Pelin Cengiz
Ekonomiyi kurtarmak için ABD’li McKinsey olmadı, İngiliz Ernst&Young verelim
Geçen haftayla birlikte Türkiye ekonomisinin mevcut durumuna ve yakın gelecekte neler olabileceğine ışık tutan önemli bir haber de geride kaldı.
Türkiye’nin nurtopu gibi, bankaların batık kredilerinin aktarılacağı "mega bir varlık yönetim şirketi" oluyor.
Bankalar, bilançolarındaki tahsilat imkanı yüksek olan ancak takibe atılan milyarlarca dolarlık kredinin çözümüne yardımcı olunması kapsamında, bu kredilerin bir kısmının aktarılabileceği bir varlık yönetim şirketi kurulmasını değerlendirmek için Ernst&Young'ı yetkilendirdi.
Reuters’ta yer alan habere göre, Türkiye Bankalar Birliği, İngiltere merkezli uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi Ernst&Young'ı bu ayın başlarında yetkilendirdi. Mart veya nisanda, varlık yönetim şirketinin uygulanabilirliği hakkında bir ön rapor hazırlanması hedefleniyor.
Konuya yakın bir kaynak, bazı bankacıların bu fikri "mega varlık yönetim şirketi" olarak nitelendirdiklerini, çünkü bu şirketin inşaat ve enerji sektörlerindeki takipteki krediler de dahil olmak üzere çok sayıdaki şirketin takipteki kredilerini (NPL) bünyesinde barındıracağını aktardı.
Reuters'ta Eylül 2019'da yer alan bir haberde, Türkiye'nin başlıca bankalarının bilançolarındaki "tahsilat imkanı yüksek ancak takibe attıkları kredileri aktarabilecekleri" bir varlık yönetim şirketi kurmak için görüşmeler yürütüldüğü ve kamu bankaları ile özel bankaların bir varlık yönetim şirketi kurmayı görüştükleri belirtilmişti.
Daha sonra Aralık 2019'da Bloomberg’de yer alan bir haberde de, Mart 2020 tarihine kadar bazı tahsili gecikmiş alacakların bilançolardan temizlenmesi için varlık yönetim şirketi kurulmasının planladığı ifade edilmişti.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Eylül 2019'da ağırlıklı olarak inşaat ve enerji sektöründen kaynaklanan 46 milyar lira büyüklüğündeki kredinin geri dönmeyen kredi (NPL) olarak sınıflandırmaları ve beklenen kredi zarar karşılıklarını ayırmaları için bankalara yıl sonuna kadar süre vermişti.
Her ne kadar BDDK bu kredilerin NPL'ye atılması ile 2019 sonunda NPL oranının yüzde 6,3’e yükseleceğini ifade etmiş olsa da, bankacılık kaynakları 46 milyar liranın 10-15 milyarlık bölümünün zaten bu açıklamadan önce NPL'ye atıldığını belirterek, geriye kalan kısmın ise tamamının NPL'e atılmasının söz konusu olmayabileceğini kaydetmişti. Sonuç olarak, takipteki kredi oranı 2019 sonunda yüzde 5.4 olarak gerçekleşti.
Malum, her ne kadar iktidar kanadı kabul etmek istemese de, görünen köy ortada, Türkiye’de neredeyse iki yıldır ekonomik kriz ve krizin etkileri konuşuluyor. Krizin en fazla etkilediği sektörlerin başında tamamen kontrolsüz, plansız ve programsız büyüyen inşaat ve enerji sektörlerinin geldiği yine herkesin malumu…
Bu iki sektörün hormonlu, plansız programsız ve kontrolsüz büyümesinin bu alanlarda faaliyet gösteren şirketlere kredi veren bankaları etkisi altına aldığı da herkesin malumu olan diğer bir gerçek.
Türkiye’deki bankaların bu iki sektörden kaynaklı biçimde kredi geri ödemelerinde sıkıntı yaşadığı, bu sıkıntının giderek arttığı, sıkıntının giderilmesi için de farkı formüller üzerinde çalışıldığı bir süredir gündemde…
Zaten, yukarıda da bahsettiğimiz üzere geçtiğimiz aylarda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) malumu ilan etmişti.
BDDK, bankacılık sektöründe takip hesaplarına aktarılması gereken ve ağırlıklı olarak inşaat ve enerji sektörlerine kullandırılmış toplam 46 milyar liralık kredinin tespit edildiğini açıkladı.
Bu 46 milyar liralık kredi bankaların bilançolarında batık hanesine yazılacak.
Eylül 2019’da Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, bir anlamda bu veriyi teyit ederek, 46 milyar liranın yüzde 50’sinin enerji ve inşaat sektörüne ait krediler olduğunu, 46 milyar lira içinde enerji sektörünün payının ise yüzde 20’ler civarında tahmin edildiğini belirtti.
Bu verilerin ortaya çıkmasının ardından Reuters, iktidarın bankaları batık kredileri üstlenmeleri ve kredi vermeleri yönünde zorladığını kaydetmişti.
