Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Dünya basın ve hukuk tarihi böylesini görmedi!

Tahliye kararı veren hakimlerin görevden alındığı, sanık olması gerekenlerin tanık olduğu bir ülkede yaşanan garabetler tarihine geçecek.

Aylardır tutuklu olan 21 sanık Ağır Ceza’da ilk duruşmalarına çıkıyor.
Kısaca "FETÖ’nün medya yapılanması"nda yer almaktan yargılanıyorlar.
Aralarında Atilla Taş, Murat Aksoy, Büşra Erdal, Ahmet Memiş gibi gazeteciler, yazarlar var.
Birkaç gün süren yargılama sonucu bir sürpriz yapıyor duruşma savcısı!
21 sanıktan 13’ünün tahliyesini talep ediyor.
Ancak mahkeme heyeti savcıdan da büyük bir sürpriz yapıp 21’inin tahliyesine karar veriyor.
Buraya kadar her şey normal görünüyor. Anormal olanı bundan sonrası.
Kimi seviniyor, kimi "AKP taktik mi değiştiriyor, Hasan Cemal yargılandığı kitaptan beraat etti, şimdi de tutuklu gazetecilerin bir kısmı serbest bırakılıyor" diye soruyor. "Sevinç tweetleri" havada uçuşuyor.
Bu arada çoğu Silivri Cezaevi’nde yatan sanıklar Çağlayan Adliyesi’nden yola çıkacaklar. Yattıkları cezaevine gidip eşyalarını toplayacaklar, kendilerini karşılayan yakınlarıyla kucaklaşıp evlerine kavuşacaklar.
İşte tam bu noktada, gazeteci kılığına girmiş "saray tetikçileri" devreye giriyor.
Hatta biri çok net bir mesaj atıp, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ne yapacağını yazıyor:
"Adı belli FETÖ’cüleri tahliye eden savcı ve hakim meslekten ihraç edilecek."
"Haydaaa" demeye fırsat kalmadan savcı tahliyesini istemediği sekiz kişinin yeniden tutuklanmasını talep ediyor.
Gece yarısına doğru da tutuklanıyorlar.
Geriye kalıyor savcının tahliyelerini talep ettiği 13 kişi.
Onlar da yattıkları cezaevine gitmişler, eşyalarını toplamışlar, nizamiyeye doğru yürüyorlar. Yakınları, biraz sonra yaşayacakları kavuşma sevincinin heyecanıyla dış kapıda bekliyorlar gece yarısı.
Ama o da ne?
Kalan 13 kişiden yedisinin "darbeye teşebbüs", altısının da "silahlı terör örgütüne üye olmak" iddiasıyla gözaltına alındıklarını duyuruyor devletin ajansı AA. 
Ağır Ceza’nın serbest bıraktığı 21 kişiden ilk sekizi kaldıkları cezaevinden zaten çıkamıyor yeniden tutuklandıkları için. 
Kalan 13’ü de daha cezaevinden çıkamadan, gözaltına alınıp İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüyor.
Sanıklar zaten yedi aydır tutukluydu.
Ne zaman bu insanlar "silahlı terör örgütüne" üye oldular, ne zaman "darbeye teşebbüs" ettiler; cezaevinde yatarlarken mi? Madem haklarında bir iddia vardı, yedi aydır içeride yatırdığın bu insanlarla ilgili soruşturmayı neden yapmadın?
Bu soruların yanıtı, bu hukuk sistemi içersinde yok elbette.
Böylece mahkemenin tahliye kararı verdiği 21 kişiden hiçbiri özgürlüğüne kavuşamıyor.
Yaşanan bu trajikomik durum bununla kalsa iyi.
Ardından tahliye kararı veren mahkeme başkanı ile iki üye hakimin açığa alındığına ilişkin haberler geliyor.
CHP Milletvekili Barış Yarkadaş’ın attığı tweetlerden öğreniyoruz ki, 21 kişiye tahliye kararı veren mahkemenin başkanı, Murat Aksoy ve Atilla Taş’ı tutuklayınca Sulh Ceza Hakimliği’nden Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atanmış. Yedi ay sonra tahliye kararı verince de açığa alınmış.
"İşte AKP adaleti! Fazla söze gerek yok! AKP tam biat istiyor!" diyor Yarkadaş.
Bu ayın ilk günü gerçekleşen bu "hukuk garabeti" sonucu 13 gazeteci ve yazar şu anda emniyette gözaltındalar.

