi aktarması ve bir tarafı güçsüzleştirirken diğer tarafa iktidar sağlaması demek. Avantajlı duruma geçecek taraf hainliği bu bağlamda sever çünkü hainin vereceği bilgi üzerinden üstünlüğü ele geçirir. Ama hainleri sevmeyiz genelde. Hainlerin bir kişilik sorunu ve ahlaki anlamda da sorunlu insanlar olarak değerlendiririz.
İşte bu durum ihanet, ihanet edenleri ve dönekleri kraldan fazla kralcı olmaya iter. Burada garip bir dinamik oluşur. Dönen insan, dönekliklerinin doğru bir karar olduğunu kendilerine ve sosyal çevrelerine ispat etmek için kraldan fazla kralcılığı seçerler. Ama gittikleri grup dönek olduğu, bir daha dönebilme yeteneği olduğu için ona güvenmez, işte bu güvensizlik de bir sıkıntıya yol açar. Söylemek istediğim şu: dönek ve döneği aralarına kabul (aslında bu yüzeysel bir kabuldür) eden grup arasında kuşku dolu, inandırıcı olmayan bir dinamik oluşur. İnandırıcı olmak için dönek sürekli aktif olmak durumunda kalır . Aslında bu kişi için artık psikolojik bir ölüm başlamıştır.
UNUTULMUŞ DÖNEKLİK
Döneklerin dönek olduktan sonra yaşadıkları bir realite vardır: Sürekli, değersizleşmekle (agresyon) yüzleşmek. Terk edilen grup dönek olduğu için döneği değersizleştirirken, ait olmaya çalıştığı yeni grup onu içine almayı kabul etmez. Burada başka bir mağduriyet ve şiddet ortaya çıkar. Dönek döndüğü için bir yığın eleştiri alır, terk ettiği grubun hedefi olur ve bunlarla mücadeleye girişir. Ama geldiği grup ona güvenmeyerek, ona kuşkuyla da yaklaşarak, onu bir şekilde dışlayarak onun ‘dava’ için verdiği mücadeleyi ve emeği yok saymakta ve bu şekilde mağdur etmektedir. Bu bir değersizleştirmedir.
İnsan unutan bir canlıdır. Unutur. Bazen de unutmak istediği için unutur. Bazı döneklikler döneklerin verdiği uzun mücadele sonrası unutulur. Mehmet Barlas'ın 'eski solcu' olduğunu söylemek masalsı bir anlatıdır ve bugün inandırıcı değildir. Yani 'solculuğu' unutulmuş, dönekliğini de böylece unutturmuştur. Ama referans olarak hala solculuğa gönderme yapabilir. 'Eski solculuk' onun apoletidir sanki. Apolet geçmişteki başarının sembolüdür. Geçmişte ne olduğunu tam bilemeyiz ama önemli bir şey olduğunu, başarı olduğunu biliriz. Apolet ‘eski’ye refrans olan bir güç kaynağıdır ve yükselmeye işaret eder. Apolet bir nişandır, imdir... “Ben asker değilim nişanlıyım”. Cemal Süreya...
METAMORFOZ
Hulusi Kentmen bazı filmlerinde bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. İç çatışma, refleksiyon, özeleştiri ve olgunlaşma, oluşan realiteyi kabul etme süreçleri yaşıyor. Tam tersi bir kişi olarak sonunda karşımıza çıkıyor. Her insan değişebilir, dönüşebilir. Bu aslında her insanın en normal halidir. Dönüşmek ve döneklik başka şeyler ve farklı dinamikleri var.
