Edebiyatı neden terk ettim

Marmara Gazetesi Ermenice basının, bırak Ermeniceyi Türkiye gazetecilik tarihinin en eski yayınlarındandır. Bir de Jamanak Gazetesi var ki yayın hayatına başlamasının tarihi 28 Ekim 1908.

Köşe yazarlığına yeni başlamadım ben. Hikaye anlatıcılığımın da mazisi eskidir. Fakat bu şanlı geçmişimi sizlerden saklamamın bir sebebi var elbette. Önce uzun bir giriş yapayım, sonra mevzuyu anlatayım.

Marmara Gazetesi Ermenice basının, bırak Ermeniceyi Türkiye gazetecilik tarihinin en eski yayınlarındandır. Bir de Jamanak Gazetesi var ki yayın hayatına başlamasının tarihi 28 Ekim 1908. Her ikisi de günlük gazetedir. Bayi raflarına bir büyük kağıdı ikiye bölüp dört sayfa olarak çıkarlar.

Mevzubahis ettikleri konular genelde cemaat içi hallerdir. Mıhitaryan Derneği’nde satranç turnuvası var, Patrik seçimlerinde hangi adayı tutmalıyız, Beyoğlu Üç Horan Vakfı yine mülkleri saga sola peşkeş çekmiş falan filan.

Sakın küçümsemeyin. Ermenilerin küçültülmüş dünyasının büyük meseleleridir bunlar. Marmara ve Jamanak, eline kalem alan her Ermeni için ilk durak yeri olmuşlardır üstelik. Adını duyduğunuz tüm Ermeni yazarlar ilk test sürüşlerini bu gazetelerimizde yapmışlardır. Tek tek isimlerini saydırmayın şimdi, hepsi diyorum işte…

Ben köşe yazarlığına Marmara Gazetesi’nde başladım.

Hrant Abi’nin Agos’unun Türkçe çıkmasına ilk başlarda burun kıvıran Marmara Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Baş Yazarı Rober Haddeciyan’ın cuma günleri gazetenin içine bir dört sayfa Türkçe ek koymaya karar vermesiyle beraber keşfedilen gençlerdenim.

Keşfedilmem için büyük bir çaba sarfetmeleri de gerekmedi aslında. Gazete, Tokatlıyan Pasajı’ndaki bizim emektar matbaanın karşı dükkanında basılıyor. “Abi yazayım mı ben de” dememle yazar kadrosuna dahil olmam arasında 15 dakika ya var ya yok.

26 yaşında hızlı bir solcu olarak, satranç turnuvası haberlerinin altında emperyalizme meydan okumaya karar verdiğim güzel günlerden bahsediyorum size. Gazetenin tirajı 1000 civarında. Okuyucuları genelde 70 yaş üstü Ermeniler. Gazetenin en büyük gelir kaynağı da cenaze ilanları. Her bir ilanla gazetenin tirajı birer birer düşse de bahsi geçen 1000 ihtiyarı devrim saflarında örgütleme mücadelem takdire şayandır.

Gazete yönetimi beni idare etmek için elinden geleni yapıyor, mümkün oldukça hevesimi kırmamaya çalışıyor. Fakat arada “oğlum biraz da edebiyat, çevre, cemaat konuları yazsan ya” diye kulağıma mırıldanıyor. Gönüllerini almak için bir defaya mahsus sınıf savaşı ve faşizmle mücadele yazılarıma ara verme kararını almak benim için pek kolay olmadı.

Oportünizmin tuzağına düşmeden yazabileceğim hayata dair bir konu bulmam gerekiyordu.

Buldum…

Bizim Kınalı Ada’da yaşayıp da artık kaybettiğimiz değerli insanlar hakkında bir güzelleme yazacağım. Güzelleme nasıl yazılır bilmiyorum ama dörtlük formunu ve yarım kafiye esaslarını lisede öğrenmişim. Yazı şöyle başlıyor:

“Öldü ve kapandı dükkanı Bakkal Hıristo’nun.

Satamazdı sağlığında raflarda duran o enfes şaraplarını.

Fakat anlayamadı dükkanı yeni alanlar üzümlerin yıllanmış tatlarını.

5-10 paraya yağmaladı ayyaşlar, kıymetini bilmeden…”

Nasıl ama? Duyguyu kelimelere dökmekteki akıl almaz başarı, metafor kullanımındaki akışkan beceri, üsluptaki sadelik, kafiyedeki akıl dolu arayış… “Bu ne oğlum ilkokul çocuğu şiiri gibi” diyenleri Allah’a havale ediyorum.,

Yazının devamı da muhteşem. Mino Abi’den Deli Ali’ye, Mimoza Yusuf’tan uysal köpek Panter’e kadar ölmüş tüm kıymetlilerimiz için harikulade bir güzelleme. Dörtlük formunu ve yarım kafiyeyi elden hiç bırakmadan üstelik.

Gazetenin Türkçe eki perşembe gecesinden basılıyor. Matbaada bekleyip, ilk nüshasını çantama koyup son vapurla adaya zıpladım. Kış vakti ada nüfusu 300’ü geçmez. Gece yarısından sonra bu 300’ün 280’i evinde 20’si Serop’un kahvesinde bulunur. Kahveye doğru gururla yürürken çantamdan tabanca çeker gibi Marmara çıkarışımı görmenizi isterdim. Okuyan herkesin gözleri dolacak, o insanları sevgiyle anacak ve edebiyat becerime övgüler yağdıracaklar, eminim…

Limanda, Bostancı’ya dolmuş yapan teknenin içinde, bizim Halil Abi oturuyor. Kahve ahalisinden önce Halil Abi’ye gideyim ilk. “Halil Abi, sana bir şey göstereceğim. Dur önce bir soluklanayım. İki koştum. Hemen nefes nefese kaldım yahu.”

Halil Abi gazeteyi aldı eline, yüksek sesle okudu:

“Öldü ve kapandı dükkanı Bakkal Hıristo’nun.”

Kafasını kaldırdı, gözlerini bana dikti, yazıya devam etmedi. Ağlayacak galiba… “Geri zekalı, Hıristo ölmedi ki! Balıklı Rum Hastanesi’nde ayağını kestiler ama şimdi sıhhati yerinde.”

Kahveye gitmedim. Sadece 1000 kişinin haberi olan bu durumu o günden beri kimseyle konuşmadım. Bir daha dörtlük yazmadım. Yarım kafiye kahrolsun inşallah. Sadece Halil Abi’ye durumu izah ettim.

“Gençleri alkol tuzağına düşüren o karşı devrimci Hıristo benim için ölmüştür abi. Hiç kusura bakma…”


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteci

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi