Celal Başlangıç
Ergenekonun kolunda, 28 Şubatçıların yolunda!
Daha birkaç ay var 28 Şubat postmodern darbesine.
İktidardaki REFAHYOL Hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan.
12 Aralık 1996’da toplanıyor Bakanlar Kurulu.
DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller o gün yurtdışında.
Bakanlar, toplantı salonuna girdiklerinde masalarına 10 sayfalık bir "Kürt Raporu" konulduğunu görüyor.
Raporu yazan Milli Güvenlik Kurulu.
Dönemin Devlet Bakanı, DYP kökenli, Diyarbakır Milletvekili Salim Ensarioğlu.
Bir bakıyor MGK’dan gelen rapora, gözlerine inanamıyor.
"Terörle mücadele" kapsamında yapılması gerekenler sıralanmış ama raporun bir yerinde, en büyük tehlike olarak Kürtlerin nüfus artış hızı gösteriliyor:
"Böyle giderse 2010 yılında nüfusun yüzde 40’ı, 2025 yılında ise yarısı Kürt olacak. 2025’ten sonra Kürtler Meclis’te anayasayı değiştirecek çoğunluğu da ele geçirecekler."
Raporda bir de Hükümete "tavsiye" kararı var:
"İleride vahim sonuçlar doğmaması için üç çocuktan fazla yapanlara cezai müeyyide getirilmeli. Çocuk sayısı az olanlar ise teşvik edilmeli."
Yani "ez cümle" REFAHYOL Hükümetine "tavsiye"si şu MGK’nın:
"Kürtlerin nüfus artış hızını cezai müeyyide uygulayarak düşürün, Türklerin de nüfus artış hızını arttıracak teşvik tedbirleri alın."
Başbakan Necmettin Erbakan salona girip toplantıyı açıyor.
Söz alıyor Ensarioğlu, hayli sinirli anlatıyor raporun içeriğini ve restini çekiyor:
"Devlet kendi belgeleriyle bölücülük yapıyor. Ben bu raporu onaylamam."
Ensarioğlu’nu haklı buluyor Erbakan, teskin etmeye çalışıyor.
"Kimse o raporu almasın, masada kalacak ve iade edilecek. Gereğini yapacağım."
Erbakan sözünü tutuyor, rapor MGK’ya iade ediliyor ama Ankara da karışıyor.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı, İkinci Başkan Çevik Bir de devreye giriyor. Yurtdışında bulunan Tansu Çiller’e ulaşılıyor. Hatta dönemin OHAL Bölge Valisi Necati Bilican bile bakanlara gönderiliyor ikna edilmeleri için.
Ancak bütün telkinler, baskılar sonuçsuz kalıyor.
Ancak o günden sonra Ensarioğlu’nun başına gelmedik iş kalmıyor; tehdit telefonları alıyor, evinin kapısında askeri istihbaratçılar görülüyor, hatta sadece Ankara’daki evi değil, Diyarbakır’daki köyüne bile istihbaratçılar gidiyor.
Ardından Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar gibi gazetecilerin adının geçtiği ünlü "Andıç"ın bir numarası olarak listede yer alıyor.
Gazeteci Ömer Şahin "28 Şubat postmodern darbesinin bir ön provası olan MGK raporunun 15. yıldönümünde", 11 Aralık 2011’de Radikal Gazetesi’nde yazdı bu kulis bilgisini.
Şahin’in "Kürtlere ‘üç çocuk’ cezası verilecekti" başlıklı yazısında başka ilginç bilgiler de vardı:
"Ensarioğlu, daha sonra komaya girdiği, beş kez ameliyat olmak zorunda kaldığı ciddi bir trafik kazası geçirmişti. Bu kazanın da MGK raporuna onay vermediği için başına geldiğini söylüyor. Hatta hastanede iken kendisini ziyarete gelen Başbakan Bülent Ecevit de ‘suikast’ endişesi taşıdığı için kazayı inceleme talimatı verdiğini söylemiş kendisine. O dönemde hastaneye gelen ziyaretçilerinden birisi de Şemdinli olayı sonrası Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ‘Tanırım, iyi çocuktur’ dediği Astsubay Ali Kaya. Ensarioğlu’ndan ‘helallik’ istemeye gelen Kaya ‘MGK kararını imzalamadığınız için Andıç’a isminiz Çevik Bir tarafından yazıldı’ demiş."
Cumhuriyet kurulduğundan bu yana geçen 94 yıllık süreçte 70’den fazla "Kürt sorunu"na ilişkin rapor hazırlamış iktidarlar.
Bütün o raporların ortak özelliklerinin başında "Kendisini Kürt zannedenlerin" asimile edilmesinden göçertilmesine, anadilleri Kürtçenin unutturulmasından nüfus artış hızlarının düşürülmesine kadar birbirinden "insani" önlemler diziliyor peş peşe.
Şimdi gelelim 12 Aralık 1996’daki Bakanlar Kurulu Toplantısı’na MGK’nın gönderdiği rapordan 21 yıl sonrasına.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı, Kadın Dayanışma Konseyi’nin toplantısında konuşuyor:
"Rabbim, Peygamberimiz, emir çok net; nikahlanın, evlenin, çoğalın. Müslümanın çoğalması şart, geri adım atmamak gerekiyor. Türkiye’deki terör örgütü bu konuda çok çok hassas en az 5, 10, 15 çocukları var."
Kimdi bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kasdettiği 5,10,15 çocuğu olan teröristler?
PKK’liler mi yoksa bütün Kürtler mi?
HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım dün düzenlediği basın toplantısında AKP Genel Başkanı olarak Erdoğan’ın gerçek niyetini teşhir ediyordu:
"Bugüne kadar dağda bulunan bir PKK'lının bir doğum yaptığı bilgisini ve örneğini elinde bulunduran varsa beri gelsin."
Demek ki Erdoğan’ın kastettiği "5,10,15 çocuğu olan teröristler" PKK’liler değildi. O zaman Erdoğan’ın kastı belliydi; Türkiye’de yaşayan bütün Kürtler.
Bu durumda da bütün bir etnik yapıdan "terörist" imal eden bir iktidar olma anlayışı vardı karşımızda.
Bir farkı yoktu ki, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtleri asimile etme, ana dillerini unutturma, techir etme, nüfus artış hızlarını düşürme anlayışına sahip Ergenekon devleti anlayışından.
Bu yaklaşımdan anlaşılan da şu:
İran ve Irak Kürdistanı’nda yüzlerce can alan deprem gibi doğal bir afet üzerinden ırkçı nefret geliştirip sosyal medyada insanı utandıran ırkçı, faşist paylaşımlar yaparak "hepiniz geberin" türünden paylaşımlar yapanların ilham kaynağı Erdoğan’ın genel başkanı olduğu AKP’nin iktidarıdır.
İkincisi de, denize düşen Erdoğan’ın Atatürk’e sarılma sevdasının kaynağı ancak Ergenekon devletinin "tekçiliği", 28 Şubat darbecilerinin gardrobu kadardır.
Kemalistler de "Erdoğan da sonunda Atatürk çizgisine geldi" diye sevinmesinler.
Erdoğan’ın "Atatürkçülüğü" ancak "tek adam olma hayali"ni engelleyen Kürtleri, sonra bütün muhalifleri bertaraf edinceye kadardır.
"Seni başkan yaptırmayacağız" sesini boğana kadar Ergenekonla kolkola, 28 Şubatçılarla aynı yolda olacaktır.