Dönüşme, değişim metamorfoz gibidir. Yılanların kabuk değiştirmesinde aslı, özü aynı kalarak büyüme ve değişme vardır. Döneklikte ise bir yok oluş (daha doğrusu bir yok ediş) var. İnsan önce kendisini yok ediyor. Bu anlamda dönek önce kendisine zalimdir. Daha sonra içinden çıktığı gruba karşı geliştirdiği empati duymayan, merhametsizce saldırganlığın altında bu durum var: Kendine bu kadar zalim olanlar başkalarına da zalim olabiliyorlar. Kendi benliklerini yok ederken acımasızlaşıyor, insanca olanı da kendilerinde katlediyorlar. Kendilerine eskiyi hatırlatanlardan da nefret ettiklerinden hafızaya da saldırırlar. Sanki geçmişi ve geçmişe dair her şeyi yok etmek istiyorlar. Zombileşiyorlar diyebiliriz.
İsmet Özel, Mehmet Barlas gibi milli döneklerimizde gördüğümüz şey, döneklerin ayrıldıkları grupla mücadeleleri, geldikleri yerle hiçbir bağlarının kalmadığını ispat içinde ömürlerini geçirmeleri. Geçmişteki benliklerinden nefret ederek ve bu benlikle mücadeleyle geçiyor ömürleri.. Dönüşmekte “yeni” varken, döneklikte eskiye zıt ve karşı pozisyon alma var sadece, eskiden kopamamak da (eskiyle zıt, düşmanca ilişki kurmak ‘eski’yle yoğun ilişki demektir de) yeninin oluşmasına olanak vermiyor galiba.
Dönüşme bu insanlarda içsel bir süreç, bir iç hesaplaşmayla ilgili değil, rasyonel bir karar ve hızlı bir kimlik değişimi. Dönüşenler duygusal bir fatura öderken, döneklerde dönmeleri bir faydacılığın sonucu, yani aldıkları çeke karşılık dönüyorlar. Bu çek maddi olmayabilir ama bazen narsistik kazanç daha önemlidir. Bir gruptan ve kimlikten kurtulmak için dönerken eski hallerine bu anlamda ömür boyu bağımlı ve negatif olarak da bağlı kalıyorlar. Ayrılıp kurtulmak istedikleri gruplarına negatif bağlı kalıyorlar. Bu bağlamda yeni sadece eski hallerinin zıttı olmak gibi duruyor, her yanıyla diğer taraf ile seçilen taraf arasında. Erdoğan da eski partisinden ayrıldığında eski arkadaşları onu hainlik, döneklik ve ihanetle suçladılar. Erdoğan ise “dönüştüğünü” anlatarak, kendi partisini terk ederek yola çıkmıştı. Uzun dönem onun bir dönek ve hain olduğunu düşünenler oldu ve ilk dönemler inandırıcılığı sorgulandı. Sonradan Erdoğan’ın kendisini gizlediğini, çok pragmatist olduğunu, çok basit bir dünyası olduğunu ve aslında dönek olamadığını gördük.
Dönebilmek için ideolojik bir duruşunuzun ve pozisyonunuzun olması ve bu konumdan karşı tarafa ani geçiş olmalı. İktidarı elinde tutanlar sürekli birbirine zıt söylemler içinde olsalar da bu çelişkiler ‘döneklik’ olarak algılanmıyor, çünkü bu insanlar her yerdeler, yani A noktasında değiller sadece. Bu hiçbir yerde değiller de demek. İşte bu durum dönekliğin çıkış noktasının olmaması demek ve dönekliğin imkansızlığı da demek. Bu kadar çelişki ve zıtlığa rağmen kaybetmedikleri bir konum var: faydacılık ve çıkarcılıkları. İktidardakiler bugün zaten ‘çıkar’ edinilen tarafta, yani burada dönekliğin dinamiği eksik. Aslında bugünkü iktidar bir anlamda dönek bile olamayacak kadar kötü bir konumda, dönüşmesi ise hiç mümkün değil.
Geldiğimiz noktadan tekrar yazının başına, Hulisi Kentmen benzetmesine dönersem ve dönüşmeyi bir olgunlaşma, ustalaşma süreci olarak adlandırırsam, Erdoğan’dan Hulusi Kentmen olmadığı/olmayacağı da anlaşılır.
Devam edecek.
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berin'de çalışıyor.