Nitekim, Ernst&Young’a verilen yetkilendirme ile de eninde sonunda olacak olan bu.
Varlık yönetim şirketleri, BDDK’dan aldıkları lisansla bankalar ve banka dışı finansal kuruluşların tahsili gecikmiş alacaklarının temlik alınması ve yeniden yapılandırılarak tahsil edilmesi için kuruluyor. Bu şirketler, banka, faktoring, finansal kiralama ve finansman kuruluşlarının tahsili gecikmiş kredilerini devralıyor, kredi borçluları ile görüşerek ya da bankalar tarafından başlatılmış hukuki süreçleri sürdürerek çözüm üretmeye çalışıyor.
Muhtemelen bu süreç için bir kamu bankası çöp kredilerin depolanacağı bir yer haline getirilecek. Ernst&Young da oradaki çöplerin temizliğinden sorumlu olacak.
Bunun için Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın kullanılması gündemde. Ekim 2018’de bir kamu bankası olan Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın statüsü değiştirildi.
Ardından Kasım 2018’de bankaya 3,1 milyar liralık Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) ihraç etmesi, TL bazında yüzde 18,2 faizli, beş yıllık bu tahvilleri, kamu bankalarının tahvilleriyle takas etmesi görevi verildi. Bu ihracın dayanak varlığı, üç kamu ve bir özel bankanın ihraç edeceği İpotek Teminatlı Menkul Kıymet (İTMK) ihraçları olacak.
Burada bir çöp kredilerden bir havuz oluşturulacak, bankalar bu ihraçlar karşılığında geniş bir havuzu teminat gösterecek.
Bu aslında akla başka bir şirketle ilgili tartışmaları getirdi.
Bir süre önce Türkiye gündeminde günlerce konuşulan ABD’li yönetim ve danışmanlık şirketi McKinsey şirketini hatırlarsınız.
Eylül 2018’de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Yeni Ekonomi Programı (YEP) hakkında yaptığı bir konuşma sırasında, YEP’in üç ana başlığı kapsadığını, bunların dengelenme, disiplin ve dönüşüm olduğunu belirterek, şunlar söylemişti:
"Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı bu çeyrekte kontrol edecek."
Haber o dönem aktarılırken gözden mi kaçtı yoksa adı mı netleşmemişti bilinmez, orada bahsedilen kurumun tam adı aslında Kamu Maliyesi Değişim ve Dönüşüm Ofisi.
Maliyet değil yani kamu maliyesi…
Kamu maliyesine yönelik tasarruf ve gelir önlemlerinin etkin bir şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda kurulan Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi'nin çalışma yöntemleri için McKinsey'den danışmanlık alınacaktı.
Bu açıklamanın ardından kamuoyunda ve özellikle muhalefette büyük bir tepki oluşmuş, eleştiriler McKinsey’in IMF’ye gitmemek için IMF’ye alternatif olarak çağrıldığı yönünde yoğunlaşmıştı. Amaç, maliyetleri düşürüp gelirleri artırarak, yabancı sermayeyi çekmeye yönelik bir manevra içeriyordu.
Muhalefetin sert eleştirileri karşısında Albayrak, "Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettir!" açıklaması yaparken, Ekim 2018’de AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, anlaşmanın iptal edildiğini açıklamıştı. Erdoğan, "Tüm arkadaşlarımıza söyledim. 'Bunlardan fikri danışmanlık bile almayacaksınız' dedim. Gerek yok, biz bize yeteriz" demişti.
Bu zikzaklı açıklamalar, iktidarın ekonomideki ve siyasetteki sıkışmışlığının bir göstergesi. Kriz kelimesini kullanmadan sürekli top çevirmeye, günü kurtarmaya, mevcut durumu ötelemeye çalışırlarken, eldeki imkanları kısıtlı olduğunun da farkındalar…
O dönem Türkiye ayağa kalktı, ekonomi yönetiminin ABD’li bir firmaya emanet edilecek olması elbette tepki gerektirecek bir durum. Meclis adına bütçe denetleme yetkisine sahip Sayıştay dururken, McKinsey ile anlaşma büyük ihtimalle küresel finans piyasalarına IMF’ye gitmeden verilmek istenen mesajın aracısı olacaktı, denediler ama olmadı.
Elbette tam olarak aynı durum değil ama Ernst&Young ile anlaşma McKinsey ile yapılan anlaşmanın bir başka türlüsü. Bu şirket, Türkiye bankalarının ve şirketlerinin tüm kırılganlıklarını, sermaye yapılarını, şirket değerlemelerini, borçlarını çevirip çeviremeyeceklerini ve daha pek çok şeyi bilecek. Neden?
AKP iktidarlarının işbilmezliği nedeniyle hem böyle danışman şirketlere yurttaşların vergileriyle paralar ödeniyor, hem de bankalar ve şirketler, birkaç ayrıcalık tanınmış şirketin eline düşürülüyor.
Yerli ve milli laflarını ağızlarından düşürmeyenlerin beceriksizliğiyle ülke ekonomisini yabancı şirketlere teslim edişinin sonuçlarını hep birlikte göreceğiz…