CUMHURİYET’İN İDDİANAMESİ AYRI BİR FELAKET

Aslında bütün bu yaşadıklarımız, gördüğümüz rezilliklerin, hukuksuzlukların, adaleti katletmenin henüz tam olarak dibini görmediğimizi gösteriyor. 
Halkın önüne kendi mutlak iktidarları için referandum sandığı dayayanların nasıl bir "Yeni Türkiye" kurmayı planladıklarının bir göstergesi.
Cumhuriyet’in yazarları ve yöneticileri beş aydır hapiste. Sonunda önceki gün iddianameleri yayınlandı.
Elbette iddianamenin yayınlandığını da sanıklar ve avukatları dahil herkes AKP bültenine dönen yandaş havuz medyasından öğrendi.
Görünen oydu ki Cumhuriyet iddianamesinde "adalet" yoktu ama "adeta" çoktu.
Savcı iddia etmiş:
"Cumhuriyet Gazetesi’ne, silahlı terör örgütü tarafından adeta el konulduğu…"
"Gazete adeta terör örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı olmuştur."
Ne demek adeta? TDK’ya göre "hemen hemen", "sanki" anlamına geliyor.
Siz hiç terör örgütleri tarafından "hemen hemen" el konan, "sanki" terör örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı olan gazete gördünüz mü!
İşte hukukun geldiği yer burası günümüz Türkiye’sinde.
İddianameye göre Cumhuriyet "hem FETÖ/PYD, hem PKK/KCK, hem de DHKP/C örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı" olmuş.
Bir "hukuk" insanının bu "üç benzemez"i bir araya getirmesi için ya geniş bir hayale sahip olması ya da AKP iktidarına yaranmak için her şeyi yapmayı göze alması gerekiyor.
İddianamede "hukuk garabeti" çok da biz birine daha değinelim.
Cumhuriyetçilere dava "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etmek"ten açılmış.
İşin garibi soruşturma savcısı değil "örgüte üye almamakla birlikte…"den, resmen "silahlı terör örgütüne üye olmaktan" yargılanıyor şu anda.
Bu davadaki sanıklardan Hikmet Çetinkaya neredeyde 40 yıldır "Gülen cemaati"ne karşı yazılar yazmış, kitaplar yayınlanmış, bu yüzden onlarca kez yargılanmış bir gazeteci.
Yine sanıklardan Ahmet Şık "İmamın Ordusu" diye bir kitap yazdığı için Cemaatçilerin kumpasına kurban gitmiş, tutuklanmış başka bir gazeteci.
Zaten Cumhuriyet yıllarca kamuoyunu; "Feto", (FETÖ" değil) tehlikesine karşı yıllarca uyarmış, bu yüzden AKP iktidarının şimşeklerini üzerine çekmiş bir gazete.
Şimdi iddianameye göre, Cumhuriyet Gazetesi’ne "FETÖ terör örgütünün adeta el koyduğuna" ilişkin iddianın tanıklarından ikisi kim biliyor musunuz?
Biri bu örgütün yıllarca yöneticiliğini yapmış olan Latif Erdoğan.
Diğeri de yıllarca her söylediği "Hoca Efendinin sözcüsü konuşuyor" diye dinlenen Hüseyin Gülerce.
Savcının sevdiği sözcükle söyleyelim.
"Adeta" sanıklarla tanıklar yer değiştirmiş!
Bu iki örnek de gösteriyor ki ne dünya basın tarihi, ne dünya hukuk tarihi böylesini gördü!
İşte sırf bu yüzden, bundan daha da beter bir duruma düşmemek için bile HAYIR!
    


 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi