Celal Başlangıç
Erdoğan’ın ikinci tur umudu bir ‘ulusolcu’ ile bir ‘ulusağcı’ya bağlı
Büyük bir ekonomik krizin enkazı altında 2023 seçimlerine giden Saray iktidarının üzerine bir de deprem enkazı çökmüştü.
Türkiye’nin yaşadığı ağır ekonomik kriz Erdoğan iktidarını zaten derinden sarsıyordu. Gelen anket sonuçları Erdoğan’ın hiçbir biçimde yüzde 50+1 alamayacağını gösteriyordu.
Ardından gelen depremin enkazı altında binlerce yurttaşını bırakan Erdoğan iktidarının oy kaybı daha da artmıştı.
Cumhurbaşkanlığı için yarışacak iki aday kafa kafaya geldiğinde yapılan bütün güvenilir anketler Erdoğan’ı yüzde 45’lere, Kılıçdaroğlu’nu ise yüzde 55’lere doğru gösteriyordu.
Daha ilk turda seçimi kaybetmek elbette Erdoğan ve avenesi için çok büyük bir kabustu.
Her şey bir yana parasal olarak ifade edersek 418 milyar dolarlık bir seçimden söz ediyoruz.
Elbette bu kaybı Erdoğan da, Saray’ın kurmayları da görüyordu.
Bu nedenle kendisine tekrar iktidarı kazandıracak oy oranını yakalamak için Erdoğan 20 yılda yapmadıklarına can simidi gibi sarılmıştı; EYT’liler için yeni düzenleme, düşük faizli ev kredisi, 3600 ek gösterge, sosyal konut kampanyası, ucuz arsa, sözleşmelilere kadro, düşük emekli maaşına zam…
Hatta yaşadığı sıkışmışlık duygusuyla daha ihalesi yapılmamış devlet hastanesinin “hayali temel”ini atıyor, depremzedelere bir yıl içersinde yüz binlerce ev yapmayı bile vaat ediyordu.
Bunların da yetmeyeceğini görüyordu Erdoğan.
Çaresizlikten, kadınların son kalan haklarının da tırpanlanmasını isteyen Yeniden Refah Partisi’ni, domuz bağından kafaya tek kurşun sıkmaya kadar bütün vahşi cinayet yöntemlerini kullanan Hizbullah’ın partileşmiş hali olan HÜDA PAR’ı yanına alarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en gerici ittifakını kuruyordu.
Ancak bütün bunlara rağmen Erdoğan’ın oyu iktidarda kalmasını gerektirecek yüzde 50+1’e ulaşmıyordu.
Erdoğan öylesine gerici bir ittifakın mimarı durumuna düşmüştü ki, partisindeki kadınlar da, Cumhur’un en büyük ortaklarından MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli de kendi üsluplarıyla isyan ediyorlardı.
Bir yandan AKP’nin grup başkan vekilinden bakanına bütün kadınların “kırmızı çizgimiz” dediği kadın haklarıyla ilgili yasaların değiştirileceğini, Erbakan’ın YRP’siyle imzaladığı protokolde taahhüt ediyordu Erdoğan.
Diğer yandan da hafızalara işlediği vahşi cinayetlerle kazınan Hizbullah’ın görüşlerini savunan HÜDA PAR’lıları AKP listesinden Meclis’e taşımaya hazırlanıyordu.
Ancak verdiği bu ödünler bile anketlerde Erdoğan’ın yüzde 50+1’in üzerine çıkmasına yetmiyordu.
İşte bu noktada sadece Saray’dan değil, Meclis grubundan da, parti genel merkezinden de aynı fısıltı kulaktan kulağa yayılmaya başladı.
“Reis ilk turda yüzde 50’yi bulamaz. Bu nedenle yapacağımız bütün hamleler Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bırakmaya yönelik olmalı. Eğer Kılıçdaroğlu ilk turda yüzde 50+1’i tutturamazsa ikinci turda Reis avantajlı duruma geçer. Çünkü bu seçim sisteminde birinci parti olarak milletvekili seçimlerinde TBMM’de çoğunluğu almamız mümkün. Eğer ilk turdaki milletvekili seçimlerinde Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu yakalar, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa Reis’in kazanması garanti olur. İkinci tur için ‘TBMM’yle uyumlu çalışacak bir Cumhurbaşkanı seçelim’ kampanyası etkili olur. İkinci turda Reis yeniden seçilir.”
Ne hikmetse Saray bu proje üzerinde yoğunlaşırken Erdoğan ve Kılıçdaroğlu dışında iki aday daha katıldı Cumhurbaşkanlığı yarışına; ‘ulusolcu’ Muharrem İnce ve ‘ulusağcı’ Sinan Oğan.
İster “kişisel hırsları memleketin çıkarlarından daha ağır bastı” deyin, ister “Saray’ın kirli teşvikiyle aday oldular” diye düşünün, sonuç olarak bugün itibariyle Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dört adayla gidiyor.
Eğer 14 Mayıs’ta sadece Erdoğan ve Kılıçdaroğlu aday olsaydı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması hemen hemen imkansızdı. Ancak dört aday katılınca seçimlere bütün hesapları yeniden yapmak gerekiyor.
Bu yeni durumla ilgili kamuoyu araştırma kuruluşları henüz çalışmaları tamamlayıp sonuçları açıklamadılar ama genel olarak görünen o ki, dört adayla gidildiğinde bu seçimin ilk turda tamamlanması imkansız değil ama çok zor.
Ne ilginçtir ki, sadece Saray çevresi değil, 100 bin imza toplayarak Cumhurbaşkanlığına aday olan “ulusolcu” da, “ulusağcı” da umudunu aynen Erdoğan gibi ikinci tura bağlamış durumda.
Aynen şöyle diyor “ulusolcu” Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce:
“Bugün oy oranımız yüzde 19-20’lerde. Bunu herkes biliyor. AK Parti’nin içindeki anketçiler de biliyor, CHP’nin içindeki anketçiler de. Biz bu seçim kampanyasını göreceksiniz yüzde 30’un üzerinde tamamlayacağız. Seçim ikinci tura kalacak. İkinci turda da yüzde 60’ın üzerinde bir oyla seçimi kazanacağım.”
“Ulusağcı” Sinan Oğan da aynen Muharrem İnce ve Erdoğan’ın Saray’daki kurmayları gibi düşünüyor:
“Biz sahadayız ve görüyoruz ki sahanın en iddialı adaylarından biri biziz. Seçim ikinci tura kalacak, biz bunu öngörüyoruz. Bu dörtlü yarışın birinci turda bitme ihtimali çok yüksek değil. Seçimin ikinci turu için iddialı olduğumuzu söyleyeyim.”
Oluşan bu tabloda Erdoğan kendisiyle aynı seçmeni bölüşecek başka bir aday olmadan gidiyor 14 Mayıs seçimlerine.
Ancak muhalefet için aynı durum geçerli değil.
Geçen dönemde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce aslında bu kez Erdoğan’a değil, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na karşı aday.
MHP’den ayrılıp İYİ Parti’nin kurucularından olan Ümit Özdağ ise Zafer Partisi Genel Başkanı olarak Sinan Oğan’ın adaylığını destekliyor.
Bu Cumhurbaşkanlığı yarışında adaylar nasıl denk gelmişse, biri “ulusolcu” olarak CHP’nin, diğeri de “ulusağcı” olarak İYİ Parti’nin oylarına talip.
Yani sonuç olarak gerek İnce, gerekse de Oğan Millet ittifakı’nın tabanından oy almayı hedefliyor.
Evet bu seçim aslında baskıcı bir tek adam rejimiyle daha demokratik bir sistem arasında bir tercihtir ve bu yüzden de Türkiye halkları açısından hayati önemdedir.
Ancak aynı zamanda da en az 418 milyar dolarlık bir seçimdir.
İşte bu yüzden Erdoğan bu seçimi asla kaybetmek istemiyor. İkinci turda da olsa yeniden Cumhurbaşkanı seçilmek istiyor.
Görüldüğü gibi de iktidarı bırakmamak için gücünün yettiği, hatta yetmediği her şeyi yapmaya hazır bir Erdoğan var.
İşte bu nedenle Erdoğan’ın ikinci turda da olsa yeniden seçilme umudu bir “ulusolcu” ile bir “ulusağcı”ya bağlı.
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.